YAZARLAR

Arka balkon zamanları

Arka balkonlarda zaman durur, anılar başlar. Evlerin ortasında hasbelkader dokunulmamış küçücük toprak parçasından biten ağaca minnet duyarsın. Dalları kuş yuvası, kendisi yeşil bir paravandır. İyi gelir ruhuna.

Evin önünde barlar. Son dönem moda olanlarından, bar-publar. Mütemadiyen bir uğultu, arada kavgalar, bağırışlar. Arka balkondaysa sükûnet. Balkon dediğim dar uzun bir boşluk, bir gıdım nefes alanı. Balkonlar evin avlusu. Ne içeride ne dışarıda olduğun mekân.

Bütün yatak odaları ve ardiyeler birbirine bakıyor. Şansız balkonları kapatıp erzak, hırdavat deposu alsınlar. Oysa bir küçük sandalye, sehpa yerine geçen bir pencere çıkıntısı neler değiştirir. İlişir, seyreylersen duran zaman.

Arka balkonlarda zaman durur, anılar başlar. Evlerin ortasında hasbelkader dokunulmamış küçücük toprak parçasından biten ağaca minnet duyarsın. Dalları kuş yuvası, kendisi yeşil bir paravandır. İyi gelir ruhuna.

Bir yerlerden ya da senin mutfağından kızartma kokusu gelir. Çünkü bazı yemekler çocukluk mutluluğu: köfte patates, kabak, biber, patlıcan tava.

Belki yıllar öncesinden eski bir dosta rastlamışçasına izlemeye başladığın ‘Çemberimde Gül Oya’ dizisinin etkisidir bu denli hissetmen zamanı. Ya da boşluktan. İçimizden uzayıp giden balkonlardan.

her akşam kapılara gelirim

(korkularım vardır. anlaşılmasın

anlaşılmasın bir kanın nasır bağlamışlığı)

kapısından henüz çok uzak bir balkondan eğilirim

eğilirken dökülürüm kendimden

bundandır gönüllerinizdeki ferahlık

ve ellerinizdeki arınmışlık duygusu

oysa yine de balkonları tutan benim

buna en çok balkonlar tanık

onlar ki en usta güvercin kuyusu

KENDİNDEN AZALMANIN SAHNESİ

Böyle demişti Murathan Mungan bir şiirinde. Balkonlar ki ödeşme yerleri, sırat köprüleri hayatın. Her şeye, herkese yetişip kendinden azalmanın sahnesi balkonlar. Çemberimde Gül Oya’da, kiralık her odasında ayrı ve birlikte hayatların yaşandığı o konakta bir bahçe vardı. Balkon işte şu meyve ağaçlı, pürtük zeminli eski zaman bahçelerinin eninden boyundan çekmiş hali. Dizinin kadınlarını yaşamak var şu balkonda. Pavyonların assolisti, aşkın özverili kulu Canan’ın şarkısı, kahkahası olmak var. Acıyı, ihaneti en okkalı repliklerle, kalender meşrep edayla sırtlamak. Ya da Alzheimer’ın etkisiyle belleğiyle saklambaç oynayan Sema Hanım’ı anlamak var. Zamanı kendi gönlünce alt üst edip yeniden kuran. Vurulduğu yerden vuran Sema Hanım.

Hepsi var da en çok darbe dönemi yaklaşırken çöken karanlığın, korkunun, öfkenin, inadına üzerine titrenen umudun tanıdıklığı var. Ürpertici bir aynılık, hani insana hırka giydiren cinsten. Hiç mi bir şey değişmez, hiç mi kırılmaz şu zulüm döngüsü? Mutluluk emekçileriyiz hepimiz. Bazı topraklarda mutluluk duygu değil emek işi.

Doğduğum ev artık yavrusunu tanımayan

bir hayvan gibi bakıyor uzaklara

Toz yalnızca toz zaman

geçiyor içimizden

adılını mırıldana mırıldana

Oysa zaman geçmiştir işte. Aynı evde kalsan bile böyledir bu. Zaman büyüyen çocuklara, veda eden büyüklere, değiştirilen mobilyalara, bozulan makinelere, alınan verilen nice eşyaya yansır. Sadece bir kutu, bir çekmece ya da bir sandıkta biriken kadarıdır zamanın unutturma gücüne direnen. Belleğinin saklı odalarıdır. Arka balkonların bildiğidir. Seni var eden, yok eden, öldüğün, doğduğun anların toplamı işte bu kadardır. Arka balkon hayattan payına düşen ömürdür işte.

elimizde sorular, gün yeniden dağıtıyor

kalanlar için yazılanları

yaz sonu yaz sonu yaz sonu

Biliyorum

yine haziran yine temmuz yine ağustos

Arka balkonda yarın ve ertesi yok. Bugün olmuş bir geçmiş var. Geçmemiş zaman var. İlle de müzik var. Kafan kadar, anıların kadar karmakarışık bir müzik. Her telden. Çünkü her halinden geçtin hayatın. Ağzında büyüyen lokmaları kedilere atardın buradan. Orkideler vardı morlu, pembeli. O kediler, o çiçekler, o insanlar ve sonrasında gelenler hepsi, herkes bu balkonda.

Dememiş miydim, arka balkonlar en dayanıklı yeridir bir evin. Bazen yuvalar yıkılır, bazen dünyalar başına yıkılır. Onlar hep baki kalır. Çünkü iğretilik doğalarında vardır. Yaslanmadan durmayı bilirler ezelden. Teğellenmiş kalmayı. Boşlukta.


Karin Karakaşlı Kimdir?

1972’de İstanbul’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Mütercim Tercümanlık Bölümü’nün ardından Yeditepe Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’nde Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. 1998’de öykü dalında Varlık dergisinin Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü’nü kazandı. Karakaşlı’nın eserleri şunlardır: Başka Dillerin Şarkısı (Öykü, Varlık Yay., 1999; Doğan Kitap, 2011) , Can Kırıkları (Öykü, Doğan Kitap, 2002), Müsait Bir Yerde İnebilir Miyim? (Roman, Doğan Kitap, 2005), Ay Denizle Buluşunca (Gençlik Romanı, Günışığı Kitaplığı, 2008), Cumba (Deneme, Doğan Kitap, 2009), Türkiye’de Ermeniler: Cemaat, Birey, Yurttaş (İnceleme, Günay Göksu Özdoğan, Füsun Üstel ve Ferhat Kentel ile, Bilgi Üniversitesi Yay., 2009), Benim Gönlüm Gümüş (Şiir, Aras Yayıncılık, 2009), Gece Güneşi (Çocuk Kitabı, Günışığı Kitaplığı, 2011), Her Kimsen Sana (Şiir, Aras Yayıncılık, 2012), Dört Kozalak (Gençlik Romanı, Günışığı Kitaplığı, 2014), Yetersiz Bakiye (Öykü, Can Yayınları, 2015), İrtifa Kaybı (Şiir, Aras Yayıncılık, 2016), Asiye Kabahat’ten Şarkılar Dinlediniz (Anlatı, Can Yayınları, 2016). Karakaşlı halen Kültür Servisi, Gazete Duvar siteleri ve Agos gazetesinde yazmaktadır.