Seçmece bunlar
Gülmen ve Özakça için üretilen gözaltı gerekçesi, bu seçmece halin fal okuma boyutunu sergiler nitelikte: "Gezi ve Tekel eylemlerine dönüşebilir." Korkuları faş eden bu gözaltı gerekçesi kendi içinde çok şey söyler. Tıpkı destekçilere dönük polis saldırısının, zincirleme gözaltıların ve nihayetinde eylemin sürdüğü Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı’nın ablukaya alınışının da gösterdiği gibi.
Mahalleler mahalleyken patates-soğancılar geçerdi sokaklardan. Hepsinin ayrı bir lakabı ama sonunda aynı vaadi olurdu: ‘seçmece bunlar’. Ya elinle seçerdin alacağını ya da senin için en iyilerinin seçildiğine inanırdın.
‘Seçmece bunlar’ı sokaklarda duymayalı çok oldu da, hukuk adı altında yaşatılanların hepsi, keyfiyetten keyfiyet, kanunsuzluktan kanunsuzluk beğen seç lezzetinde. Her güne mebzul miktar düşüyor maşallah.
Bunlardan bir tanesi Bursa’da 7 Kasım ile 14 Kasım 2016’da yapılan operasyonlarda gözaltına alınan, avukatlar ve HDP, DBP’liler hakkında hazırlanarak Bursa 8'inci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen iddianamede yaşandı. HDP Bursa İl Yöneticisi Ceylan Erol, Osmangazi İlçe Eş Başkanı Azad İmal, İl Yöneticisi Layık Hanazay, Mudanya İlçe Eşbaşkanı Mediha Azra Güllüpınar, Yıldırım İlçe Eş Başkanı Mehmet Kocaman’ın tutuklu; Nilüfer İlçe Eş Başkanı Seyfettin Havuz, PM Üyesi avukat Cahit Kırkazak, üye Atilla Kaya, avukatlar Ayşe Batumlu Kaya, Levent Pişkin, Mehmet Deniz Büyük ve DBP Bursa İl Eşbaşkanı Recep Kuru’nun tutuksuz yargılandığı davanın ilk duruşmasında iddianamedeki kurgu polis fezlekesi güler misin ağlar mısın tadındaydı.
ÜFLEME FEZLEKE
Hukuk devleti şartlarında skandal olacak ve duruşmanın düşmesine sebebiyet verecek kurgu fezlekede polislerin 30 Ekim 2016’da HDP Yıldırım İlçe Örgütü’nde yapılan sıradan bir kahvaltıyı illegal örgüt desteği olarak gösterme gayretkeşliği görülüyor. Kahvaltı için KJA Bursa’nın kendi Facebook sayfasında yaptığı çağrı ve HDP İl Yöneticisi Ceylan Erol ile Mudanya İlçe Eşbaşkanı Mediha Azra Güllüpınar’ın kişisel Facebook hesaplarındaki paylaşımlarının da aynı maksatla kullanıldığına dikkat çekiyor. Unutulmaz satırlar tamı tamına şöyle:
“30.10.2016 tarihinde yeni HDP yıldırım ilçede kahvaltı etkinliği yapıldı. Bununla ilgili davetiye sattılar. Ceylan ile birlikte organize ettiler. Kja bursa sayfasında kahvaltıdan foto paylaşımı var, davetiye paylaşımı var. 10 tl ye sattılar. Örgüte yardım dicez Ceylan ve Mediha kendi facesinde de paylaştı ortak bir tespit yapacağız ikisinede ekleyecez. İkisininde davetiye satış ile ilgili görüşmeleri var öneeeemliiii. Terör finansmanı filan üfleriz gazi abi tabiri ile…”
Böyle üflemeli suçlamalarla dolu bir iddianameyle dava görülene kadar altı kişi tam 192 günü tutuklu geçirdi. İlk duruşmada tutukluluklar kaldırılırken davaysa halen devam ediyor.
