Macron, TINA, OHAL - Vay vay vay...
Biz, yolun kalan kısmına “Katar’larla” devam edeceğiz sanki. Nereye kadar? Gittiği yere kadar. Ne Macron’u, ne Merkel’i, ne Corbyn’i, ne Katar Krizi Allah’ınızı severseniz? Ben size Ahmet Kaya vereyim bir ölçek: “Depremler oluyor beynimde / Dışarıda siren sesi var / Her yanımda susmuş insanlar susmuş / İçimde ölen biri var / Vay vay vay vay...”
Antik dönem tarihçisi Hartog, Le Monde gazetesinin hafta sonu nüshasında yayımlanan söyleşisinde, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un zamanı yakalamak becerisi ve kendi temposunu siyasete dayatmak yaklaşımı üzerinde duruyor. Hiçbir geçmişi olmasa da Macron’un beklenmedik başarısını günümüz dünyasında siyasetin esasen sürekli “şimdi” yapıldığına, geçmişi ve geleceği olmadığına değiniyor. Yunan medeniyetindeki “kairos” -zamanda fırsat yaratan an- ve Hristiyanlıktaki aynı “kairos” kavramının İsa Mesih geldikten sonraki “yeni hayata geçiş” yorumları üzerinde durup, Macron’un hangi “kairos” tercihini yapacağını ise tarihin göstereceğini belirtiyor.
Macron, Cumhurbaşkanı seçildiğinde partisi yoktu. Başka deyişle Macron herhangi bir partinin adayı değildi. “En Marche” (GS taraftar grubu “Yürüyedur” aklıma geliyor) adıyla bir kampanya yürütme makinası kurmuştu. Milletvekili seçimleri için buna “Republique En Marche” (LRM) adını verdi. Macron arada hükümetini kurarken Başbakanını sağdan seçti. Hollande hükümetinin başarılı Savunma Bakanı’nı Dışişleri Bakanı olarak kabinede muhafaza etti. Gayet akılcı, soğukkanlı, etkinliği ön plana çıkardığı izlenimi veren bir yaklaşım benimsedi. Genel seçimler de, Cumhurbaşkanlığındaki gibi iki turlu. 11 Haziran Pazar günü yapılan ilk turun sonuçlarına göre yüzde 32 oyla MODEM destekli LRM, 577 üyeli Meclis’te 415 ila 455 milletvekiliyle “tulum” çıkaracak gözüküyor.
Bana göre bu durum siyasette hem yeni sorular sormanın, hem eski sorulara yeni yanıtlar bulmanın “kairos” zamanının geldiğini gösteriyor. Demokrasi olan ülkelerde seçmen, halk, anayasal yurttaş siyasetçiye hem “sizden bıktık” hem “bizi duyun” diyor. Değerli Ergin Yıldızoğlu Cumhuriyet’teki 12 Haziran günkü yazısında soldan bakarak, Corbyn’in liderliğindeki İşçi Partisi’nin son İngiltere seçimlerindeki göreli başarısına dikkat çekiyor. Zamanında Thatcher’ın “TINA” (“There Is No Alternative”-Pazar Ekonomisinden- Başka Seçenek Yok) sloganına atıf yaparak, bugün gelinen aşamada Corbyn’in de “toplumun yapısını değiştirmeye başlayabileceğini” kaydediyor.
Öyle mi gerçekten? Geçenlerde FES Vakfı'nın Berlin’de düzenlediği bir panelde izleme fırsatı bulduğum sunumda kamuoyu araştırmalarından aktarılan verilere dayanarak, Almanların yaklaşık yüzde 85’inin mutlu, siyaset kurumuna güvenli ve gelecekten umutlu olduğu anlatılıyordu. Yükselen siyasi hareket ise yeni liderleri Lindner’le (akranlarımın Kohl döneminin değişmez Dışişleri Bakanı Genscher’le anımsayacakları) Hür Demokratlar (FDP-Liberaller) imiş. Aşırı sağ ise düşüşe geçmiş. Macron’un başarısı da sosyalistleri neredeyse siyasi yelpazeden silerken, LePen’in aşırı sağ Ulusal Cephe ve Melenchon’un radikal sol Boyun Eğmeyen Fransa hareketini grup kurmayacak düzeye indirgiyor. Demek ki etkin yürütme dışında seçenek yok. Yapılacaklar belli, seçmen siyasetin kariyere dönüşmesine el koyuyor ama “one size fits all” (tek beden) yanıtlar da yok.
Bizdeyse ne var? Ne zaman kalkacağı sorulduğunda Erdoğan’ın “kalkmayacak” yanıtı verdiği OHAL. Murat Belge’nin dört parmaklı Rabia’ya beşinci parmak olarak önerdiği “tek hükümdar” dönemi. Daha özetle söylersek “tek parti” dönemine ters takla. Hukuk devleti değil, kanun devletinin dahi kaybolduğu bir ülke. Zamanında TBMM’nin 28 Şubat Komisyonu’na ifadeye gelmeyen Teoman Koman gibi, 15 Temmuz Komisyonu’na ifadeye gelmeyen Hakan Fidan. 200 bilmem kaç gündür mahkemeye çıkarılmayı bekleyen Kadri Gürsel. “Neden pasaportuma el konuldu” diye sorduklarında, “OHAL kapsamında” denilerek yanıtsız bırakılan akademisyenler. 2016 Ekim ayında Birleşik Arap Emiri’ne teşekkür edip, 2017 Haziran ayında aynı ülkeyi hedef gösteren Dışişleri Bakanı. Bu satırlar yazılırken TBMM Başkan Yardımcısı Pervin Buldan’ın gözaltına alındığı da ekrana düştü.
Yani? Yanisi işte dolaştık geldik Fransa, Almanya, İngiltere’yi kuş uçuşu. Hele benim gibi bu işlere biraz ilgi duyanlar için belki hepsinde ayrı ayrı heyecan verici, esin perisi gelişmeler var. En az bir yabancı dil biliyorsanız ilgiyle izlersiniz. Ama biz, yolun kalan kısmına “Katar’larla” devam edeceğiz sanki. Nereye kadar? Gittiği yere kadar. Ne Macron’u, ne Merkel’i, ne Corbyn’i, ne Katar Krizi Allah’ınızı severseniz? Ben size Ahmet Kaya vereyim bir ölçek: “Depremler oluyor beynimde / Dışarıda siren sesi var / Her yanımda susmuş insanlar susmuş / İçimde ölen biri var / Vay vay vay vay...”
Aydın Selcen Kimdir?
1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.
Kürt yurttaşların derdine Diyarbakır'dan bir bakış 06 Ekim 2021
Soçi'nin ardından dış politikada dağınıklık sürüyor 03 Ekim 2021
Almanya seçimlerinden bize bakan sonuçlar 29 Eylül 2021
Erdoğan'ın görkemli New York seferi 26 Eylül 2021 YAZARIN TÜM YAZILARI