YAZARLAR

Bu bildiğiniz müteahhit kooperatif evlerinden değil

İsviçre'de özel otomobilin yasak olduğu, enerjisinin çoğunu kendi üreten, inşaasında birlikte karar aldıkları ve hatta katıldıkları bir kooperatif!

Cenevre'de bir kooperatif evindeyiz. Özel otomobilin yasak olduğu, enerjisinin çoğunu kendi üreten, inşaasında birlikte karar aldıkları ve hatta katıldıkları bir kooperatif. Kurucularından Caroline Schlar ile konuşuyoruz. Eğer haftaya 'Evet' çıkarsa ne yapabiliriz diyenlere bir 'ihtiyaç' örgütlenmesi...

Bu kooperatife nasıl katıldınız?

Bu 10 senelik bir şey; belki daha fazlası var. Benim düşündüğüm, eğer şehirde yaşamak istiyorsan hiçbir zaman kendi yerin olmayacak; burası çok pahalı çünkü.

İsviçre'de bir yer almak mümkün değil. Dolayısıyla başka şeyler olması lazım; ben zaten işgal evleri hareketinden gelen birisiyim. Bu yüzden evler üzerinden hep farklı düşündük çünkü ev üzerinden spekülasyon yapılamaz bize göre (para kazanılamaz); herkesin ev hakkı olmalı. Dolayısıyla şu kooperatif evleri ilgimi çekti çünkü orada kent ile şehir ile bir anlaşma yapıyorsun ve uygun koşullarla bir arsa ve kredi alıyorsun.

Burada bir yasa var: Fransızca adıyla düale superfissy; 99 senelik kullanım hakkını alıyorsun. Bu tür arsalar son derece uygun çünkü arsa parası ödemiyorsun –burada TOKİ'ye de bedava arsa– Böylece sadece bina için para toparlaman gerekiyor ve burada kooperatifin bir kuralı, hiç bir zaman ev sahibi olmuyorsun. Yani bizim sosyal pay dediğimiz evin büyüklüğü için bir para ödüyorsun; burası mesela bir oda için 5 bin frank.

Mesela bizim bu daire 6 oda sayılıyor, 30 bin frank; eğer bu kooperatiften çıkarsan da bu parayı geri alıyorsun. Yine burada yaşadığın sürede normal bir kira ödüyorsun ama bu kira çok yüksek değildir, benzerlerine göre çok düşüktür. Çünkü devlet kontrolü var ve buraya girmek için de belli bir seviyeden düşük gelirin olmalı; fazla kazanmıyorsan buraya katılabilirsin. 

tv Ekolojik tuvalette idrar yeniden bahçe suyu olarak kullanıldığından iki bölümlü bir klozet kullanılıyor. Bu yüzden erkeklerin ayakta işemesi yasak!

Gelirin çoksa giremiyorsun yani...

Evet, çok net ölçüler var; işte kaç kişilik aile, ne kadar kazanıyor gibi...

Peki, sonradan artarsa? 

O biraz daha esnek. Artabilir gelirin ama belli bir seviyeyi geçerse gene çıkmak zorundasın. Bu şekilde devlet çok iyi koşullarla kredi veriyor. Ama kooperatifin baştan belirlenen bir statüsü var; bunun üzerine bina kurulmadan belirleniyor bu. 

Sizin ne gibi bir statünüz var mesela?

Mesela bizim özel araba hakkımız yok. Araba ortak olacak. Mesela biz buraya girdik, geçen hafta arabamızı sattık.

Kime sattınız arabayı? 

Kooperatife sattık. Şimdi bizim 6 arabamız var. Bu projeye 16 aile katılıyor. Araba isteyen aile bu şekilde kullanıyor. Özel araba kalmıyor yani. Sanki araba kiralıyor gibi oluyorsun.

Şimdi 6 araba aşağıda garajda duruyor yani. Nasıl kullanabiliyorsunuz peki? 

İnternette bir sitemiz var, oradan ayırtıyorsun. Boş araba yoksa tren kullanırsın ya da başka araba kiralarsın ama şimdiye kadar hiç sıkışmadık, 6 araba yetti, her zaman ihtiyacımız olduğunda bulduk.

Arabayı kullandığında 1 km için 50 sent veriyorsun, buna her şey dahil. Benzin, sigorta, arabanın bakımı her şey dahil...

koo6 .

