Üsküdar, Fatih, Eyüp, Başakşehir: Ne oluyor?
İstanbul’da muhafazakarlığın tarihsel ve kültürel merkezlerinde ‘Hayır’ oylarının gösterdiği performans, ‘Reisçiler’ ile ‘AKP koalisyonu’ içindeki farklı İslami unsurlar arasındaki ayrışmayı ete kemiğe bürüdü.
Dünkü Duvar yazısında, ‘Evet’ oyları şahsında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, 23 yıl sonra ilk kez İstanbul’da geriye düştüğüne ve bunun, bizzat kendisinin Türkiye siyasetine bakış açısından da son derece olumsuz bir tabloya işaret ettiğine değinmiştik. Bu geriye düşüşte, çeyrek asıra yakın zamandır (İstanbul’da) Erdoğan’ın taşıyıcılığını üstlendiği RP-AKP hareketlerinin önemli kitle desteğini oluşturan yoksul sınıfların oy tercihlerindeki artık görünür kımıldamanın da etkisi olduğunu söyleyerek…
‘İstanbul Türkiye'nin özüdür’ ve kaybedilmiştir
Bugün ise, İstanbul’un çeşitli ilçelerine ait sayısal verilerden de yararlanarak, AKP siyasetinin geleneksel olarak örgütlü ve güçlü olduğu muhafazakâr orta sınıflar, küçük ve orta ticaret erbabı, esnaf ve hatta ‘Müslüman entelijansiya’ arasında da bir “tersine trend” oluştuğuna ilişkin işaretlere bakalım.
Tam burada hemen küçük bir not düşmek gerekiyor. Referandum gecesinden başlayarak YSK’nın ‘mühürsüz oy’ kararına yönelik tepkiler, üstelik giderek daha güçlü şekilde sokağa taşarak sürüyor. Hem YSK’nın kararı hem de iki gündür, video, fotoğraf, belge, tutanak vs. ile kayıt altına alınmış olarak gelen sayısız usulsüzlük iddiası; sonuç da bu kadar ‘kıl payı’ olmuşken; bu seçimin en önemli konusu haline geliyor elbette. Bu koşullarda İstanbul’un sandık sonuçlarına bakmak ne kadar doğru denebilir. Ancak, söz konusu usulsüzlük iddialarının genellikle ülkenin doğusundan gelmesi ve böyle bir ‘çalıntı minare’nin kılıfının da fiziki koşullar gereği ‘doğu’da aranması gerekliliği, en azından İstanbul oylarından halen ‘anlam’ çıkarılabileceğini gösteriyor. Kentte ‘Hayır’ oylarının kazanmış olması da bunu destekliyor.
Şimdi gelelim verilere ve önce İstanbul genelindeki tabloyu hatırlayalım: İstanbul’da ‘Evet’ oyları yüzde 48.6 ‘da kaldı. Bu, ironik şekilde, YSK’nın açıkladığı ülke geneli sonucunun tam tersine tekabül ediyor. YSK’ya göre İstanbul’da ‘Evet’ler, Türkiye genelinde ‘Hayır’lar yüzde 48.6 oranında.
İstanbul’daki bu oran, 1 Kasım seçimlerinde AKP’nin tek başına aldığı (yüzde 48.7) oyun bile gerisinde. Yani ‘Evet’ kampına katılan MHP ve BBP seçmenlerinden bir tane bile Evet oyu çıkmamış olduğu varsayılsa bile AKP’nin kaybı var. 1 Kasım’daki yüzde 8,6 MHP ve yüzde 0,4 BBP oyları eklenince kampın il genelindeki toplam kaybı yüzde 9’u aşıyor. Bu kaybı “Adil Gür tarzı orantısal dağıtma” ile dağıtsak, 8 puanını AKP’ye yazmak gerekir! Bu 8 puan ise AKP oylarının yaklaşık yüzde 17’sine (her 6 AKP seçmeninden birinin kaybına) tekabül ediyor. Ama biz Adil Bey’e “kazan hep doğuracak değil ya” demekten vazgeçip daha insaflı davranırsak, AKP kayıplarının en az 5 puan (bir bakıma her 10 AKP seçmeninden biri) düzeyinde olduğunu söyleyebiliriz.
Bu, özellikle son dönemeçteki “İstanbul’a odaklanın” çağrısının ardından tüm gücüyle buraya yüklenmiş AKP örgütü için de Erdoğan için de sert bir kayıp.
SULTANBEYLİ’DE BİLE 3 PUAN KAYIP
İstanbul genelindeki bu gerileme kentin istisnasız tüm ilçelerinde de sürüyor. AKP’nin daima en yüksek oyu aldığı Sultanbeyli’de de yüzde 70.5’lik Evet oyu, AKP’nin 1 Kasım’da tek başına aldığı yüzde 67’ye çok yakın. Buna MHP + BBP’nin 1 Kasım’daki yüzde 6,5 oyu eklendiğinde, ‘en güçlü kale’de de 3 puanlık bir gedik olduğu görülüyor.
AKP ve muhafazakâr sağ siyaset açısından, yerleşik, kentli orta sınıf destekçilerin bulunduğu, gelenek olarak da Osmanlı’dan beri İslamcı-milliyetçi-sağcı siyasete ‘can ve ruh’ vermiş olan Üsküdar, Eyüp, Fatih gibi semtlerden gelen çarpıcı sonuçlar ise bir başka ‘ayrışmaya’ işaret ediyor.
