YAZARLAR

Dış politika nereye?

Avrupa’ya gönülden ve kararlı bir şekilde yönelmeyen aynı anda Arap-İslam dünyasını da elinde bulundurmak isteyen Erdoğan şimdi her ikisinden de olmuş gibi görünüyor. Bundan sonra iki taraf arasında seçim yapmak zorunda kalacak.

Osmanlı İmparatorluğu kurulduktan yaklaşık 200 yıl sonra muhtemelen Avrupa’daki ilerleme çeşitli nedenlerle durduğu için ya da doyma noktasına ulaştığı için yönünü Ortadoğu’ya çevirdi.

Yavuz Sultan Selim’in bugünkü Suriye topraklarına girmesi ile Osmanlı’nın Ortadoğu süreci de başlamış oluyordu.

Yavuz Selim’in danışmanları o dönemde kendisine nasıl bir telkinde bulundular bilmiyoruz ama Davutoğlu’nun Osmanlı ihtişamını canlandırma fikrinden haberimiz var.

AKP bunun için 200 yıl bekleyemezdi elbette. Değişen dünya konjonktürü Davutoğlu’na artık zamanın geldiğini düşündürtmüş ve harekete geçmek için düğmeye basılmıştı.

Bunun at üstünde alenen olamayacağı aşikar olduğu için zemini oluşturulmaya çalışıldı.

AKP iktidara geldiği zaman verdiği mesajlar ile Lüksemburg’un bağrından çıkmış izlenimi uyandırmıştı. Hoş Türkiye’deki liberal tayfa dışında inanan olmamıştı ama Avrupa buna inanmış gibi yaptı ve AKP’yi kendi muhafazakar demokratları gibi gördü.

Nasıl olmasındı? AKP, İslam dünyası içinde ilk defa Doğu-Batı sentezini başarı ile yürütebilirdi belki. AKP iktidarı toplumun tüm kesimlerine eşit yaklaşacağını ilan etmiş işkenceye sıfır tolerans gündeme gelmiş ve demokratikleşme yönünde yasa maddeleri çıkartılmıştı. Bu olumlu hava iki taraf için de karşılıklı çok geniş kredilerin açılması ile devam etti. Öyle ki Avrupa CHP’yi bile dışlamış artık Türkiye’nin demokrat hareketi olarak sadece AKP’yi görür olmuştu.

AKP açısından ise enerji koridorları ve Suriye ile birlikte İslam dünyasında elde edilecek bir liderlik büyük Osmanlı’yı canlandırma yönünde önemli fırsatlar yaratabilirdi.

AKP’nin hesabı Ortadoğu’da lider ülke konumuna gelmek ve tüm İslam dünyasının temsilcisi olmaktı.

Bunun için Ortadoğu’da da bir dizayna ihtiyaç vardı elbette. Bu fırsat Arap baharı ile ayağımıza kadar gelmişti. Ama olmadı, olamadı. Müslüman Kardeşler başaramadı ve AKP’nin hesapları alt üst oldu. Kürt cephesinde de işler düşünülenin tam tersi gitti.

Obama yönetiminin ABD politikalarındaki ikircikli tavrı da eklenince Avrupa yavaş yavaş Suriye’den el çekti ve ittifak dağılınca AKP ortada kaldı.

Bu arada Avrupa ile olamayacağı daha doğrusu Avrupa ailesinin bir üyesi olunması isteğinde samimi olunmadığı da ortaya çıktı yavaş yavaş. Erdoğan her geçen seçimde biraz daha otoriterleşerek hem kendi partisi içinde hem ülkede bütün ipleri ele geçirdi ve AKP de Türkiye’de tek adam yönetimi altına girdi.

Erdoğan’ın referandumdan sonra Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim gibi isimlerin mezarlarını ziyaret etmesi manidar.

Muhtemelen başka sebepler ile gönderdiği Davutoğlu’nun yarım bıraktığı işi bundan sonra kendisi yönetecek.

Peki Erdoğan yeniden fütuhat devrini başlatabilir mi gerçekten? Çok zor görünüyor. Birincisi referandum kimseyi tatmin etmedi ve şaibe iddiaları farklı bir aşamaya evrilecek gibi görünüyor. İkincisi Erdoğan’ın ilişkisinin iyi olduğu tek ülke Katar. Kendisine tebrik gönderen ülkelere bakınca hiç dostu kalmamış gibi görünüyor.

Erdoğan’a Halid Meşal gibi isimlerin tebrik mesajı göndermesi Türkiye açısından son derece olumsuz bir durum ve aslında tekrar yönelmesi halinde Orta Doğu’da nasıl karşılanacağının da göstergesi.

Durum Batı’da da Doğu’da da parlak değil. AGİT’in raporu ile Avrupa bu kez Hollanda gibi devletler bazında değil kurumsal bazda Erdoğan’ın karşısındadır.

Irak, İran, Suriye, Lübnan’ın Hizbullah ile birlikte önemli bir kısmı, Mısır gibi ülkeler nezdinde Erdoğan kabul görmüyor.

Avrupa’ya gönülden ve kararlı bir şekilde yönelmeyen aynı anda Arap-İslam dünyasını da elinde bulundurmak isteyen Erdoğan şimdi her ikisinden de olmuş gibi görünüyor.

Bundan sonra iki taraf arasında seçim yapmak zorunda kalacak. Arap-İslam dünyasına yönelse artık zemini yok, Avrupa’ya yönelse yüz verecek gibi durmuyorlar…

Bu durumda dış politikada tüm zamanların serserisi ABD’ye mi kaldık yine? Trump ile yapılan telefon görüşmesi referandum için olmalıydı ama Beyaz Saray Sözcüsü başka konular görüşüldü dedi.

Bunun anlamı şu: Referandum sonucunun meşru olmaması bizim için daha iyi. Elde koz bulundurmak iyidir. ABD bu kuralını AKP için bozmaz. Bu da yine yeni yeniden ABD’nin güdümüne girmek demektir ki önümüzdeki dönemde bunun Türkiye’yi daha büyük zorluklar ile karşı karşıya getirme olasılığı yüksek. Unutmayalım: Arap eski Arap değil, Kürt hiç değil. ABD’nin bölgede etkinliği ne kadar azaldı ise bizim de en az o kadar azaldı.

Erdoğan bundan sonra (zaten şimdi olduğu gibi) dış politikada da tek belirleyici olacak. Bu belirleyicilik Yavuz mantığı ile olursa Ortadoğu’da yeni maceralara sürüklenme ihtimalimiz artar.

Günümüz dünyasında iç politikayı dış politikadan ayırmak ise çok güç, hele hele bölgesel bazda düşündüğümüzde imkânsız.


Musa Özuğurlu Kimdir?

Gazeteci. Mesleğe 1994 yılında başladı. Çok sayıda radyo ve TV kanalının haber merkezlerinde editörlük, muhabirlik, program sunuculuğu yaptı. 2010 yılında TRT Türk’ün Suriye temsilcisi olarak çalışmaya başladı. Suriye’de 2011’de başlayan süreci 2016 yılına kadar yerinde takip eden az sayıda yabancı gazeteciden biridir. Alanı Suriye başta olmak üzere Ortadoğu. Serbest gazeteci olarak çalışmaktadır.