Gürses ve Zeyrek / Kime inanalım?
Yine köprü-tünel meselesi ama bu kez ana sayfanın manşetinden. Gürses’in yazısından muhakkak ki haberdar olan Deniz Zeyrek, Ulaştırma Bakanı Ahmet Arslan’ı bularak söz konusu yazıyı tekzip eden bir röportaja imza atmış. Röportajın iç sayfadaki devamına atılan başlık da enteresan: “İşte köprü hesabı”.Yani bir bakıma, Gürses’in üç gün önce aynı gazetede yayımlanan “hesabı”nı yalanlayan yeni bir hesap!
Siz ne düşüneceksiniz bilemem ama bana çok enteresan geldi doğrusu… Hikayemiz şöyle bir şey:
1 Temmuz 2017 tarihli Hürriyet’i ele aldığımda, yazılarını (anladığım kadarıyla tabii ki, çünkü konu yabancısı olduğum bir konu, yani "ekonomi") kaçırmamaya çalıştığım Uğur Gürses’in bu kez “kolay” bir konuyu ele aldığını görerek başladım okumaya. Gürses, yazısına şu başlığı uygun görmüştü: “Her mükelleften birer ‘Yunus Emre’
“İyi gelişme” diye söylendim kendi kendime; bugüne kadar hakkında epeyce değerlendirme yapılan (mesela bildiğim kadarıyla herkesten önce Çiğdem Toker’in (Cumhuriyet) bu ve benzer gelişmelerde okurları bilgilendiren yazıları) ciddi bir konu nihayet Hürriyet’in sayfalarına da taşınmış bulunuyordu. Gürses, okurların durumu daha açıkça görmeleri için olacak, yazı başlığının ortasına üzerinde Yunus Emre temsilinin bulunduğu 200’lük bir banknotun fotoğrafını da iliştirmişti.
Yazı konuyu somutlaştıran bir cetvelle başlıyordu. Şöyle bir şeyle yani:
“ Osmangazi Köprüsü / Araç garantisi: Günlük 40 bin adet / Geçiş sayısı: Günlük 14 bin adet / Hazinece ödenecek geçiş: Günlük 26 bin adet / Devletin sözleşmeyle baz aldığı fiyat (otomobil) 40.2 ABD doları – 142 TL. / Hazineye aylık faturası: 11 milyon TL”
Konuya aşina olduğunuz için diğer köprüyü (Yavuz Sultan Selim) ve tünelin (Avrasya) hazineye faturasını tek tek sıralamayıp, Gürses’in meseleyi toparlayan şu değerlendirmesini aktarayım:
“Açık kaynaklardaki beyanlara ve bilgilere dayanarak, her iki köprü ve tünelden geçiş sayılarını veri alarak yaptığım hesapta şöyle bir sonuç çıkıyor: Bu yılın ilk beş ayında kamunun, her üç ulaştırma projesinden kaynaklanan ödeme yükümlülüğü kabaca 801 milyon TL olmuş.’Bu gidişle’ diye geçişlerin aynı sayılarda olacağı varsayılırsa 2017 yılında toplam ödeme 2 milyar TL’ye ulaşacaktır.”
Yazının başlığında yer alan “Yunus Emre” ile ilgili olarak da şu satırlar: “Sadece bu üç projenin taahhütleri nedeniyle Hazine kasasından çıkacak olan kabaca 2 milyar TL’yi yine kabaca 10 milyon ‘faal vergi mükellefine’ bölerseniz, vergi mükellefi başına 200 TL düşüyor.”
(Söz “vergi” ve “mükellef” konusuna geldiği için aklıma bir zamanlar her vergi dairesinin alnına yapıştırılan şu özdeyiş geldi: “İradesi ile kendini vergilendiren halk, millettir.” Şimdilerde unutulmuş güzel bir “millet” tanımı doğrusu!)
Görüyorsunuz köprüler-tüneller meselesini kendi aklımda değerlendirmiyorum. Yazıyı imzalamış kişi meslekten bir ekonomist ve ekonomi sayfası yazarı…
Söz konusu yazı ile karşılaşınca aklıma üç ihtimal geldi: 1- Hürriyet gazetesi “aklın yolu birdir” düsturuna ısınmaya başladı. 2- Yazarımız “uğurlanmayı”göze aldı.
Nihayet geldik gazetenin 3 Temmuz 2017 tarihli sayısına: Yine köprü-tünel meselesi ama bu kez ana sayfanın manşetinden. Gürses’in yazısından muhakkak ki haberdar olan Deniz Zeyrek, Ulaştırma Bakanı Ahmet Arslan’ı bularak söz konusu yazıyı tekzip eden bir röportaja imza atmış. Röportajın iç sayfadaki devamına atılan başlık da enteresan: “İşte köprü hesabı”. Yani bir bakıma, Gürses’in üç gün önce aynı gazetede yayımlanan “hesabı”nı yalanlayan yeni bir hesap!
