YAZARLAR

Sonuç iktidar açısından bir zafer değil!

16 Nisan referandum sürecine girerken, zaten 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilan edilen OHAL'in medya alanında yarattığı olağanüstü yıkım hala sürmekteydi. 150'den fazla haber ajansı, gazete, kanal, radyo ve internet sitesi kapatılmış, 150'den fazla gazeteci gözaltına alınmış ve tutuklanmıştı.

16 Nisan referandumu ile oylanan anayasa değişikliği yüzde 51,3 oranı ile onaylandı. Ancak oylama ve sayım konusundaki şaibeler ve hâlâ süren tartışmalar bir yana, herkesin üzerinde uzlaştığı nokta bu sonucun asla bir zafer olmadığı. Bunun neden bir zafer olmadığı ise pek çok başka şeyin yanında referanduma giden süreçte 'Evet' ve 'Hayır' cephelerinin kampanya yürütme ve medya kullanma açısından eşitsiz bir konumda olmaları ile ilişkili. Yani 16 Nisan referandumunun görünen sonuçları ve medya arasında bu kez her zamankinden daha başka bir ilişkisellik var.

MEDYA VE SEÇİMLER

Medyanın, ilk kitlesel gazetelerin ortaya çıkışından, teknolojik olarak çeşitlendiği bugüne dek giderek kapsamı genişleyen bir biçimde temel bir işlevi yerine getirdiği kabul edilmektedir. Bu işlev “insanların içinde yaşadıkları dünyayı ve gündelik yaşamlarını anlamak ve anlamlandırmak için gerekli olan enformasyonu sağlamak” olarak tanımlanabilir. Kapsamı, teknolojik ve örgütsel olanakları ve sermaye gücü diğer enformasyon kaynaklarından farklılaşan ana akım medya ise, insanların gereksinim duydukları enformasyonun çok büyük bir kısmını sağlamaktadır. Ana akım medyanın haber, tartışma, dizi, eğlence programları gibi değişik formatlar aracılığı ile sağladığı enformasyon insanların kendi yaşadıkları dünyayı ve yaşamlarını anlamlandırmaları süreci ile ilişki içerisindedir.

Elbette seçim, referandum gibi süreçlerde de bu ana akım medyanın sağladığı enformasyon karar alma, oy verme süreçleri ile ilişkisellik içerisindedir. Bu nedenle de iletişimsel olan ile siyasal olanın ilişkisi iletişim çalışmaları alanında genellikle seçimlere odaklanarak incelenmiştir. Medyanın tarafsız bir güç olduğu paradigması içerisinden yapılan çalışmalara göre medya seçimler sürecinde yurttaşları bilgilendirmek yoluyla işlevini yerine getirir.

Eleştirel çalışmalar ise ana akım medyayı örgütsel formları, çalışma rejimleri, hız, haber değeri, nesnellik, güvenilir haber kaynakları gibi ölçütleri ile kurduğu süzgeçler aracılığı ile yapısal olarak yanlı kabul ederler. Eleştirel çalışmalara göre ana akım medya, iktidar ve sermaye gücünü elinde bulunduranların toplumun geri kalanı için öngördükleri değerleri, inançları ve yaşam tarzını, kendi çıkarlarının devamı için gereken ortamın sürmesini sağlayacak davranış kodlarını yaygınlaştırmak, böylece “rıza” üretmekle işlevlenmiştir.

16 NİSAN SÜRECİNDE MEDYA

Son yıllarda Türkiye'de ana akım medyanın durumuna bakıldığında ise artık dolaylı bir rıza üretim mekanizması olmaktan çıkmış, basitçe iktidarın aracı haline gelmiş olduğunu kolaylıkla ayırt edebiliriz. Bir yanda tetikçi ve muhbir bir AKP medyası, diğer yanda ise bir dönem özerk izlenimi yaratarak rıza üretiminde işlevlenen, ama gelinen noktada sınırlarını AKP medyasının işaretlediği, bu sınırlara uymadığı durumda ise sansür, gözaltı, tutuklama ve el koyma gibi doğrudan hedef alınan bir ana akım medya bugün Türkiye'de milyonlarca insanın ihtiyaç duyduğu enformasyonun sağlayıcısı durumundadır. Gelirlerinin yüzde 80'i kamusal kaynaklardan, yani halktan toplanan paralardan oluşan ve kamu hizmeti verdiği öngörülen, özerk ve tarafsız olduğu anayasada hükme bağlanan TRT ise bu tablonun tam merkezine oturmaktadır. İşte böylesi bir medya ve referandum ilişkisi

