Suriye'ye ABD müdahalesi
Ankara’nın ABD’nin Şayrat’ı havadan vurmasıyla, kendini yeniden Suriye’de bir oyun kurucu rolüne getirdiği çıkarsamasında bulunması büyük bir yanılgı olur... İktidarın, referandum arefesinde hem PYD’yi baskılamak hem Esad’ın gidişini hazırlamak gibi hülyalara kapılması için vakit erken.
ABD, Suriye’de Humus’un güneyindeki Şayrat Askeri Hava Üssü’nü Doğu Akdeniz’deki iki destroyerinden ateşlenen 59 seyir füzesiyle 7 Nisan cuma gününün erken saatlerinde vurdu. ABD, böylece cihatçıların denetimindeki İdlip bölgesinde bulunan Han Şeyhun beldesine 4 Nisan tarihinde Suriye Hava Kuvvetleri’nce yapıldığı büyük ölçüde kesinlik kazanan ve aralarında pek çok çocuğun da bulunduğu 112 kişinin öldüğü kimyasal silah saldırısına yanıt vermiş oldu.
ABD’nin sözkonusu askeri müdahaleyi gerçekleştirmeden önce gerek Rusya’yı gerek koalisyonu bilgilendirdiği anlaşılıyor. ABD Dışişleri Bakanı Tillerson, 2013’te Esat rejiminin kimyasal silahlarını ortadan kaldırmasına yönelik olarak yaptıkları anlaşmanın uygulanmasını Rusya’nın sağlayamadığını veyahut düpedüz Şam ile suç ortaklığı içinde bulunduğunu belirterek askeri müdahaleye bir hukuki zemin de kazandırdı.
ABD askeri müdahalesi Türkiye’nin yanı sıra Almanya, Fransa, Polonya, Avustralya, Suudi Arabistan, İsrail gibi farklı ülkelerden destek buldu. AB de ABD ile Suriye’de işbirliğine açık olduğu mesajı verdi. Rusya ise cevaben ABD hava kuvvetleri ile Suriye hava sahasında çatışma olasılığını önlemeye yönelik ikili anlaşmayı askıya aldığını açıkladı. Bir örnek olarak, Doğu Akdeniz’deki Amiral Grigoroviç firkateyninin görevinden döneli dokuz gün olmuşken tekrar geri dönmesini veri kabul edersek (Kaynak: Yörük Işık), Rusya’nın bölgedeki askeri varlığını tahkim etmeye yöneleceğini de tahmin edebiliriz.
ABD daha önce de IŞİD ile Suriye’de mücadeleye başlarken 47 seyir füzesi kullanmıştı. Karşılaştırma babında, 2003’te Irak Savaşı’nın açılışındaki “shock and awe” kampanyasında ise ABD, 500’ü aşkın seyir füzesi ateşlemişti (Kaynak: Washington Post). ABD dışında İsrail de pek çok kez Suriye’de ulusal güvenliğine yönelik Hizbullah tehdidini bertaraf etmek adına hava saldırısında bulundu. İsrail’in bu müdahaleleri, Rusya’dan tepki çekmedi. Suriye’nin kendi hava savunma sisteminin ateşlediği füzeleri de İsrail havada vurarak durdurdu.
İstisnaen, kendi de Rusya doğumlu aşırı sağcı İsrail Savunma Bakanı Liebermann Suriye hava savunması yukarıda aktarılana benzer şekilde İsrail savaş uçaklarını tekrar hedef aldığı takdirde bunların da hedef alınacağını açıkladığında, Moskova doğrudan tepki gösterdi ve böyle bir olay da gerçekleşmedi. İsrail’e karşı yetersiz kalan Suriye’nin hava savunma sistemi ABD uçak ve/veya füzelerini durdurmaya hiç yeterli değil. Rusya’nın Suriye’deki kendi Hmeymim Üssü civarına konuşlandırdığı hava savunma sistemi ise ABD savaş uçaklarına karşı etkili olabilir, seyir füzelerine karşı da kullanabilmesi mümkün.