Peki, arabalar arasında fark yok mu? Modelleri, markaları filan...

Hepsi farklı Mercedes var Suzuki jeep var.

Nasıl seçiyorsun peki?

İhtiyaca göre. Mesela tek başınasın, Suzuki jeepi alıyorsun. Mesela bizim sattığımız araba, kango gibi arkasında yük taşıyabilecek bir arabaydı. Kim bir şey taşıyacaksa o arabayı alıyor.

Şimdi ben burada yaşıyorum mesela; arabayla tatile çıkmak istiyorum 15 gün. O zaman ne oluyor?

Herkesin yıllık 4 hafta bu şekilde arabayla tatil yapma hakkı var ama bir seferde 2 haftayı geçmemek koşuluyla. Şimdilik deniyoruz, olmazsa değiştiririz.

Zaten siz karar veriyorsunuz buna değil mi?

Tabii baktık ki olmadı; mesela arabalar yazın boş duruyor, o zaman değiştiririz. Biz arabaların yolda olmasını istiyoruz çünkü o zaman masrafları kapatıyoruz.

Bu kilometre başı 50 centi kim topluyor?

Bir çalışma grubumuz var; adı araba paylaşma grubu. Onlar bakıyorlar bu işe. Mesela iki ay sonra bütçeye bakacaklar, ona göre yeniden düzenleyebiliriz.

Yani mesela baktık, her gün araba yola çıkmış ve en az 3 insan kullanmış o zaman demek ki haklıyız, özel arabaya ihtiyaç yok, paylaşmak daha mantıklı ve belki düşündüğümüz kadar araba ihtiyacımız da yok. 

Peki, bugüne kadar hiç sorun oldu mu?

Yok, her zaman vardı. Mesela bu sabah tramvayla gidecektik, geç kaldık hemen bilgisayara baktım 5 tane araba duruyordu, birisini alıp gittik.

Şimdi kooperatifte 38 aile var ama hepsi araba paylaşımına katılmıyor –özel arabaları olması mümkün değil ama– buna katılmak isteyenler baştan bir katılım parası veriyorlar; 1250 frank ve bununla sonsuza kadar üye oluyorlar. Bir daha aylık ödeme yok. 6 arabadan istediğini kullanabiliyorlar.

Ama eğer 6 araba çok gelirse bunu indirebilirsiniz de...

Tabii olabilir; mesela bizim gibi bir başka kooperatif var, onlar bizden daha eski, 10 yıllık filan, daha fazla aile var, 30 kadar... 5 araba ile başlamışlardı ama şimdi sadece 2 araba yetiyor. İhtiyaç kalmadı.

Alışkanlık değişiyor. Belki düşündüğümüz kadar arabaya ihtiyaç yok. Sürekli benim arabam var duygusu değişince farklı düşünmeye başlıyorsun.

Mesela ABD'den bir arkadaş geldi, dağlara gitmeye karar verdik, çok cazip bir yere. Eski zaman olsa arabayla giderdik ama şimdi araştırdık trenle çok daha uygun oldu herkes için; hem de kayak yaptık, akşam yorgun dönüyorsun, kim sürmek istiyor, kimse istemiyor filan, başka bir yolculuk oldu ama güzel oldu.

Peki, benim arabam var filan diye hava basmak yok mu artık?

Çok önemli değil demek ki buradaki yaşantı için. O bir seçenek; sonunda eski kooperatifte yaşarken herkesin arabası vardı, sorun yok. Bu bir seçenek.

Peki, otopark yeri var mı apartmanın?

Evet, 12 tane park yeri var. Bizim 6 arabamız var diğer yerleri kiraya veriyoruz. Önder-kiracı olarak araban varsa, ekstra kira veriyorsun zaten; bu da 150– 200 frank gibi bayağı bir para, az bir para değil.

Ayrıca siz sadece 12 arabalık park yaptığınızda, daire için de yer kazandınız ve biliyorum ki 2 mülteciye de daire verdiniz, bu nasıl bir şey?

Biz düşündük ki kocaman harika bir projemiz var, çok şanslıyız. Cenevre gibi bir yerde, böyle bir yerde proje yapabilmek çok önemli. Bunun için dayanışmada bulunmalıydık sadece biz değil, başkaları da faydalansın diye düşündük.

