YAZARLAR

Canparemizi İlknur’umuzu bize geri verin

İlknur’umuzu bize geri verin. Onun yeri ailesinin yanı. Onun yeri kadınların yanı. Onun meselesi özgürlük ve eşitlik. Onun meselesi demokrasi.

Yıllar evvel ama öyle çok değil beş ya da altı yıl önce AK Parti Kadın Kolları bir rapor hazırlamıştı. Başörtüsü yasaklarının kaldırılmasına dair öneriler içeren bir rapor. Parti her ne yaparsa içinde gizli saklı bir nevi hikmet arayanlardan gayrisi ateş püskürmüştü bu rapora. 28 Şubat zulmünün yarası sarılmayan mağdurları başörtülü kadınlardı o zaman da. Şimdi de hala bitmiş değil ama bu başka yazının konusu. Her neyse basına haberi yansıyıp da kendisi yayınlanmayan raporlardandı. Başörtülü kadınlar kamu görevi yürütebilsinler mealinde hazırladıkları raporda bazı mesleklere istisna getirilmesini gerekli görmüştü, AK Parti'li kadınlar. Öğretmenlik ve yargıçlık bu istisnalar içindeydi. AK Parti Kadın Kolları münasip görmemişti, başörtülü kadınlara öğretmenliği ve hakimliği. O günlerde seküler, dindar bir grup kadın konuyu tartışırken “öğretmenin örnekliği” dile getirilince “bugün başı örtülü olan kadınların hiçbirinin öğretmeni başörtülü değildi” demiştim. Örnekliğin anlamsızlığına ikna olmuşlardı. Tabii “ama yargı başka” nidalarını dindirmek daha zordu.

O anda Sevgili İlknur’un “içinde başörtülü kadın yok ama canımıza okuyor bu erkek yargı” deyişi sorunu, örtülü ya da açık olmanın ötesinde, feminist politika düzleminde konuşmaya başlamamıza yetmişti. Sadece beş-altı yıl önce iktidarın kendi oy deposu kadınlara reva gördüğü ayrımcılığa karşı çıkışıyla gözümün önünden gitmiyor İlknur. Ondan önce de sonra da sayısız toplantılar, ortak çalışmalar, samimi iç döküşlerle süren yol arkadaşlığımıza rağmen o andaki yüz ifadesi hatta ses tonuyla çakılı zihnime, günlerdir. Özlüyorum sıcacık gülüşünü, candan sarılışını. Son yıllarda bakmakta olduğu alzheimer hastası kayınvalidesinin bakımını İlknur’un yaşlı anne babası üstlendi onun yokluğunda. Üç yaşlı insanın birbirine tutunarak ayakta kalma çabası ayrıca yürek paralayıcı.

İlknur’umuzu bize geri verin. Onun yeri ailesinin yanı. Onun yeri kadınların yanı. Onun meselesi özgürlük ve eşitlik. Onun meselesi demokrasi. Her zaman darbe karşıtıydı. Her zaman militarizmin her türlüsünün uzağındaydı. Onun meselesi kadının demokratik katılımı önünde en büyük engel olarak gördüğü kadınların birbirinden ayrışmasını önlemek. Kurucularından olduğu Kadın Koalisyonu biraz da bu ayrışmayı önlemeye dönük yeni arayışlardan. Kurumsal bağlılıkların kadınlar arasındaki işbirliğini zorlaştıran yönüne dikkat çekerek örgütlü mücadeleyi de engellemeyecek bir açılım Kadın Koalisyonu. Bireysel katılımlarla ortaklaşmalar, birlikte iş üretmeler, giderek örgütsel yakınlaşma ve işbirliğini de kolaylaştırıyor, bu yapı içinde. Ama şimdi İlknur’umuz gözaltında. Dokuz hak savunucusuyla birlikte. Çirkin, darbe çağrışımlı yakıştırmalar, kişilik suikastı niteliğindeki manşetlerle hak savunusu kriminalize ediliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan cezaevine girer ve oradan çıkarken de Uluslararası Af Örgütü yanında değilmiş gibi. Pek çok AK Parti'li de eski adıyla Helsinki Yurttaşlar Derneği'ne yakın değilmiş gibi. Gizlilik kararının engellemediği medyanın saldırıları ve hak savunucularının terör ya da darbeyle ilişkilendirilmesini de gözümüz bir yerlerden ısırıyor.

Hak savunucularına “olağan şüpheli” muamelesi pek yabancı değil bu ülkeye. İktidarların hukuk dışına çıkışı da tanıdık. Güvenlik politikaları emrine girmiş olan yargının iktidara göbek bağı da malum. Yandaş medyanın yargısız infazı da öyle her zaman görülenlerden… Kraldan çok kralcı kamu görevlilerinin durumdan vazife çıkarışı da… Bunların hepse eski hastalıklarımız. Eskimeyen, süregelen sistemik hastalıklar.

Yabancımız değil hepsi Türkiye’nin karanlık dönemlerinin bilindik sahneleri. Utanç duyduğumuz karanlık dönemleri bize Yeni Türkiye, Güçlü Türkiye sloganlarıyla tekrar yaşatıyorsunuz. Vazgeçin bu hukuksuzluklardan.

15 Temmuz darbe kalkışmasıyla mücadele ederken haksızlık yapmak gibi hak savunucularını suçlamak da gaflettir.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.