ABD Şayrat’a yaptığı saldırıyı, Han Şeyhun’a cevaben gerçekleştirdiyse de, zamanlamayı Çin Devlet Başkanı Xi’nin ABD Başkanı Trump tarafından Florida’daki yazlık Mar-a-Lago konutunda konuk bulunduğu sıraya denk getirdi. Böylece, dolaylı bakımdan, şu anda ABD açısından küresel gündemin ilk sırasını işgal eden Kuzey Kore konusunda da, ulusal güvenliğine tehdit algıladığı takdirde, benzeri adım atabileceği mesajını vermiş oldu. Aynı doğrultuda, ABD esasen Suriye’deki hamlesiyle Rusya’ya Esat’ı dizginleme ve kalıcı barışı zemin sağlayacak siyasal müzakere sürecini tıkamama mesajı verdi. Nitekim, Rusya Devlet Başkanlığı Sözcüsü Peskov, Moskova’nın Esat’a desteğinin koşulsuz olmadığını ve Esat’ın Moskova’dan talimat almadığını açıkladı. Biraz daha dolaylı olarak, ABD Suriye üzerinden Moskova’yla Kırım ve Ukrayna konularında bir al-ver uzlaşmasına gitmeyeceğini de belirtmiş bulundu.
ABD, Han Şeyhun’un ardından Suriye Hava Kuvvetleri’ni topyekün imha veya yerden kalkamayacak hale getirme (“grounding”) seçeneğini dile getirmişti. Şayrat saldırısının bu yaklaşımın tamamını değil ama ilk aşamasını sağladığı eklenebilir. Bu durumda, ABD’nin şimdiye dek Suriye’deki tek önceliği olan IŞİD ve cihatçılarla mücadele olumsuz etkilenir mi? Güvenli Bölgeler kurma seçeneği gündeme gelir mi? Yeniden hatırlamak gerekir ki, Güvenli Bölge, Uçuşa Yasak Bölge (UYB) değildir. UYB, fiilen ve hukuken de bir savaş ilanıdır (“act of war”). Zira, UYB kurmak için yerdeki hava savunma sistemlerinin imha edilmesi gereklidir. Güvenli Bölge teriminin ise çok olumsuz bir yanılsama olduğu Bosna Savaşı’ndan bu yana belleklerde yer etmiş durumda. Zira sivillerin bir araya toplandığı bu tür bölgelerin güvencesini sağlama yükümlülüğün tam olarak kimde olacağı belirsiz.
Ankara’nın iştiyakle karşıladığı güvenli bölge seçeneği ayrıca mevcut durumda kuvvetle muhtemelen ABD’nin Rojava’nın doğusundaki dört askeri ileri üssünde ve genişlettiği iki askeri havaalanında kalıcı olacağı anlamına geliyor. Ankara’nın dikkat etmesi gereken diğer iki etmen ise hemen sınırımızdaki Idlip’in akıbeti ve İran’ın ABD’nin Şayrat saldırısına hem Suriye’de hem Irak’ta vereceği tepki. Ankara’nın Kerkük’e Irak Kürdistanı Bölgesi bayrağı çekilmesine “bedeli ağır olur” çıkışı, maaşını Bağdat’tan alan Haşdi Şabi milis gücüne “Fars milliyetçisi terör örgütü” nitelemesi, Şengal ve Kuzey Irak’ta Fırat Kalkanı ardılı kara harekatlarına başlanacağını şimdiden açıklaması, İran’a diplomatik hatta paramiliter manevra alanı açıyor. İran’ın Irak ve Suriye’de sahadaki sert gücünün bizimkiyle karşılaştırılmayacak düzeyde olduğu da aşikar.