Bir mülteci grubu kurmak için tartışmaya başladık. İlk zamanlarda herkese daire vermedik çünkü aktif grup o kadar büyük değildi. Yüzde 30'u boş bıraktık.

İlk 3 sene hazırlık yaptığımız sıralarda, o zaman biz 'mülteci grubuna 2 daire verebilir misiniz' dedik. Çünkü Cenevre'de mülteciler ev bulamaz; çok pahalı bir kent burası. Burada bir de kira garantisi vermek gerekiyor; çalışmayan bir kişi bu parayı nasıl bulabilir ve ayrıca burada devletin sosyal konut vermesi için en az 2 yıl burada oturmak gerekiyor.

4 bin kişiye yakın insan zor durumda şu an, ya kamptan çıkamıyor ya da kötü evlerde yaşıyor. Bunu bilirken, biz de biraz sadece bizim arkadaşlara değil, başkalarına da bir oturum şansı vermek istiyoruz. Bu yüzden bir göçmen gruba 2 daire ayırdık; herkes kabul etti.

Burada bana çok ilginç gelen, her verdiğimiz kararı konsensüsle vermemiz. Her şeyi saatlerce tartışmak gerekiyor; yoğun bir sistem ama sonunda herkes mutlu çünkü herkes katılıyor. Eğer toplantıya gidemiyorsan toplantı notlarını okuyorsun; sonraki toplantıya kadar itiraz edebiliyorsun, eğer çok karşı çıkıyorsan.

Başkanınız var mı, başkan seçtiniz mi?

[Gülüyor] Başkanımız yok ama iki mimar arkadaş vardı, onlar yönlendirdi. Biri burada oturuyor, diğeri başka bir projeye geçti. Onlara bir rol verdik, onlar projeden para alıyorlardı. İnşaat sırasında yakından takip ediyorlardı, toplantılarda anlatıyorlardı neye karar vereceğimizi; profesyonellerdi çünkü.

Profesyonel olmayan biri için anlamak zor oluyor; plana bakıyorsun bir şey anlamıyorsun ilk başta. Bu yüzden onların rolü çok önemliydi bizim için ama aynı zamanda onlar da arkadaştı, bize uzak değillerdi.

Bunlardan biri bir sene önce başka bir yer buldu, biraz dışarıdan bakıyordu yani, içinde değildi. Şimdi bakıyorsun dışarıdan, beş katlı bir bina görüyorsun, 2 odalıdan 5 odalıya kadar ki burası 2 sayılıyor, yani 6 sayılıyor burası. Mutfak da oda sayılıyor burada.

Şimdi, kim nerede oturacak? Herkes 5. katta oturmak istiyor, manzara filan; peki, buna kim karar verecek, nasıl oturacağız? Biz grup olarak karar verdik; iki gün çok yoğun bir şekilde dışarıdan bir kişi aldık moderatör olarak ve grup olarak tartıştık. 2 odalı daire, grup, 3 odalı, 5 odalı filan bir sistem bulmak zorundaydık.

Şöyle yaptık: Mesela derneğe ilk başta katılanların söz hakkı daha fazlaydı. Bir de katılımcılık çok önemliydi, kaç toplantıya katıldın, onu saydık. Mesela iki, üç hafta sonu sosyalleşmek için kamp yaptık, çadır kurduk filan, kim katıldı ona da baktık. Öyle özel olaylarda kimler katıldı, ona da baktık.

Yani sadece bir ev yapma gibi değil, bir toplumsal durum yaratmak aynı zamanda...

Yani, 10 kişi aynı daireyi istiyorsa neye göre karar verecek? Bir hiyerarşi yok aramızda, bunun için bir kalifikasyon yarattık.

Bir konsensüs oluşturdunuz mu sonunda?

Zar zor oldu, kolay olmadı. Orada kendi istediğin şey ile grubun istediği şey arasında bir çatışma yaşıyorsun. Ne zaman bırakıyorum, ne zaman diğer arkadaşa bırakıyorsun, zor...

metin1 'Çıplak beton duvarı kaplamayarak oldukça tasarruf yaptık Ve sonra isteyen istediği gibi yapabiliyor. Biz sadece bir duvarı sıvadık mesela.'