Beri yanda haksızca ihraç edildikleri işleri ve onurlu hayatları için aylar süren oturma eylemlerinin ardından açlık grevine başlayan ve çevrelerinde eklemlenen kitleler arttıkça 75'inci günde bir gece vakti evleri basılarak gözaltına alınan akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça var. Arama tutanağı dışında tek belge olmaksızın adliyeye sevk edilen Gülmen ve Özakça için üretilen gözaltı gerekçesi de bu seçmece halin fal okuma boyutunu sergiler nitelikte: "Gezi ve Tekel eylemlerine dönüşebilir."
Korkuları faş eden bu gözaltı gerekçesi kendi içinde çok şey söyler. Tıpkı destekçilere dönük polis saldırısının, zincirleme gözaltıların ve nihayetinde eylemin sürdüğü Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı’nın ablukaya alınışının da gösterdiği gibi.
KARGODAKİ KEMİKLER
Ha bir de tüy dikmek babından oğlunun kemiklerine kavuşmak için 70 yaşındaki Kemal Gün’ün 88 gündür sürdürdüğü açlık grevi var. 7 Kasım 2016’da Dersim’in Çat bölgesine Türk Silahlı Kuvvetleri'nce yapılan hava bombardımanı sonucunda hayatını kaybeden DHKPC’li oğlu Murat Gün’ün cenazesini alabilmek için Seyit Rıza Parkı’nda 28 Şubat’tan bu yana açlık grevi eyleminde olan baba, mezarsız ölenlerin tamamı için direniyordu aslında. “Onlardan bir şey istemiyorum. Kendi elimle teslim ettiğim çocuğumun kemiklerini istiyorum. Sonuçta ölsem bile eylemimden geri adım atmayacağım. Bu dünyadan son istediğim oğlumun bir mezarının olması” diyordu.
Olay yeri incelemesinde, kazı alanından 165 parça insan kemiği çıkarılmış Jandarma ve savcılık kemikleri teslim almıştı. Kemiklerin kimlik tespiti için gönderildiği Adli Tıp Kurumu ise “bombalama kaynaklı aşırı ısıdan dolayı kemiklerde DNA eşleşmesi yapılamadığı” raporunu yazmış, savcılık da DNA eşleşmesi olmadığından, kemikleri teslim edemeyeceğini bildirmişti.
İşte bu babaya meydanda oturduğu her gün için Kabahatler Kanunu’na dayanarak 227 lira idari para cezası kesilmeye başlanmış. Gün’e hali hazırda eyleminden dolayı “kamu alanını işgal” kabahatinden 18 bin 614 TL para cezası verilmiş durumda. Hani seçmece cinnet isterseniz, buradan buyurun.
Devamına da bakalım. Nasıl olsa yaşadığımız her gün bütün bu insanlık dışı müdahalelerin müdahiliyiz aldığımız nefesle. Aynı zamanda Tunceli Belediye Başkanı da olan Tunceli Valisi Osman Kaymak, 17 Mayıs Çarşamba günü kemiklerin Adli Tıp Kurumu’ndan Dersim’e gönderildiğini, kemikler kente ulaşınca hepsinin Kemal Gün’e teslim edileceğini açıkladı.
Teslimat nasıl mı yapılıyor dersiniz? Kargoyla! Avukatı Engin Gökoğlu, Kemal Gün’ün oğlu Murat Gün’ün kemiklerinin de içerisinde olduğu kemiklerin, 18 Mayıs’ta PTT Kargo ile Dersim’e gönderildiği bilgisini aldıklarını söyledi. Gökoğlu, “Bugün ya da yarın kemiklerin savcılığa, oradan belediyeye oradan da Kemal Gün’e iletilmiş olacağını bekliyoruz” diyor.
Böyle işte. Kargoda kemik var. Son isteği oğlunu eliyle gömmek olan bir babanın pamuk ipliğine bağlı hayatı var. İnsanın onuru var o kargoda.
Seçmece cinnetlerin topundan da geçeceğiz. Bize değmiyorsa hiçbiri, zaten canlı değiliz demektir.