YAZARLAR

Kadın korkusu – mizojini

Erkeğin kadına duyduğu şehvetli arzu, kendisini onun karşısında zayıf hissetmesine yol açmış, bu da erki kaybetme tehlikesiyle kadından duyulan bir korkuya dönüşmüştür. Erkek, erk sahibi korkar mı hiç? O halde şeytani özelliklere sahip olan kadından nefret etmek gerekir. Kadın nefreti, milliyetçilik, ırkçılık ve faşizmin gündelik yüzüdür.

Yıllar önce kızım ilkokulun ilk yıllarındayken bir veli-öğretmen görüşmesinde özgürlükçü ve kadın haklarına duyarlı olduğunu bildiğimiz sınıf öğretmeni laf arasında bir cümle sarf etmiş ve Çiğdem – çocuklarımın annesi – dışında kimse şaşkınlığa düşmemişti. Kendisi de kadın olan sınıf öğretmeni: “Biliyorsunuz, kızlar matematikte erkekler kadar başarılı değil zaten,” demiş, Çiğdem de dehşetle: “Umarım bunu sınıfta ima bile etmiyorsunuzdur, çünkü gerçek değil!” diye araya girmişti. Kadını değersizleştirmenin, aşağılamanın bilinçdışı tezahürünün en basit örneğidir bu. Kadının belli şeyleri yapamayan, analitik zekaya sahip olmayan, duygusal, erkeğe bir şekilde muhtaç olduğu bilgisinin kadın bilinçdışına da kazınmış hali.

Harvard Üniversitesi’ndeydi sanırım, basit bir deney yaptı yeni seçilen rektör belli bir süre önce. O sene üniversiteye başlayan kızları ikiye ayırdı ve her iki gruba da aynı konuşmayı yaptı. Bir gruba bir cümle fazla söyledi ama: “Son yapılan çalışmalar kızların da matematikte en az erkekler kadar başarılı olduğunu, hatta onları geçtiğini gösterdi.” Yıl sonunda bu cümleyi duyan kızlar bu cümleyi duymayanlara göre matematikte istatistiksel olarak anlamlı olmak üzere daha başarılı olmuşlar. Bazı ön yargıların, diğer cinsiyetin değersizleştirme çabasının, haydi açık açık söyleyelim kadın düşmanlığının – mizojini – nasıl kadın beynine de işlediğini gösteren çarpıcı bir örnektir bu. Bu kadın düşmanlığının altında yatan nedir diye sorarsanız, en baştan söyleyelim: Kadın korkusu, kadından duyulan korku. Kadına hâkim olma isteği ile ona duyulan arzunun bilinçdışı çatışması. Yazının devamında yavaş yavaş açacağım konuyu.

ACI GERÇEKLER

Çocuk gelinleri, kız doğurdu diye karısının suratına bakmayan erkekleri, tecavüzcüsüyle evlendirilen kadınları, kendisinden ayrılan karısını öldürüp “seviyordum hâkim bey” diye savunma yapanları, kadın minik etek giydiği için tahrik olup tecavüz eden erkekleri anlayışla karşılayan hâkimleri gördük bu ülkede ve görmeye de devam ediyoruz.

2002 yılında Pakistan’da bir kadına birçok erkek tarafından tecavüz edilme cezası verildi. Bu cezanın nedeniyse erkek kardeşinin üst kasttan bir kadınla temasa geçmesiydi.

Taliban rejiminde, Afrika’daki Müslüman ülkelerde recm vaka-i adiyeden hâlâ.

Oscar ödülleri benzeri ödüllerin dağıtılarak normalleştirilmeye çalışılan porno endüstrisi baştan sona, cinselliği aracılığıyla kadının aşağılanmasına hizmet eden bir sektördür.

Ve üstelik 21’inci yüzyıldayız.

alpergdozel .

LILITH VE HAVVA’NIN BİTMEYEN MÜCADELESİ

Rivayet edilir ki, kadın önce erkeğe eşit yaratıldı. Ama Adem buna tahammül edemedi ve Lilith’le hiç anlaşamadı. Çünkü Lilith söz dinlemiyor ve kendi bildiğini okuyordu. Ne zaman sevişmek istediğine kendisi karar vermek istiyordu örneğin. Adem Lilith’i Tanrı’ya şikayet etti. Tanrı Lilith’i uyardı ama Lilith Tanrı’nın da sözünü dinlemedi, erkeğin boyunduruğuna girmeyi reddetti. Bunun üzerine cennetten kovuldu ve kendi çocuklarını yemeğe mahkûm edildi. Lilith şeytanlaştırıldı, çünkü erkeğin sözünü dinlemiyordu ve bu da erkeği korkutuyordu. Erkek kadını arzuluyor, ona hakim olmak istiyor ama bunu beceremeyince ondan nefret ediyordu. Bu nefretin bir cezası olmalıydı. Oldu da.