Sonunda ayrılan oldu mu peki; bunu ben istemiyorum diye filan...

Yok, olmadı ama zor oldu. Bir de öte yandan bu süreç insanları tanıtıyor yani biri ne kadar inat ediyor, nasıl vazgeçiyor filan, insanları da tanıyorsun.

Hiç kura çekmeyi düşünmediniz mi?

Bir kere oldu ve çok gerginlik oldu; buraya girdik 3 tane bağımsız odalardan bir daire bağlanabiliyor. Bu odaları kullanmak isteyenler oldu.

Biri mesela masaj yapıyor, bu bağımsız daireyi kiralayıp kullanmak istiyor. Daire içinde yapamadığı şeyi orada yapabilir ya da ergen bir çocuğun var, tek başına yaşamaz, bu arada hem de bağımsız bir daire gibi olabilir.

Bunun için sadece 3 tane var. Bu 3 tane hemen gitti, sonra bir kişi oturmaya gelmedi ve bir tanesi boştu; burayı kim alacak şimdi; henüz biz gelmeden bir komisyon karar veriyordu; o zaman daha kolaydı. Birden bu durum ortaya çıktı, sonra tartıştık tartıştık nasıl yapacağız diye; sonra 3 aday çıktı bir tane oda için, nasıl yapacağız ve herkesin nedenleri değerliydi.

Biri ergen çocuğu için istedi, biri ofis olarak istedi evde freelance çalışıyor çünkü; bir diğeri hemşire ve masaj yapıyor, orada bir yer açmak istedi. Başka bir çözüm bulamadık. Sonra kura istedik. Kura çekme günü geldi, biri reddetti. "Kura bana uygun gelmiyor" dedi. Ne istiyorsun bilemedik çünkü herkes biliyor ki o istedi, başka bir sistem de bulamadık. Sonra bir toplantı yaptık, çok ağır bir toplantıydı: bütün oturanlar fikirlerini söyledi sözel olarak.

El kaldırmak yetmiyordu. Çoğunluk yine kura istedi. Kabul etmeyen arkadaşa başka bir çare yok dedik, o da kabul etmek zorunda kaldı ve kura çektik, öyle belirledik.

Kime çıktı? Ona mı geldi?

Yok, ona gelmedi. Ofis olarak kullanacak arkadaşa çıktı. İki ay süren bir süreçte sonuçlandı.

Peki, bu sizi yormadı mı uzun toplantılar?

Yordu tabii; şimdi daha az kişi katılıyor, yani bir gün 35 kişi oluyor, öteki gün 12 kişi ama bana süreç çok ilginç geldi, yani 3 yıl süren bir süreçte her şeye konsensüsle karar vermek.

Nasıl bir fayans istiyorsun, nasıl bir yapı, bütün her şey duvarlar nasıl olacak; bunları konsensüsle belirleyebilmemiz bana çok ilginç geliyor. Yani bu söylediğim şey dışında her şeye konsensüsle karar verildi. Grup dinamiği çok önemliydi.

Bir de ekolojik yöntemler de uyguladınız da değil mi?

Evet, yöresel şeyler kullanmayı amaçladık; bu yüzden saman alarak çok eski, çok geleneksel bir teknikle izolasyonu yaptık. Dış duvarları saman toprakla birlikte hep beraber izole ettik. Katılımcı bir şekilde, geçen sene de bir hafta izin kullandık çalışmak için. Önder de geldi katıldı.

caroline Caroline Schlar

Peki niye? İşçi parası vermemek için mi?

Yani, hesapladık, eğer biz yaparsak binanın fiyatı 100 bin frank kadar düşüyor; bu şekilde çünkü herkes katılmak zorundaydı. Meslekten değiliz ama çok hoş bir mimar grup bizi yönlendirdi. Çünkü bizim mimar bürosu bu işi yürütmek içi başka bir ofis tuttu.

Bu işi yapmak, yani samanı birlikte yapmanın konsensüsle verilen kararlara etkisi var mı?

Bence vardır çünkü konsensüs karşılıklı saygı ister. Diğer kişiyi hiç yargılamamayı ister. Çünkü yargılamaya kalksan insanlar arasında ilişki bozulur. Daha fazla tolerans göstermeyi gerektirir. Bu yüzden projeyi yazdığında, katılımcı bir proje istiyorsun...

