Siyah Amazon
Sert bir rom ikram ettiler. Özgürlükleri kadar güzel... Ve ölmeden bir gün kırılmış asfalt seyretmeye gidin mutlaka...
Bir Quilombolara gidiyorduk. Siyah kölelerin ormana kaçıp kurduğu topluluklardı Quilombolar. Amazon yağmur ormanlarının derin yerlerinden biriydi. Dizi film çeviri diliyle 'Lanet olası' medeniyet her ne kadar her geçen gün daha yakınlarına gelse de en yakın kasabaya 100 kilometre kadardı. Arada bolca palmiye, devasa, galiba devetabanları, Hindistan cevizi ağaçları ve bilmediğim bir sürü ağaç vardı. Biraz boş bırakıldığında hep birlikte egemenlerin asfaltlarını yarıp ortasından fırlıyorlardı. Keyif veriyordu insana. Karadeniz otoyolunu yıkabilen dalgalar gibiydi. Biraz sonra tamamen ağaçlar kazandı. Zıplayarak ilerliyorduk arabada. Zaten MST-Topraksızlar kampının oldukça eski, ortak arabasıydı. Şeker kamışından elde ettiğimiz alkolle yürüyordu. Belki de bu yüzden sarhoş gibi sallanarak gidiyordu.
1888 yılında Brezilya'da kölelik kaldırılana kadar 5000 civarında Quilombo topluluğu vardı. Sömürgeciler üstlerine ordular gönderdiler. Palmeiras'taki en büyük Qulimbo'da 20.000 kişi yaşıyordu. Bir katliam öyküsünde yine yani. Liderleri Zumbi dos Palmeiras'ı da öldürdüler. Her zamanki gibi katildi egemenler. Onlarsa baskı ama yemek garantisi ve başlarının üstünde iyi kötü çatı olması yerine Amazon'u tercih ettiler. Tabii ki mesela örümceklerden, boa ve anakonda yılanlarından, yırtıcı kedigillerden daha tehlikeliydi insan. Bir de kötüydü tabii insan; hiçbir hayvan kötü olamaz ki zaten. Sömürgeci iktidar ve onların köpeklerinden bahsediyorum. Köpek dediğime de aldırmayın, sözüm köpeklerden dışarı. Burada birden, kölelik de çekilmez demeyin birçok yerde modern insandan daha az çalışıyordu köleler ve hasta olduklarında sahipleri onlara bakıyordu genellikle çünkü bir üretim aracıydılar. Tabii ki köle sahibi onları öldürebilirdi ama siz hiç kendi arabasını kıran, yakan birisini gördünüz mü? Bunu tabii ki yapabilir ama kimse yapmaz. Kendisi hiç doktora gitmeyip otomobilinin bakımlarını hiç kaçırmayanları düşünün. Antiller'de kürek mahkumları günde 6 saat çalışıyordu. Yani siz kendi halinize yanın...
Quilombo halkları doğal olarak yabancıları pek sevmezlerdi. Beyazları hiç ve ben de beyaz sayılıyordum! Orada kendini beyaz hissetmek burada Türk hissetmek gibiydi. Üstüne iktidar yapışmış hissi veriyordu, kahverengi. Topraksızlar'la ile birlikte gittiğim için sorun yoktu. Quilombolar da sevmezlerdi toprak sahiplerini. Yüzyıllardır yaşadıkları toprakların tapusunu anayasal güvence ile 1988 yılında ancak almışlardı ve hâlâ kolektif olarak kullanıyorlardı. Bataklıklar ve sık ormanlar arasından da pek çıkmadılar. –Bu beyazlara hiç güvenilmez. Kendi beyazlarımızdan biliyorum. Kendilerine Ak diyenlerden.– Burada yaşlılar hâlâ bilgeydi ve komşular hâlâ kardeş. Ve hâlâ müzik ve dansla Afrika ibadetlerini yapıyorlardı. En önemlisine "Terecô" deniyordu. Toprak ve tahta evlerine sırtlarını dayamışlardı. Portekizceyi yayarak konuşuyorlardı. Sert bir rom ikram ettiler. Özgürlükleri kadar güzel...
Ve ölmeden bir gün kırılmış asfalt seyretmeye gidin mutlaka...