Kolombiya’da bir dağ filmi
Yazılarım bazen savruk oluyor. Filmlerim biraz daha fazla, oldukça sokak havası var. Karışık bir sokak nereden ne çıkacağı pek belli olmayan, bu eğlenceli ama benim düşüncem bu ve bu yüzden benim yazı ya da filmlerim tabii ki.
Üç uçak değiştirmiştim ve ikinci otobüstü. Aradaki halk otobüslerini, galiba iki üç kere metroyu, bir de İsviçre’de kaçak binip, iki durak sonra bilet kontrolcüleri geliyor diye mecburen indiğim otobüsü, mecburen bindiğim bir taksiyi saymıyordum. Üç kıta, beş ülke, 7-8 şehir değiştirmiştim. Takip edenlerden kurtulmaya çalışıyor gibi hissediyordum kendimi. Hani o sık rastlanır film sahnesi öndeki arabayı takip et diyemeyeceklerdi, belki uçağı, halk otobüsünü, bak indi taksiyi, metroyu –ki zor tabii– filan diyebilirlerdi ama hayat film sahnesi gibi olmuyor çoğu zaman. ‘Gerçek olmayacak kadar gerçek’ yani, Hewingway’in dediği gibi. Ve hâlâ gecikmemiştim. Bütün araçlardan en önce çıkıp koşarak bir diğerini yakalıyordum. Eğer böyle giderse, yani bu otobüs 16 saat sonra varırsa, oradan taksi dolmuş zamanında dolup kalkarsa, Caguin de beni gerilla kampına götürecek kamyonu yakalayabiliyordum. İşin kötüsü, bu konferansını kaçırırsam başka konferans da olmayacaktı; FARC-EP’nin son konferansıydı. Bekle ki yenisi kurulsun. Gerçi Kolombiya’da çok beklemek gerekmezdi genellikle…
20 yıl olmuştu FARC-EP ile görüşmeye başlayalı. Yolumuz düştüğünde uğruyordum. Biraz dağ havası iyi gelir insana, bolca yağmur biraz daha da fazla gerilim, yani asker, polis ve daha da beteri paramiliterler, kurumsal şiddet aparatları, cinayetleri ve Amerikan yapımı silahları. Bu sefer barış imzalanacaktı. Bir dahaki sefere parti ofisi ziyaret ederdim herhalde, gerilla komutanları biraz göbek yapıyorlardı, genç olanları daha süratle evleniyor, bir kısmı üniversiteyi deniyor, bir kısmı mafyaya katılıyor ve bazıları gerillaya geri dönüyorlardı. Yeni bir örgüt ya da eskisinden barışı kabul etmeyenler oluyordu bunlar. El Salvador ve Guatemala’dan biliyordum bunları ama orada gerillanın yenisi kurulmamıştı. Eski bir gerilla olarak bazıları inşaatlarda çalışıyor ama çoğunlukta ya güvenlik görevlisi oluyordun ya da mafyaya katılabiliyordun. Hayat her zaman seçenekler sunar sana. Okusalar ya, diyeceksiniz iyimser sevgili okur ama o kadar çok üniversiteden gerillaya giden biliyorum ki ve sistemin hiyerarşi sıraları okul sıralarından yapılmıyor mu? Tamam tamam, okusunlar bir itirazım yok nasıl okuyabilirler onu bilemem…
Yazılarım bazen savruk oluyor. Filmlerim biraz daha fazla, oldukça sokak havası var. Karışık bir sokak nereden ne çıkacağı pek belli olmayan, bu eğlenceli ama benim düşüncem bu ve bu yüzden benim yazı ya da filmlerim tabii ki. Bir akademisyen yazmıştı. ‘Açılar ters, yanlış ışık alıyor ama herhalde konusundan olacak çok etkileyici.’ gibi bir şey. Çünkü sokakta pek bir şeye dokunmuyorum, bazen ters ışık anlatıyor gibi geliyor bana ve o sırada onun yerine dokunsam, biraz sağa git desem mesela ki ben sağa git diyeceğim, mümkün değil! O zaman anlattıklarının tadı kaçıyor, kamera olduğu anlaşılıyor, hatırlatıyor en azından. Neyse herkesin filmi kendine. Bu sefer çok hazırlıklıydım ama yeni bir kameram var, çift kayıt kartı aldım ne olur ne olmaz, bilgisayar var yüklerim ve bunlardan çok daha önemlisi FARC-EP’nin Genel Sekreteri arkadaşım mesela. Gerilla kampında kalacak yerim var, kuru bir yer ama belki barış kongresi filan, yatak bile olabilir. Her şey yerinde yani tabii eğer kamyonu kaçırmazsam. Eh savruk olmazsa filmler ben hâlâ ilk filmi için sponsorluk arayanlardan olurdum…
Otobüs saatinde vardı. 2 saat kadar geç kaldı ama hiç geç sayılmazdı bu, şoför öyle dedi. Koşarak bir dolmuş yakaladım. Birazdan dolar dedi adam ve şaşırtıcı olarak birazdan doldu. Sakin bir yolculuktu. Birkaç kez uçurum kenarından aşağı iner gibi olduk o kadar. Gerilla kamyonunu kaçırdığımda dağa nasıl gideceğimi sordum. Gerilladan bahsetmedim tabii, sadece yerin adını sordum. Dolmuş şoförü yüzüme baktı. Cevap vermedi. 47 saattir yoldaydım ve o kamyonu yakalayamamamın da pek manası yoktu ama bunu da demedim. Uçurumların muhteşem görüntüsü vardı. Gözümün önünden film şeridi gibi yolculuk geçiyordu. Galiba hayat olması lazımdı ama yolculuk o kadar uzundu, onun yerine kendisi geçiyordu. Meydana vardım buluşmamız gereken. Bir buçuk saat kadar geç kalmıştım. Kamyon yoktu. Biri geldi, seni bekliyorduk dedi. Üç sokak ötedeydi. Kamyondakiler çok sevindi. Beni tanıdıklarından değil, benim yüzümden beklediklerinden olmalıydı.
Hiç sorun kalmadı. Daha az savruk bir film olacaktı. Vardığımda sadece kamerayı şarj etmem gerekiyordu. Gerilla konferans için iyi örgütlenmişti. Elektrik ve internet vardı. Fişi takmaya gittim. Takamadım. Sonra hatırladım, Kolombiya’da prizler başka türlüydü…