Sivas acısı, her dem taze
Sivas hakkında çok şey yazılabilir, her yıl bir sürü şey yapılabilir ama bunlar acımızı dindirmiyor. Sevdiğimiz, takip ettiğimiz, merak ettiğimiz insanları elimizden aldılar.
1993 yılının 2 Temmuz günü, Türkiye tarihinin en büyük acılarından birini yaşadığımız gün. O gün, aralarında Asım Bezirci, Metin Altıok, Behçet Aysan, Hasret Gültekin, Muhlis Akarsu ve Âşık Nesimi Çimen’in de bulunduğu 35 kişinin hayatını kaybettiği karanlık bir “kalkışma”ya şahit olduk. Sivas’ta gerçekleşen hadise, kabus gibiydi. Sahne, hafızamıza mıh gibi kazınan Madımak Oteli. Hadise, tüyler ürpertici: Pir Sultan Abdal Kültür Derneği tarafından düzenlenen Pir Sultan Abdal Şenlikleri’nin dördüncüsüne katılmak üzere şehre gelenler, şehrin yerlisi olduğunu ileri süren gericiler tarafından yakıldı.
Sivas hakkında bugüne kadar çok şey yazdım. Bugün, daha önceki yazılarımdan faydalanacak, olayı özetleyeceğim. Hadiseyi anlatan/hatırlatan şarkıları tek tek sıralamak, ölenler hakkında hatıralar anlatmak da mümkün ama her biri hakkında iki satır yazsam bile yazı uzar. Yazık ki memleket tarihinin en planlı, programlı ve en vahim hadiselerinden biri bu. Hatırlaması acı, acısı taze.
Şenlik, 1-4 Temmuz 1993 tarihleri arasında yapılacaktı. İkinci gün yaşanan “olay”, planlıydı: İlk günün gecesinde “Müslümanlar” imzasıyla dağıtılan bildiri, ilk kıvılcımdı. Ertesi gün cuma namazı çıkışında dağıtılan “Müslüman kamuoyuna” başlıklı ikinci bildirinin hedefi netti: “Mel’un [Salman] Rüşdi’nin figüranlığına soyunan, dünya emperyalizminin gönüllü uşağı Aziz Nesin”. Halk, bu “köpeği” şehirden kovmaya çağrılmaktaydı. Namazdan çıkanlar önce imza günlerinin ve söyleşilerin yapıldığı Buruciye Medresesi’ne yöneldi, Sivas Kültür Merkezi’ni bastı. Hızını alamayan ve giderek kalabalıklaşan grup, (“kafirleri” şehre davet eden merci olduğu için) valiliği taşladı, Halk Ozanları heykeliyle Atatürk anıtını parçaladı ve konukların kaldığı Madımak Oteli’ne yöneldi. Vali Ahmet Karabilgin, olayların büyümesi üzerine Ankara’yı arayarak yardım istedi ancak kimse ilgilenmedi. Devletten gelen yardım acıklıydı: Tokat’tan 20, Kayseri’den 31 polis ve 20 jandarma… Bu arada otelin çevresini saranlar yaktıkları meşalelerle oteli tutuşturdu, gelen itfaiye araçlarını otele yaklaştırmadı, yaklaşanların hortumlarını kesti. Günün sonunda bilanço ağırdı: İçeride mahsur kalan sanatçılar, şairler, yazarlar arasında bulunan 33 kişi ve iki otel görevlisi, dumandan zehirlenerek hayatını kaybetti.
Sivas katliamı sonrasında açılan dava, yazık ki bir sonuca ulaşamadı… 13 Mart 2012’de zaman aşımından “düşen” davanın sonucunu, zafer kazanmış bir edayla ve gülerek “hayırlı olsun” sözleriyle açıklayan dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ı unutmamız mümkün değil. 2 Temmuz 1993’te devletin başında olanların söyledikleri de vahim: Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, “Halkla güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmeyiniz,” uyarısı yaparken; taze başbakan Tansu Çiller, “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir,” demişti katliam sonrasında. İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu’nun açıklaması belki de en vahimi: “Aziz Nesin’in halkın inançlarına karşı bilinen tahrikleriyle halk galeyana gelerek tepki göstermiştir.”
Sivas sonrasında onu anan, katliamı anlatan pek çok şarkı yapıldı. “Türküler Yanmaz” (Edip Akbayram), Sivas (Kızılırmak), “Gün Tutuşur” (Grup Yorum), “Sivas Ağıdı” (Emekçi), “Sivas Dramı” (Âşık Mahzuni Şerif ), “Yangın Yeri” (Zülfü Livaneli) ilk akla gelenler… Fazıl Say’ın oratoryolarını ve rock cenahından katkıları da eklersek, ciddi bir külliyata ulaşırız. Sivas katliamı, halkın her kesiminde tepki gördü, pek çok insan acılarını ve isyanını müzikle dile getirdi. Demirhan Baylan’ın “Bildiğin Şeyler”i, Almora’nın “Güneşin Ozanları” ve Duman’ın “Köpekler”i, rock cenahından yükselen sesin küçük bir bölümü. “Köpekler”de “oteli kökünden yakmalılar ki / Senin için ölsün yarınlar” dizesini seslendiren Duman’ın, “Mânâsı Yok”ta geçen “ah bu diyarda kimi yakmışlar” dizesi, Sivas için bir saygı duruşu.