Peki, sen mesela psikologsun; sana orada amelelik yapmak, işçilik yapmak zor gelmedi mi?

Ben şey düşündüm; keşke her sene en az bir hafta öyle yapsak, hiç kafam yorulmadan toprağa dokunuyorum, güzel duvar yapıyorum ve akşam ne yaptığımı net görüyorum.

Yani terapide ne yaptığını göremiyor ki insan, daha iyi mi daha kötü mü belli olmaz. Tam tersine, benim çok hoşuma gitti.

Burada ortak yerler de var mesela. Çamaşırhane var, bir sürü yerde gördüm ama pek kullanılamıyordu; burada kullanılıyor mu?

İsviçre'de her türlü binada ortak; genellikle son yıllarda bazı bireysel makineler oldu ama geleneksel olarak var zaten her türlü binada. Bizim için gayet iyi; 6 makine var 38 ev için ve çok az günlerde sıkışıyor, belki hafta sonu bazen dolu oluyor. Genelde istediğin makineyi buluyorsun, çok iyi makinelerimiz var. Özel bir ev için o kadar değerli bir makine alamazsın, kurutması da var, ütü de var. Çamaşırhane herkes için önemli bir şey; bir yandan sosyal alan, yani ütü yaparken konuşursun, çamaşırları katlarken konuşursun filan. Her zaman sohbetler oluyor.

Misafir odalarınız da var bildiğim kadarıyla?

Evet, 3 tane misafir odamız var. Duşlu tuvaletli bağımsız odalar. Bir liste var, oraya misafirin varsa yazıyorsun. Kuralımız, şu an 5 günden fazla kullanamıyorsun ki herkes hafta sonu kullanabilsin ve birisi sürekli olarak orayı kullanmasın diye.

Biraz dolu. Hafta sonları özellikle. Fena gitmiyor. Kural, misafirden sonra temiz bırakıyorsun ama benim geçen kooperatiften deneyimlerime göre misafirden önce temizlemek daha iyi; misafire temiz olsun diye, yoksa biraz sorun olabiliyor. Fazla bakılmıyor. Bir iki kişi rahatsız oldu.

Şimdi yeni bir çalışma grubu kurduk, misafir oda çalışma grubu. Eğer iyi gitmezse değiştiriyoruz. Mesela bir kapıcımız var, o da daire sahiplerinden biri ama biz kendi koridorlarımızı silme kararı aldık, 4 daire, böylece hem daha tasarruflu hem de insanlar daha çok sahip çıkıyor temizliğe böylece. Bu şekilde kapıcı sadece ortak merdivenleri siliyor.

gunes Bütün binanın elektrik enerjisinin yüzde 60 kadarı güneş panellerinde üretiliyor. Böylece daha az elektrik parası ödüyorlar.

Çatıda bahçeniz var, hem de güneş enerjisi var. Kendi enerjinizi üretiyorsunuz...

Evet, güneş enerjisi ile kendi enerjimizi üretiyoruz. Bütün enerjimizin yüzde 40 ile 60'ını üretiyoruz; böylece devletten daha az enerji satın alıyoruz. Bizim elektrik şirketi ile ortak bir elektrik satın alma sözleşmesi çıkarmaya çalışıyoruz, elektrik daha da ucuz olsun diye ve biz de aramızda dağıtacağız.

Bir de bahçeniz var. Orayı nasıl değerlendireceksiniz?

Bir bahçe çalışma grubumuz da var; onlar toplantıya çağırdılar. 130 metrekaremiz var ve 15 kişi burayı kullanmak istedi. Onlar için bir plan yaptılar.

ygdozel .

Biz girmedik, uğraşamayacaktık ama bir de ortak alan var, oraya nane maydanoz filan ekeceğiz. Onlar küçük parça içinde bir şeyler yapacaklar; kentte insan toprağı biraz unutuyor, bu açıdan da önemli. Kooperatif de tohum getirtecek zaten, tamamen doğal.

Bir de foseptik çukuru kullanıyorsunuz; atıklarınızı kanalizasyona vermiyorsunuz. Neden, belediye almıyor mu?