Dikkatler Rusya’nın tepkisine çekiliyken Şam “ABD’nin saldırısını beklediklerini ve askeri bir tırmanma ummadıklarını” duyurdu. Yani diplomatik biçimde saldırıyı geçiştirmeye, Han Şeyhun/Şayrat sayfasını kapatmaya yöneldi. ABD Dışişleri Bakanı Tillerson ise önceliklerini (bu sırayla) “IŞİD’i ortadan kaldırmak, Suriye’de istikrarın tesisi ve Esad’ın gönderilmesi” olarak sıraladı. Bilahare sorulara cevaben, Esat’ın gönderilmesini de tekraren siyasi sürece bağladı. İlaveten, Esat’ın gönderilmesine yönelik bir koalisyon kurulup kurulmadığı sorusunu da “o adımlar atılıyor” diye yanıtladı. Bu durumda şimdilik, Rusya’nın sahadaki potansiyel tepkisine de bağlı olarak, Cenevre Süreci’nin daha güçlü biçimde canlandırılacağı sonucuna varılabilir. Ayrıca ilk öncelik olan IŞİD’in yok edilmesinin 2018 ortalarına dek süreceği öngörüsünde bulunmak herhalde çok yanıltıcı olmaz.
Suriye silahlı kuvvetlerinin savaşın her cephesine yetecek imkan ve kabiliyette olmadığı biliniyor. Bundan dolayı Şam, hem savaşı sürdürebilmek hem ayakta kalabilmek için, Moskova ve Tahran’ın somut desteğine muhtaç. ABD küresel, Rusya ise bölgesel bir güç. Suriye’ye yaklaşımları ve bu ülkedeki krizin ulusal gündemlerinde tuttuğu yer de iki ülkenin mezkur konumlarıyla orantılı. Hatırlamak gerekirse, ABD Bosna Savaşı başladığında neredeyse tarafsız bir konum izlemişti. Ne zamanki Miloseviç ABD’nin küresel konumunu gülünç düşürecek adımlar attı, iş Belgrad’ın havadan bombardımanına dek gitti ve izleyen dönemde Kosova da bağımsızlığını kazandı. Trump daha ziyade izolasyonist görünümde bir başkan olarak işbaşına gelmişken, Rusya bağlantıları ve güvenlik/istihbarat bürokrasinin reaksiyonu onu bir nevi George W. Bush tarzı müdaheleci bir Cumhuriyetçi başkan olmaya itmişe benziyor.
Son olarak, Ankara’nın ABD’nin Şayrat’ı havadan vurmasıyla, kendini yeniden Suriye’de bir oyun kurucu rolüne getirdiği çıkarsamasında bulunması büyük bir yanılgı olur. Türkiye’nin kendine bölgede oyun kurucu rolü biçmesine zaten gerek de yok. Ulusal çıkarlarını akılcı, sağduyulu, uzgörülü ve soğukkanlı biçimde gözetmeye odaklanması yeterli. Ankara’nın ABD’den muhtemelen Mayıs ayında gerçekleşecek Cumhurbaşkanı ziyareti daveti beklediği ve tepkilerini buna göre ılımlı tonda ayarladığı da görülüyor. AKP iktidarında dış politika, giderek iç siyasetin uzantısına dönüştü. Bu defa, böylesine kritik bir dönemeçte bir de 16 Nisan referandumu var. İktidarın, referandum arefesinde hem PYD’yi baskılamak hem Esad’ın gidişini hazırlamak gibi hülyalara kapılması için vakit erken. Irak’tan alınan bir temel ve değişmeyen ders de ortada duruyor: Suriye’de de devleti yıkmadan, rejimi değiştirmek mümkün değil. ABD’nin Rusya’yla Suriye üzerinden savaşa girmeyeceği de aşikar.
Aydın Selcen Kimdir?
1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.
Kürt yurttaşların derdine Diyarbakır'dan bir bakış 06 Ekim 2021
Soçi'nin ardından dış politikada dağınıklık sürüyor 03 Ekim 2021
Almanya seçimlerinden bize bakan sonuçlar 29 Eylül 2021
Erdoğan'ın görkemli New York seferi 26 Eylül 2021 YAZARIN TÜM YAZILARI