Ulaştırma Bakanı’nın Zeyrek’e yaptığı açıklamaları uzun uzadıya aktarmayacağım. Bu sıkıcı röportajdan sadece şu birkaç satırı aktararak konuyu kapamak istiyorum: "Peki bu rakamlar beklenilenin altında mıydı?" Arslan çok net bir yanıt verdi: "Bu tip projelerde hedeflenen rakama 3 yıl içinde ulaşılır. İlk yıl çıkan rakamlar fizibilite çalışmalarında belirlenen rakamlarla uyumlu. Bağlantı yolları tamamlanacak, kullanıcı alışkanlıkları değişecek ve o rakamlara ulaşılacak."
Bilmiyorum bu “doyurucu açıklama” (beni değil ama) belki sizi ikna etmiştir. Bu saatten sonra bu işin olması gerekenin Uğur Gürses’in konuyu tekrar ele alarak Deniz Seyrek / Ahmet Arslan röportajından fışkıran bilgiler doğrultusunda okurlarından özür dilemesi olsa gerek!
Şu soruyu da unutmayalım: Hürriyet gazetesi malum mesele üzerine birbirini çürüten bu iki metini sayfalarına koyarak ne yapmak istiyor? Hürriyet -bu cehennem sıcağında - okurlarının en başta algı yetisi olmak üzere akıl sağlıklarıyla oynamak mı istiyor?
Ne zaman bu köprü / tünel konusu açılsa, bir vergi mükellefi olarak yaptığım değerlendirme şundan ibarettir: Geçiş sayıları devlet garantisi altında olan köprü ve tünelleri var etmek büyük bir marifet midir? Bu şartlarla açılan ihalelere ilgili kuruluşlar güle / oynaya katılıyor olsa gerek… Çünkü işin sonunda devlet garantisi altında bulunan gelirlerini ödeyecek olan iradesi ile kendini vergilendirerek millet olma bahtiyarlığına erişen “halk”tır! Dolayısıyla “devlet garantili” iş yaptıran “Devlet”in bu hizmetleri öve öve bitirememesi hepten anlamsızdır.
x x x
Konumuz olan “köprü” inşaatlarının yol açtığı orman katliamını da hatırlayarak ülkede her yıl yaz aylarında neredeyse sistematik hale gelen orman yangınları hakkında da küçük bir gözleme dayanan iki çift söz:
Bayram tatilini geçirdiğim bir orman içi deniz kıyısında bayramcıların her zaman olduğu gibi ateş yakıp ızgaraya başladıklarını görünce kendilerini ortalığın sıcaktan neredeyse kendiliğinden ateş alacağı bir ortamda yaptıklarının yanlış olduğu yolunda (hafifçe!) ikaz ettim. Tesadüfen orman koruma memurları da o sırada olay yerine geldiler. Memurlar bayramcı ızgaracıları mangalı kıyıya daha yakın bir yere çekmeleri için uyarmakla yetindiler. Memurlara bu işin bir cezası olup olmadığını sordum. Aldığım cevap bu konuda yetkilerinin olmadığı yönündeydi. “Ama bakın ilerideki tabelalarda ‘Ormanda ateş yakmak yasaktır’ yazıyor, dolayısıyla bu işin bir müeyyidesi olmalı” dedim. Orman koruma memurlarının cevabı gerçekten –ama gerçekten!- kayda değerdi. Şu cevap yani: “Yasak ama cezası yok; ceza ancak orman yangınını çıkarana kesiliyor.!”
Bu arada gazetede Orman Ve Su İşleri Bakanı’nın şu açıklaması gözüme ilişti: “Bunu görsün milletimiz. Ateşli piknik yapmasın bu sıralar.” Ve de hemen arkasından Başbakan: “Ciğerimize ateş düşürmeyin. 10 dakikalık mangal keyfinin bedeli çok ağır oluyor”!)
Demek ki neymiş: Her yaz (ve özellikle bayramlarda) hektarlarca ormanın kül olması “mangal keyfi”nin bir sonucuymuş.
Ne güzel! Öyle bir idare ki ilgili bakanın ve başbakanın saptadığı orman katilini (“Mangal keyfi) tabii ki müeyyidesi / cezası ile bir türlü yasaklayamıyor…
Hep aynı türkü ve Politik Ekoloji'nin yokluğu 29 Mayıs 2018
'Cumhur İttifakı' eşittir 'Millet İttifakı' 07 Mayıs 2018
'Gaz kullanımına ilişkin bu isteksizliği anlamıyorum' 21 Nisan 2018
‘Adalet Tanrıçası’ onasa da Çomak’ı unutmamalıyız 11 Nisan 2018 YAZARIN TÜM YAZILARI