Belediye ile tam tersi aslında. Biz istemiyoruz vermeyi; biz kendimiz çözeceğiz, dedik. Buna zor ikna ettik. Bir kanalımız var sadece, önlem olarak. Yoksa bu suyu dönüştürerek tuvalet temizleme suyu olarak kullanıyoruz. Bu konuda biraz hem sistem olarak alternatif bir şey kurduk, şehir içinde sanırım başka yok Cenevre'de, hem de belediye ile çok tartıştık, onlar da çok şaşırdılar ve desteklediler sonunda.

Bu arada bazı koşullarınız var değil mi? Organik tuvalet kâğıdı kullanmak gibi...

Evet, ilk başta pek dikkat edilmedi. Boyada kullanılan tiner mesela dökülmüş ve bu bahçede bir solucan katliamına sebep oldu. Soykırım oldu. Yeni solucanları satın almak zorunda kaldık.

Peki, bütün bunu nasıl sağlıyorsunuz; yani bütün katılanlar işgal evinden gelenler mi, bu konuda duyarlı olan kişiler mi?

Şu bizim mimarlar biraz orkestra şefi gibi davranıyorlar. Tuvalet için bir işbirliğimiz oluyor; bir grup ölçüyor, bakıyor, bilen kişilerden destek alıyoruz. Ama insan değişiyor da...

Mesela arabayı verince önce bir bocaladık filan, yani arabaya önem vermiyormuşuz gibi zannediyorduk ama araba bir parçamız olmuş; insan garip hissediyor ama bunu aşınca her şey çok daha güzel bir deneyime dönüşüyor.

Zor gelmiyor artık, ilginç geliyor. İlk günler temizlik malzemesi ile geldik ama sonra öğrendim ki bazıları solucan öldürüyormuş; çok vicdan yaptım. Ve o solucanlar da sonra tarımda kullanılacak.

Peki, bu toplantılar sizi sıkmayacak mı?

Biz, herkes elinden geleni yapsın, diyoruz ama bazıları katılmıyor mesela...

Her daireden bir kişi mi katılıyor?

O da şart değil. Biz kimseyi yargılamayalım diyoruz; mesela ben bir süre hiç katılamadım yoğunluktan. Bazen insanlar başka işleri, dertleri olduğu için katılamıyorlar.

Bu sizi endişelendirmiyor mu, mesela 3 yıl sonra artık kimse katılmayacak olsa? Her şeyi profesyonelleştirelim falan diye...

Olabilir, her şey olabilir ama diğer binadan biliyoruz ki her zaman yeni çözümler oluyor, yeni toplantılar daha da azalacak; her şey yoluna girince o kadar toplantı yapmak zorunda kalmayacağız. Şimdiye kadar yaptık, neden olmasın...

Çocukların da ortak yerlerle ilişkisi var bu tip apartmanlarda olmayan...

Evet, mesela gelecek hafta bizim çocuk grubu da toplantılara başlayacak. Biz eski evde yapıyorduk, burada da yapmak istiyoruz. Bizim bir toplu salonumuz var giriş katta, rahat 50 kişiye yemek yedirilebilecek bir yer; orada birçok faaliyet düşünüyoruz, hem kendin için kullanıyorsun ya da kızının doğum günü var bütün gün rezerve ediyorsun. Toplantılarımızı da orada yapabiliyoruz.

Bizim çocuklar okul sistemine göre iki saat boşlar. Ya okulda kantine yazdırınca kendi cebinden ödüyorsun ya da anneler evde kendileri hazırlar diye düşünülüyor. Çocukların öğlenleri eve gelip döndüğü bir sistem oluşturmak istiyoruz. Haftada bir gün ya da iki gün, kaç gün olursa 15-20 kişilik yemek çıkacak. 2-3 büyük hazırlayacak dönüşümlü olarak.

caroline .

Böylece paralel bir sistem yapmış oluruz, hem de eve gelmiş olur çocuk ve toplu salonunda birlikte olmuş olurlar ve daha iyi kaynaşırlar. Dört yaştan ergen yaşa kadar çocuklar katılacak bu sisteme.

Mültecilerden bahsedebilir miyiz? Onlar, o iki aile gelip yerleşti mi?

Biri aile, biri tek kadın; orası küçük bir yer, oraya yerleşti. Onlar giriş parası vermiyorlar çünkü zaten ödeme şansları yok ama kira ödüyorlar. Kooperatif bir fon kurdu. Yavaş yavaş onların durumu düzelince geri verecekler kooperatife.