16 Nisan referandum sürecine girerken, zaten 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilan edilen OHAL'in medya alanında yarattığı olağanüstü yıkım hala sürmekteydi. 150'den fazla haber ajansı, gazete, kanal, radyo ve internet sitesi kapatılmış, 150'den fazla gazeteci gözaltına alınmış ve tutuklanmıştı. Venedik Komisyonu'nun “basın yayın kuruluşlarının kitlesel tasfiyesi” olarak tanımladığı tüm bunlara ek olarak bir Kanun Hükmünde Kararnameyle, Yüksek Seçim Kurulu'nun taraflı yayın yapan televizyon ve radyolara ceza verme yetkisi kaldırıldı.

REFERANDUMDA İKTİDARIN ENFORMASYON TEKELİ

Referandum hazırlık sürecinde “Hayır” kampanyasının neredeyse suça dönüştürülürken, “Hayır” tercihlerini açıkladıkları için gazetecilerin ve oyuncuların işlerinden edildi, kampanya sürdürmeye çalışan partilerin, oluşumların aktivistleri gözaltına alındı, tutuklandı, saldırıya uğradı. Bütün bu süreç içerisinde yasalara göre Mecliste sandalyesi bulunan siyasi partilerin her birisine 20 dakikalık serbest yayın süresi hakkı vererek, ayrıca Cumhurbaşkanına iki adet 10 dakikalık konuşma yapma hakkı vererek sözde eşitliği ve tarafsızlığı sağlamakla yükümlü olan TRT kanallarında, 1-31 Mart arası Cumhurbaşkanı ve danışmanları 2511 dakika, AKP 4046 dakika yer buldu. Buna karşılık CHP 381 dakika yer bulurken, HDP tamamen yok sayıldı.

Referandum hazırlık sürecinde, TRT'nin dahil olduğu 17 televizyon kanalında Cumhurbaşkanı ve danışmanlarına 326 saat, AKP'ye 480 saat yer ayrılırken, CHP'ye 73 saat, HDP'ye ise 58 dakika yer ayrıldı. Bu eşitsizliğe ek olarak HDP'nin mitinglerinde jammerlar çalıştırıldı ve alandan sosyal medyaya bilgi geçilmesi engellendi.

Bu arada taraflı yayınları izleyen RTÜK, 16 Şubat-7 Nisan arasında kamu ve özel radyo ve TV izlemelerinde 89 ihlal vakası tespit ederek YSK'ya bildirdi. Ancak KHK ile ceza verme yetkisi kaldırılan YSK bu konuda hiç bir şey yapamadı.

Siyasi reklam verme konusunda ise kampanya bütçelerine dair sınırlamaların yokluğu ve iktidarın elindeki tüm olanakları kullanması nedeniyle tarafların seçmenlere, kısmen bile olsa eşit bir biçimde ulaşma olanakları olmadı. Ayrıca iki gazete bu konudaki kısıtlamaları hiçe sayarak 15 Nisan'da yani referandumdan bir gün önce evet lehine siyasi reklam yayınlamayı sürdürdü.

AGİT raporuna göre “'Evet' kampanyası ezici bir çoğunlukla pozitif tonda televizyondaki yayın zamanının yüzde 76'sını ve günlük gazetelerdeki yayın alanının yüzde 77,5'ini” kapsarken, “'Hayır' kampanyası genellikle nötr tonda toplam yayın zamanının ve yayın alanının sadece yüzde 23,5'inde” yer aldı.

İnternette ise alternatif haber siteleri defalarca, neredeyse her 24 saatte bir kez kapatıldı.15 Temmuz sürecinde, engellenen sitelerin istatistiğini tutan “engelliweb” sitesi de ironik bir biçimde engellendiği ve daha sonra da kapandığı için sayısal durumu açığa çıkartmak henüz mümkün değildir.