Ama cennet bahçeleri tek başına kalan Adem için çok sıkıcıydı artık. Bir kere Lilith’le, kadınla olmanın güzelliğini görmüş, onsuz olmak istemez olmuştu. Bu mutsuzluğuna dayanamadı Tanrı Adem’in. Ama bir kere daha, isyan eden, ben eşitim diye tutturan bir kadına da tahammülleri yoktu. Bu nedenle Adem’in kaburgasından, ona itaat edecek Havva’yı yarattı Tanrı. Havva gel deyince geliyor, git deyince gidiyordu. Çok mutluydu Adem. Ama işte Havva kadındı önünde sonunda ve yaptı yapacağını. Yasak olan tek şeyin peşine düştü. Elmanın. Yılan kılığına girmiş şeytan Havva’yı ikna etti, bir yudum tatmaları için elmadan. Yoksa o yılan Lilith miydi?

Tanrı bunu cezasız bırakmadı ve Adem’le Havva’yı da cennetten kovdu. Aslında Havva’nın yaptığı erkeğe geçiciliğinin bilgisini kazandırmaktı. Ölümlü olduğunu, hayatın cennet bahçelerinde dolaşmak, yalnızca zevk ve sefa içinde yaşamak olmadığını anımsatmaktı. Bilgiye ulaşmak, elmayı yemek, inançtan uzaklaştırıyordu insanı ve Tanrı buna izin vermezdi. Kadın çok tehlikeliydi. Havva olanı bile.

Kadın tarih boyunca hep insan olmaktan çıkarılmaya çalışıldı. Gerçek hayatta da edebiyat ve sanatta da. Ya günahkar Lilith’in torunları olan fahişeler Karındeşen Jack tarafından vahşice öldürüldü ya da göklere çıkartılıp güzelliklerine tapıldı. Ortaçağ’da kadınlar bir yandan cadı diye topluca yakılırlarken, öte yandan Bakire Meryem tanrının yeryüzündeki temsilcisi İsa’nın kutsal annesi oldu.

Öte yandan cennet annelerin – kadınların – ayakları altındaydı ve annenin – kadının – vurduğu yerde gül biterdi.

PANDORA’NIN ÖYKÜSÜ

İlk insanı – erkeği – yaratan Prometheus tanrılar tanrısı Zeus’u çok öfkelendirir. Prometheus insanı tanrılara karşı korumakta ve onların tanrılara eşit olmasını istemektedir çünkü. Zeus buna çok kızar, insanın elinden ateşi alarak onu sıcaktan ve ışıktan mahrum bırakır.

Prometheus da ateşi çalar ve insana geri verir. Zeus öfkeden kudurur ve insanın – erkeğin – en büyük cezası olarak kadını insanın – erkeğin – başına bela etmeye karar verir.

Hefaistos topraktan kadını yaratır, Athena güzellik ve cazibeyle yükler kadını ve Hermes de entrikalarla erkeği nasıl kandıracağını öğretir ona: Pandora doğar. Zeus Prometheus’un kardeşi Epimetheus’a hediye olarak veririr kadını. Pandora’nın yanında bir de kutu vardır. Bu kutuyu açmaması için sıkı sıkıya tembihlenir Epimetheus. Pandora’ya aşkından başı dönen Epimetheus Pandora’yla birlikte insanlar arasına karışır ve gönlünü çalan kadını gösterir insanlara coşkuyla. Bir gün şarabın da etkisiyle tanrıların tembihlemesini unutur ve Pandora’dan kutuyu açmasını ister. Pandora kutuyu açar açmaz mutsuzluk ve hastalıklar yayılır yeryüzüne.

Kadın bütün hastalıkların ve dünya üzerindeki mutsuzluğun kaynağı olarak lanetlenir.

Mitolojiden tıbba ve psikolojiye kadın hep tehlikeli ve korkulması gereken cinsiyet olarak damgalanır. Kadının içindeki rahim zincirinden boşanmış gibi bedenin içinde dolanır ve histerik kadın çıkar ortaya örneğin. Ta Hipokrat’tan 20’nci yüzyılın başına kadar da inanılır bu zırvaya. Freud kadının penise sahip olmadığı için bir haset duygusu içinde olduğunu, bu ‘eksikliği’ yüzünden erkeğe eşit olmadığını iddia eder neredeyse.

Erkeğin bu kadın korkusu kızım Eylül’ün feminist öğretmeninin bilinçdışına kadar sızar ve kadının matematikten erkek kadar anlamadığı ön yargısı şeklini alır. Erkeğin kadına duyduğu şehvetli arzu, kendisini onun karşısında zayıf hissetmesine yol açmış, bu da erki kaybetme tehlikesiyle kadından duyulan bir korkuya dönüşmüştür. Erkek, erk sahibi korkar mı hiç? O halde şeytani özelliklere sahip olan kadından nefret etmek gerekir.

Kadın nefreti, milliyetçilik, ırkçılık ve faşizmin gündelik yüzüdür.

Bunları daha ayrıntılı tartışmaya haftaya devam edeceğim.