Siyasete cesaret et!
CHP yönetimi siyasal bir karar aldı ve on beş yıllık AKP iktidarını ilk defa bir siyasal açmazla karşılaştırdı. Siyasal yelpazenin her kesiminden büyük kitlelerin yaşadığı adaletsizliği, bir dava haline getirme yolunda adım attı.
Cumhuriyet Halk Partisi, AKP’nin on beş yıllık iktidarı boyunca ilk defa siyasal bir eylem kararı aldı. Ülkenin ana muhalefetini temsil eden bir siyasal partiyi on beş yıl boyunca siyaset yapmamakla eleştirmek ağır bir suçlamadır. Fakat ülkemizin yaşadığı ağır koşullarda bu eleştiriyi yapmanın tam sırasıdır, tam da CHP siyaset yapmaya başlamışken. Roboskili ailelerden Gezi ailelerine, ihraç edilen barış imzacısı akademisyenlerden tutuklu gazetecilerin yakınlarına kadar adalet arayışına ses olabilmişken. Kötü bir anket sosyolojisine dayanan taklit yerine siyaset yapma cesareti gösterebilmişken…
SİYASETSİZLİK
CHP’nin Baykal ve Kılıçdaroğlu dönemlerini içine alan on beş yıllık siyasetsizlik dönemi, AKP’nin adım adım inşa ettiği tek adam rejiminin taşlarını döşedi. CHP, 2007’de Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesini özü itibariyle saçma bir hukuki kararla engellemeye çalışmasıyla, barış sürecine verdiği tutarsız tepkilerle, Alevi partisi olmakla suçlanmaktan korkup laikliğe ilişkin gevşek bir politika benimsemesiyle, terörist olarak suçlanmaktan korkup dokunulmazlıkların kaldırılmasına onay vermesiyle siyasetsiz kaldı. Bütün bunlar ilk çözümlemede CHP’nin bir şey olarak görünmekten korktuğu sonucunu işaret ediyor. Fakat burada kalırsa eksik bir çözümleme olur. CHP bir şey olamadı, bir şey olma cesaretini gösteremedi; siyasetin indirgenebileceği ayrışma ve birleşmeleri örgütleyecek bir ‘dava’sı on beş yıl boyunca olmadı. Bu nedenle siyasal iktidarı açmaza götürecek bir muhalefet yerine, onun her alanda önünü açan bir işbirliğini izledi. CHP, 1930 yılında Serbest Cumhuriyet Fırkası’ndan beklenen ve Fırka’nın bir anda odak olmasıyla yerine getiremediği işlevi yerine getirdi. Sanki iktidarda kendisi varmış gibi eleştirilen oldu, halk kesimlerinin beklentilerini emdi. Bu yönüyle aslında tek parti rejimleri kategorisinin bir örneği olan ‘yancı parti’ işlevi gördü.
SEÇİMLER, ADAYLAR, KÖTÜ SOSYOLOJİ
Siyasal muhalefet mevcut siyasal iktidarı açmaza düşürür. Muhalefet işlevini ancak böyle yerine getirebilir. Bu ise halkı değiştirmeye dönük bir irade beyanını gerektirir. Adalet ve Kalkınma Partisi, 2002’de iktidara geldiği andan itibaren Türkiye’yi yeni bir toplum yapacağı vaadini sürdürdü. 2010 yılına kadar çeşitli stratejiler ile kendisini bir muhalefet partisi gibi sundu topluma. Ayrışma ve birleşme stratejilerini hoyratça kullandı, Fethullah Gülen’le alıp verdi, ulusalcılarla alıp verdi, liberallerle alıp verdi. Siyasal krizi demokratik yollarla taşıyamayacağını idrak ettiğinde ise bütün burjuva demokratik siyasal kanalların önünü kapattı, klasik diktatörlük kurumunun dayanağı olan devletin bekası için tek bir kişinin bütün erklerde yetkilendirilmesi için halkı çağırdı ve plebisite gitti. Tek adam rejiminin yolları böylece, gayri meşru olacağı daha seçim kampanyası sırasında belli olan bir plebisitle açıldı, çok fazla da pürüzle karşılaşılmadan YSK’nın akıl almaz kararı ile rejimin kurumsallaşmasının adımı atıldı. AKP on beş yıllık iktidarında sadece yeni bir rejim değil, yeni bir demografi yarattı.
2010 referandumundan beri açıkça anayasasızlaştırılan bir rejimin nereye varacağını öngörmek için olayları ve devlet katından açıklamaları alt alta dizmek yeterlidir. Yazıda işaret etmek istediğim bu değil, bunlar olurken ana muhalefet partisinin siyasetsiz kalmasının nedenleridir. CHP’ye, partinin kitlesi ve kadrolarına ilişkin yapısal bir analiz başka bir yazının konusu olacak, burada daha özsel bir meseleye, siyasal imkanların nasıl harcandığına değineceğim.
Türkiye, 2013 yılından beri dört kritik seçim yaşadı. Bunlardan ilki 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri idi. CHP Gezi’de çoğunluğu genç ve kadın, ülkenin en üretken kesimlerinden milyonlarca kişinin özgürlük için döküldüğü sokaklardaki insanların siyasal inanç ve taleplerine dayanmak yerine muhafazakârlaştığına ikna olduğu bir toplumun muhafazakâr sosyolojisine dayandı. Hem de matematiği bile ciddiye almayarak. MHP’li bir aday göstererek bir şey olarak görünmek istedi. Halk bir noktada yanılmadı, CHP görünmek istediği şey değildi, fakat bir noktada yanıldı, çünkü CHP bir şey değildi. 2014 yerel seçimleri farklı değildi, CHP bir şey olabileceği, siyasal açmaz yaratabileceği özgürlük talebini ortaya koyacak bir aday yerine sağcı ülkenin sağcı yan partisi olmaya yöneldi ve yine MHP’li bir adayla görünmek istedi.
7 Haziran seçimleri, CHP’nin siyasetsizlikte niteliksel bir sıçrama yaptığı belki de ülkenin geleceğini belirleyen en kritik an’dı. Devletin bekası ve diktatörlük çağrısından önceki bu son durakta CHP 1 Kasım’a giden yolu istişari görüşmeler ile döşedi. 1 Kasım ise malumunuz.
ADALET DAVASI
CHP yönetimi siyasal bir karar aldı ve on beş yıllık AKP iktidarını ilk defa bir siyasal açmazla karşılaştırdı. Siyasal yelpazenin her kesiminden büyük kitlelerin yaşadığı adaletsizliği, bir dava haline getirme yolunda adım attı. Bugün adalet arzusu Türkiye’nin üzerinde dolaşan hayalettir, bu hayalet barışla, özgürlükle, eşitlikle, hak arama hakkıyla, imtiyazların kaldırılmasıyla, demokrasi talebiyle yoldaştır. Milyonların arzusuyla beslenen bu hayalet ilk defa siyasal iktidarın kâbusu ve hak arayan yüz binlerce insanın umudu olacak bir siyasetin davası olma yolundadır. Bu dava CHP’nin bir çağrısı değildir, milyonlarca insanın CHP’ye çağrısıdır: Siyasete cesaret et!