ÜSKÜDAR, EYÜP, FATİH: ‘REİSLİK SİSTEMİ’NE DİRENÇ
Üsküdar’da ‘Evet’ oyları yüzde 46,7’de kaldı ve ilçe başkanlık sistemine ‘Hayır’ dedi. Oysa son seçimde AKP tek başına yüzde 48 almıştı. MHP ve BBP oylarıyla bu oran yüzde 58’e ulaşıyor. Kayıp yüzde 11’den fazla. 15 Temmuz’da en çok can kaybı yaşanan, darbeye karşı en kitlesel direnç gösterilerinin yapıldığı ilçenin de Üsküdar olduğu düşünülürse, bu ağır bir kayıp. Müslüman entelektüellerin de önemli merkezlerinden olan Üsküdar’da başkanlık sistemine gösterilen bu direnç, İslamcı siyasetin daha rafine unsurlarıyla ‘Reisçiler’ arasında epeydir dışarıdan da fark edilen gerilimin bir yansıması olsa gerek.
Benzer bir durum ‘Evet’lerin yüzde 48.5’ta kaldığı Eyüp için de geçerli. 1 Kasım’da Eyüp’te ‘Evet’ cephesinin toplam oranı yüzde 58’di. Kayıp burada da yüzde 10’ları buldu.
Kentte RP-AKP çizgisinin, İslamcılığın birinci merkezi durumundaki Fatih açısından da sonuçlar çok ilginç. AKP’nin 1 Kasım’da tek başına yüzde 52,2 oy aldığı ilçede Evet oyları yüzde 51,4’te kaldı. ‘Evet’çilerin toplam kaybı yine 10 puana yakın. Burada da Üsküdar ve Eyüp’tekine benzer sonuçlar çıkarmak mümkün.
AKP’yi besleyen damarların tarihsel, fikri, kültürel hatta ekonomik kaynakları olarak görülebilecek bu bölgelerdeki sert düşüşler; bu siyasetin ‘kalbi’ne giden o damarlardaki tıkanmaları gösteriyor. Bu bir bakıma, Erdoğan’ın kimi zaman “200 yıllık mesele” diyerek işaret ettiği, Osmanlı-Türkiye siyasetindeki geleneksel ikiliğin sağ-muhafazakâr tarafında kalan ve 2002’den bu yana büyük oranda tereddütsüzce AKP’yi desteklemiş olan ekonomik, siyasi ve kültürel elitin “Reisin başkanlığı” projesine mesafesi olarak da okunabilir. Ki böyle bir okuma için, sandıktan çıkan açık sayısal göstergelerin yanında, referandum sürecinin çok öncesinden başlayarak günümüze kadar süren sayısız başka gösterge mevcuttur.
Bahsetmeden geçilemeyecek bir ilçe daha var: Başakşehir… 15 yıllık AKP iktidarının en simgesel merkezlerinden biri olan, bir dönem AKP’nin yükselişi, ‘yeni muhafazakârlar’ın ev halleri, ‘İslami burjuvazinin yaşamı’ gibi başlıklarla gündeme gelen ve aslında 2002’den sonra yavaş yavaş oluşan ‘yeni elit’in merkez üssü gibi kabul edilen ilçede Evet’ oyları yüzde 53,9’da kaldı. Oysa 1 Kasım 2015’te AKP yüzde 52,8, MHP yüzde 9, BBP yüzde 0,7 oy almış, CHP-HDP’nin toplamı yüzde 35’te kalmıştı. ‘Yeni rejimin elitleri’nin yaşadığı bölgede ‘Hayır’ oyları bunun 11 puan üstünde çıktı ve neredeyse ‘Evet’e yetişti. Bu tablo, başkanlık sistemine şüpheyle –hatta şüphe duymaksızın kaygıyla– bakan geleneksel muhafazakâr seçmenler ile siyasal-kültürel elitin yanı sıra, bizzat AKP iktidarının yarattığı, kütüğü daha yakına kayıtlı ‘yeni yükselen sınıf’ içinde de ‘kaygı’lar olduğunu gösteriyor.
Erdoğan, İstanbul’da partisinin en güçlü olduğu yerlerdeki bu açık kan kaybını çoktan tespit etmiş olmalı. Ve daha 1994’te, belediye başkanı seçilmeden hemen önce, “Çünkü İstanbul'u yakalamak Türkiye'yi yakalamaktır. Biliyorsunuz ki İstanbul Türkiye'yi içinde barındırır ve Türkiye'nin kültür, sanat, ticaret vs. merkezidir. Ayrıca İstanbul'u yakalamak dünyayı ve dünyaya nizam veren dinamizmi yakalamaktır. Çünkü İstanbul bir dünya şehridir. Bu gelecek açısından da sağlıklı bir gelişmedir" demiş* biri olarak, pazar gecesi Huber Köşkü’nde çekilen fotoğraflarda görünen ‘gölgeli’ yüz ifadesi boşuna değildir.
* Ruşen Çakır / Fehmi Çalmuk, "Recep Tayyip Erdoğan: Bir Dönüşüm Öyküsü”, s. 188, Metis Yayınları
Hakkı Özdal Kimdir?
1975 yılında doğdu. İTÜ Malzeme ve Metalurji Mühendisliği'nden mezun oldu. 1996'dan itibaren, Evrensel Kültür dergisinde, Evrensel, Referans ve Radikal gazetelerinde editörlük ve yazarlık yaptı. Halen Yeni E dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yapıyor.
Türkiye’nin ‘anlık’ görüntüsü: Xiaomi-Salcomp’ta sendika direnişi 17 Eylül 2021
Menderes’in elini yakan büst 10 Eylül 2021
28 Şubat ‘intikamı’: Güç değil, zayıflık alameti 24 Ağustos 2021
Köylüler ve ‘beyaz etçi’ler: Halk ve sermaye 06 Ağustos 2021 YAZARIN TÜM YAZILARI