Her güzelliği itinayla bozuyoruz
Hayata dair keyif olabilecek neredeyse her şeye el atıldı. Bir sahil kentine gidip denize girecek olun, yandınız. Hele bir de hata yapıp popüler bir beldede, Çeşme, Alaçatı, Bodrum gibi bir yerdeyseniz iyice bitiksiniz, daha selam verseniz paranızı alıyorlar.
Geçtiğimiz haftalarda internette en çok paylaşılan yazılardan birisi, yeme içme deyince ülkemizde ilk akla gelen kişi olan Vedat Milor'un "Bizim lokantalar neden zevksiz?" başlıklı yazısıydı. Okurken her satırına hak verdiğim bu yazıyı hâlâ okumadıysanız mutlaka bir bakın.
Maalesef ülkemizin genelinde zevksizlik sürekli olarak hayatımızı saran bir hale geldi. Bu sadece lokantalarla sınırlanacak bir durum da değil üstelik. Özellikle büyük şehirlerde çok şıkmış gibi gecekondu mahallelerinin ortalarından yükselen dev cam binaları incelemeye kalksak ansiklopedi olur.
Hayata dair keyif olabilecek neredeyse her şeye el atıldı. Bir sahil kentine gidip denize girecek olun, yandınız. Hele bir de hata yapıp popüler bir beldede, Çeşme, Alaçatı, Bodrum gibi bir yerdeyseniz iyice bitiksiniz, daha selam verseniz paranızı alıyorlar. Bilmem ne beach’lerde daha otopark için 50 lira ödemenizle başlayan bu süreç, girişlerde ödenen fahiş ücretler, şezlong için minimum harcama kotaları, bir lahmacuna bile 50-60 lira isteyen yüzsüz işletmeler derken tatile çıkmak ciddi bir maddi külfet haline geliyor.
İşin acısı, tatil mekânları giderek bir örnekleşiyor, özellikleri hızla kayboluyor. Cunda Adası’ndaki taş olmayan evlerin dış cepheleri Alaçatı'daki gibi taş görünümlü kaplamalarla kaplanmış mesela, son derece çirkin bir görüntü. İçlerinde de plastik boncuk satan sakil dükkânlar, nargileciler ve bir sürü biçimsiz mağaza doluşmuş. İki renkli abajur koyan mağazanın lokantanın önünde selfie çekip Instagram’da paylaşmak bir hayat amacı olmuş. Gerçekten üzüntü verici bir hal.
Fiyatlar da zaten anlamsızca pahalı, iki kişi çok abartılı olmayan bir yemek yiyelim az da rakı içelim deseniz en az 200-250 lira ödeyeceksiniz. Bu da deniz ürünü konusunda mütevazı olursanız. Üç tarafı denizle çevrili ülkede zaten en pahalı yiyecek balık. Vedat Milor'un yazısında söylediği gibi, hesap ne kadar pahalıysa mekân o kadar iyidir anlayışlı estetik ve görgü konusunda henüz kendini geliştirememiş bir sınıfın varlığı bütün bu yazdığımız konuları ortaya çıkarıyor.
Tek korkum, Yunan adalarını da kendi sahillerimize benzetmemiz. Kendi ülkemizde gidecek yer kalmadı, bari adamların mekânları bozulmasın.
Öyle bir serbest stil yazı oldu bugün, haftaya yemek tariflerine devam ederiz.
Güzel bir pazar günü dilerim.