Bütün bu şarkılar bir yana, Sivas’ı ve sonrasında yaşadığımız acıyı en iyi anlatan şarkı, tüyleri diken diken eden, her dinleyişte insanın canına okuyan bir Moğollar şarkısı: “Issızlığın Ortasında”. Cahit Berkay’ın Mehmet Eroğlu’nun romanından uyarlanan aynı adlı TRT dizisi için yazdığı ezgi, Sivas katliamından sonra sözlerine kavuştu: “Bir düş gördüm geçenlerde / Görmez olsaydım ah olsaydım / İçime şeytan girdi sandım / Keşke hiç uyumasaydım // Birdenbire / Ateş ve duman / Feryad-ı figân / Sanki el ele / Geliyor habire / Üstümüze // Canlar sazlar / Kan oldular / Kesildi teller / Durdu nefesler / Ama hâlâ / Dimdik ayakta / Ayaktalar // Çığlık kalleş / Sessizlik mi dost / Ateş ve duman / Hain düşman / Issızlığın ortasında.”
Yakın dönemde, bu olaya atfen yazılmış bir koro eseri var. Can Aksel Akın’ın, Aziz Nesin’in şiirinden bestelediği “Sivas Acısı”. Eserin dünya prömiyeri, iki yıl önce 4 Temmuz’da, Bergamo’daki San Bartolomeo Kilisesi’nde yapıldı. Bora Ateşyakan’ın piyano eşliğiyle Çiğdem Aytepe yönetiminde Muzaffer Arkan Kızlar Korosu tarafından seslendirilen eser, Akın’ın Aziz Nesin’e armağan ettiği 1. Senfoni’sinin üçüncü bölümü. 5 Nisan 2016’da TRT Ankara Radyosu’nda Burak Tüzün yönetiminde Hacettepe Senfoni Orkestrası ve Saygun Filarmoni Korosu tarafından seslendirilen eser hakkında, bestecinin söyledikleri şöyle: “Üç bölümden oluşan eserin ilk bölümü ‘Özgür’, ikincisi ‘Yaşar’ başlıklarını taşımakta. Son bölüm ise ülkemizin ve dünya tarihinde benzersiz bir acıya sebep olan Sivas Katliamı’nı konu almaktadır. Usta yazarımız Aziz Nesin’in kaleme aldığı ‘Sivas Acısı’ şiiri onun ölmeden tam bir yıl önce yaşadığı büyük trajediyi ve vahşeti edebi olarak anlattığı şiiridir. Aynı zamanda bu bölümün de başlığıdır ‘Sivas Acısı’. Eserin sonunda bir koro seslendiriyor bu bölümü, bir halk korosu olarak nitelendirilebilir. (…) Bestecilerin, kendi eserlerini anlatarak onları izleyicilerin belirli pencereden bakma konusunda özgürlüklerinin kısıtlanmasına karşıyım. Ancak bu, bu özel eser için bu geçerli olamazdı. Ülkemiz aydınlarını ve yüreğinin sesinin önemli bir kısmını Sivas’ta yitirdi. Bu bölüm bir ağıt ve başlı başına senfoninin diğer bölümlerinden ayrılıyor. İlk iki bölümde dinleyicinin iç dünyasında soyut olarak canlandırılabilecek duygular, son bölümde söz dünyasının da eklenmesi ile sonsuzluğa yankılanıyor. Umut ise kaybolmamalı, ancak eser düşündürecektir.”
Sivas’la ilgili olarak unutmamamız gereken çok şey var. Sivas davasının avukatlarından Şevket Kazan, dava sürerken kurulan 54. hükümetin Adalet Bakanı. “Bakan”, sanıkları cezaevinde ziyaret etmiş, onlara güç vermişti. Hükümet de farklı fikirde değildi. RefahYol Hükümeti’nden söz ediyorum, Devlet Bakanlığı görevinde Abdullah Gül vardı, bir diğer Devlet Bakanı, Tansu Çiller’di. Çiller, 25 Haziran 1993'te 50. hükümeti kuran isimdi. Sivas’ta olaylar olurken güven oyu alan hükümet bu. Hükümetin diğer ortağı, Erdal İnönü başkanlığındaki SHP. Sivas davasında görev alan 26 avukattan 20'si ilerleyen yıllarda AKP kadrolarında yer aldı. Bunlardan biri, yakın döneme kadar bakanlık yapan Hayati Yazıcı. Bunca şeye, hafızamdan çıkmasına izin vermediğim bir başka şeyi ekleyeyim: Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, göreve geldikten hemen sonra, Sivas katliamının 1. yıldönümünde sazlı cümbüşlü bir piknik düzenlemiş, gelen tepkiler sonucunda bunu iptal etmek durumunda kalmıştı.
Başta söyledim: Sivas hakkında çok şey yazılabilir, her yıl bir sürü şey yapılabilir ama bunlar acımızı dindirmiyor. Sevdiğimiz, takip ettiğimiz, merak ettiğimiz insanları elimizden aldılar. Olayın özü bu. 24 yıldır bu acı dinmiyorsa, sebebi bu.