Nasıl aileler bunlar?

Bir Ortadoğulu aile; 8 yıldır kampta kalıyorlardı. Mültecilik başvuruları kabul edilmedi ama geri de gönderilemediler. Fakat bu yüzden başka yere geçemiyorlardı. İsviçre kabul etmiyor, geri de gönderemiyor. Şimdi onlar bu binaya çok entegre oldular; çocuklar okula gidiyor, dersleri çok düzeldi.

Kampta nasıl bir durumun içinde yaşıyorlardı?

Ortadan bölünmüş bir odada yaşıyorlardı. Mutfak yok, tuvalet yok, ortak tuvalet kamptakilerle birlikte. Polis çok sık gelip gidiyor, uyuşturucu sorunu çok yaygın kampta; böyle bir yerde 8 yıldır yaşıyorlardı.

Özellikle çocuklar için çok sorunlu bir ortamdı. Gelenler giderler... Çocukları büyütmek tek başına bir kadın için çok kolay değildi. Genelde bu kadar uzun süre kalınmıyor, sadece bir kaç aile var böyle. Biraz onları örnek vermek istiyorlardı, başkalarının umudunu kırmak için. Bir de onlar çok iyi entegre oldular...

Bu aileler toplantılara katılıyorlar mı?

Evet ama yavaş yavaş.

Ama onlar da aynı haklara sahip değil mi kararlarda?

Tabii ama biraz dil sorunu oluyor, tabii çok hızlı konuşuluyor toplantılarda. Bir de biz birbirimizi kaç yıldır tanıyoruz. 3 yıldır birlikte inşaat yaptık.

Onlar yavaş yavaş alışıyor. Kendini biraz yabancı hissediyorlar, kolay değil ama yavaş yavaş oluyor ama bireysel olarak ilişkiler çok iyi; çamaşırhanede karşılaştığı zaman gülerek gayet iyi kaynaşılıyor.

Onlar bahçe de istediler orada da aynı şekilde. Diğer kişi, tek kadın, o da Afrika'dan geliyor, onun Fransızcası daha az. Okuma yazması da yok, bayağı zor koşullardan geldi. Geleneksel giysileriyle. Onun için de bir gruba girmek çok farklı ama bireysel olarak ilişkiler yavaş yavaş ısınıyor.

Onlar da farklı bir yere düştüler –gülerek– belki biraz ilginç geliyor, özellikle bizim tuvalet işlerimiz gördünüz mü– erkekler ayakta çiş yapmasınlar, diye etiketimiz de var...

Bir de bodrumda bira yapan bir arkadaş var değil mi?

Burada ayrıca iki kişi doğal şarap yapıyor Cenevre'ye satıyor. Onlar bizim bodrum katta şarabı tattıracak bir yer istiyordu, bir kaç bardak içilecek.

Bir de bira yapan bir arkadaş var, bira yapmayı çok seviyor. Şimdi orada o arkadaşlar bir bar açacak. Şimdi bizim bodrum katta iki türlü hem herkese ait yerler var hem de kiraya verdiğimiz yerler var.

Mesela bir marangoz atölyesi açıldı aşağıda, bir arkadaş fizik terapi yeri açtı. Bunlar burada yaşayanlar. Bir tane Afrikalı bir kadın dışarıdan kuaför açacak aşağıda...

Bunlar kooperatifin geliri oluyor, öyle değil mi?

Evet ve gelir-giderler isteyen kişiler tarafından sürekli denetlenebiliyor, herkes tarafından.

Bu yaptığınız kooperatifi herkes yapabilir mi sence?

Tabii ki yapabilir bence. Mesela çocuklar için araba çok zarar verici bir şey, dışarıdan kopuyor çocuk. Tehlikeli. Çocuklar sokaklara özgür çıkmak istiyorlar, araba olmasın istiyorlar. Çevre onlar için çok önemli. Bu yaşta her şeyi keşfediyorlar doğayı her şeyi...

Çocukları arabaya hapsediyorsun aslında değil mi?

Yani öyle yaşıyorlar; biraz bence erkenden başlasan... İnsanların vicdanından başlasan, herkes böyle bir şey yaşayabilir.


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...