Görünen o ki, referandum sürecinde iktidarın bilgi tekeli olarak medya doğrudan ve sadece iktidarın istediği enformasyonu üreterek ve yayarak işlev görmüştür. Bir bilgi tekeli olarak medyanın gücünü ve meşruiyetini sağlayan her türlü ölçüt ise ortadan kalkmıştır.

REFERANDUM SONUCUNUN AÇIĞA ÇIKARDIĞI

İşte böylesi bir ortamda, “tek yayıncı” olarak Anadolu Ajansı'nın sonuçları açıkladığı 16 Nisan akşamına ulaştık. AA'nın bildirmeye başladığı sonuçlara göre yüzde 67’lerde ‘evet’ ile başlayan sandık sonuçları süreci, önce her açılan yeni sandıkla geriye çekildi, açılan sandık oranı yüzde 99’a gelip durduğunda ise ‘evet’ oranı her on dakikada bir yüzde 0,2 gerileyerek sonunda yüzde 51.3’de sabitlendi.

Sonuçta binlerce tutanağa itiraz edilen, mühürsüz oy pusulası ve zarfların YSK tarafından kabul edilse de kamuoyu nezdinde kabul edilmediği, partiler tarafından yargıya götürüldüğü, Doğu ve Güneydoğu kırsalında silahların altında oy verme işleminin gerçekleştiğinin görüntülerle sabit olduğu, 'Hayır' cephesinden sandık görevlilerinin ve müşahitlerin engellendiği, şiddet gördüğü bir referandum sonucunda, pek çok ölgede 'Evet' oyları AKP'nin 1 Kasım seçimlerinde aldığı oy sayısının altına indi. Nüfusun yüzde 72'sinin, toplam seçmen sayısının yüzde 77'sinin yaşadığı 30 büyükşehirden 17'sinde 'Hayır' oyları öne geçti. 'Evet' oylarının önde çıktığı büyük şehirlerin ise merkezlerinde 'Hayır' çıktı. O halde 'hayır', bu referandum sonucunda yüzde 51,3 oy alan iktidar bir zafer kazanmamıştır.

Tüm eşitsizliklere rağmen, kampanya sürecinde iktidar eliyle uygulanan tüm baskılara rağmen 'Hayır' oyları sandığa girdi. Bu sonuç “zapturapt” altına alınmış bir medyanın artık insanların zihinsel dünyalarından, karar alma süreçlerinden dışlanmaya başlandığını ifade etmektedir. Başka bir deyişle iktidarın bilgi tekelinin parçalanmaya başladığını ifade etmektedir. Referandum sonucunda ortaya çıkan tablo, “yeni” bir durumu göstermektedir ve bu yeni olanın iktidar tarafından denetim altına alınmasına karşı direnmek gerekmektedir. Direnebilmek için ise bilinçli ve kolektif bir çabaya, artık dağılmaya başlayan bilgi tekeli olarak ana akım medyaya karşı çeşitli iletişim ortamlarının yarattığı olasılıkları ortaya çıkarmak ve geliştirmek için kurucu çabalara başvuran ısrarcı eylemlere ihtiyaç vardır.


Funda Başaran Kimdir?

1990 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Bilgisayar Mühendisliği bölümünü bitirdi. 1995 yılının Eylül ayında Yüksek Lisans öğrencisi olarak başladığı Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde 1996 yılının Ocak ayında araştırma görevlisi oldu. 7 Şubat 2017 tarihinde 686 nolu KHK ile ihraç edilene dek, 21 yıl boyunca aynı fakültede sırasıyla araştırma görevlisi, yardımcı doçent, doçent ve profesör ünvanlarıyla çalıştı. Akademik çalışmaları yanında TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi'nde Yönetim Kurulu üyeliği, yine TMMOB’ye bağlı Bilgisayar Mühendisleri Odası’nın kurucu yönetim kurulu başkanlığı yaptı. Hala TMMOB Bilgisayar Mühendisleri Odası’nın Onur Kurulu üyesidir. Ayrıca Alternatif Medya Derneği ve Halkevleri Vakfı’nın Yönetim Kurulu Başkanlığı görevlerini yürütmektedir. İşçi Filmleri Festivali’nin başlangıcından bu yana değişik süreçlerinde gönüllü olarak yer almıştır.