İstanbul su altında kalır mı?
Bugün için sanayileşme öncesine göre gezegeni bir derece ısıtmış durumdayız. Kuzey Kutbu yaz buzullarındaki küçülme, ardından Grönland buzulundaki erime ve sonrasında da mercan resiflerinde asitleşme geri dönüşü olmayan noktaların en büyük işaretleri. Aynı zamanda bunlar iklimi dengeleyen unsurların kaybı anlamına da geliyor. Batı Antarktika buzulları ise bu sürecin dördüncü olayı. Larsen C’deki kopma Batı Antartika buzullarındaki erimenin işareti olarak şimdilik pek görülmüyor. Ama bunun işareti olarak görülmesi, durumu çok farklılaştıracaktır.
Güney Kutbu’nun Amerika kıtasına doğru uzanan yarımadasından büyük bir buzulun koptuğu haberi geldi. 5 bin 800 kilometrekarelik buzul kopması akıllara bir dizi soru işareti getirdi.
A68 adını alan buzul İstanbul’dan büyük bir alana sahip. 1998’den 6 bin 900, 2000 yılında da 11 bin kilometrekarelik alana sahip büyük buzul kopmalarından sonra Larsen C iddialı bir yere sahip. 1995’da yarımadanın daha ucunda olan Larsen A, 2005’de biraz daha güneyde yer alan Larsen B’de deniz buzulunda kopma yaşanmıştı. Larsen C’den bu parçanın kopması bir süredir bekleniyordu. Normalde buzul tabakaları mevsime göre kalınlaşır, incelir ve zaman içinde kenar bölgelerinde kopmalar olur. Ancak bu kopma alan olarak normallerin çok üstünde. Bu son parça Larsen A ve Larsen B gibi Güney Yarım Küre'nin yaz ayında değil, kış ayında gerçekleşti. Böylece 2016’nın ortalarında başlayan buzul çatlağının hikayesi burada başka bir boyuta geldi.
DENİZ SEVİYESİ YÜKSELİR Mİ?
Larsen C’nin koptuktan sonra kuzeye doğru yüzmesi, açık denizlerde bir süre gezmesi ve zaman içinde erimesi ve parçalanması söz konusu. Ancak deniz buzulları deniz seviyesini yükseltmez, kıta sahanlığındaki buzulların eriyerek ya da kayarak denize karışması seviyeyi yükseltir. O yüzden İstanbulların dert etmesine gerek yok.
Larsen C’nin erimesi temsil ettiği süreç açısından başka bir şey söylüyor. TBMM’nin iklim politikalarındaki rolü üstüne yaptığımız çalışmada çok önemli bir bilimsel veri paylaşmıştık. Bugünü de çok iyi açıklayan bu çalışmaya göre, sıcaklık artışı ile iklim dengeleri arasında önemli bir ilişki var. Bugün için sanayileşme öncesine göre gezegeni bir derece ısıtmış durumdayız. Kuzey Kutbu yaz buzullarındaki küçülme, ardından Grönland buzulundaki erime ve sonrasında da mercan resiflerinde asitleşme geri dönüşü olmayan noktaların en büyük işaretleri. Aynı zamanda bunlar iklimi dengeleyen unsurların kaybı anlamına da geliyor. Batı Antarktika buzulları ise bu sürecin dördüncü olayı. Larsen C’deki kopma Batı Antartika buzullarındaki erimenin işareti olarak şimdilik pek görülmüyor. Ama bunun işareti olarak görülmesi, durumu çok farklılaştıracaktır.
Son yıllarda Kuzey Kutbu'nda yaz sonu buzul alanı çok küçüldü ama tamamen erimedi. Tamamen erimesi demek o dönemde bütün güneş ışınlarını yansıtmak yerine denizler tarafından emilmesi, yani ısınmanın hızlanması demek. Grönland buzulunun da erimesi güneş ışınlarının toprak tarafından emilmesi demek. Diğer taraftan da kara buzulunun denize karışması ve denizin yükselmesi demek. Yani Larsen C buzulundaki kopma batı Antarktika buzullarına dair önemli bir haber olsa da, öncesindeki Grönland buzulundaki erime daha kritik.
Yani iklimi dengeleyen mekanizmaları artık bozuyoruz. Yani her yakılan fosil yakıt ile bu dengeleri işlevsiz hal getiriyoruz. Aslında mercan resifleri hariç bu üç mekanizma bir anlamda gezegenin daha çok güneşi emmesini engelliyordu. Şimdi daha çok emecek.
İSTANBUL GÜNEŞ IŞINLARINI EMEN EN BÜYÜK FELAKET
Larsen C'den kopan buzul İstanbul kadar bir alana sahip. 5 bin 800 kilometrekarelik bu alan buzul tabakası nedeniyle deniz ya da karaya göre daha çok güneşi yansıtır ve ne kadar çok yansıtırsa o kadar az güneş ışınını emer. İstanbul işte bunu tam tersini yapıyor. Buzul ne kadar az güneş ışınını tutup o kadar çok yansıtıyorsa, beton ve asfalt tam tersine o kadar çok ısıyı tutuyor. Durum bu kadar net iken bizde belediyeler ne yapıyor? 2016 yılında İstanbul Büyükşehir belediyesi tam 2,47 milyon ton asfalt dökmüş. İş o kadar büyük bir hale gelmiş ki, bugün İsfalt adında bir belediye şirketi bile var. Hem de bir ara en büyük 500 şirket arasındaymış. Bir de betonu katsak resim daha net ortaya çıkacak. İstanbul nerede başlar nerede biter bilmek zor ama Marmara Bölgesi'ndeki çimento tüketimi bize fikir verecektir. 2016 yılında Marmara Bölgesi'nde 17,8 milyon ton çimento kullanılmış. Bu miktar İç Anadolu’da 12,1 milyon ton, Ege’de ise 5,3 milyon, yani Marmara’nın tüketimi çok yüksek.
İSTANBUL'U BETON VE ASFALT BATIRACAK
Bir yılda 2,47 milyon ton asfalt döken bir belediyecilik, 17 milyon ton çimento tüketen bir Marmara bölgesi varken, Larsen C’nin etkisi çok da önemli değil. Tabii İstanbul yılda 850 bin ton asfalt döken İzmir ile yarışabilir ama 5,7 milyon tondan fazla asfalt döken bir Ankara Belediyesi ile yarışamaz. Bu kadar asfalt ve beton döken bir kentin Grönland buzulunun erimesini beklemesine gerek yok.
Bu arada Larsen C’den kopan buzul yaklaşık 5 bin 800 kilometrekare, yani İstanbul’dan az büyük. Ama Grönland Türkiye’nin 2,5 katı ve de iki kilometreden daha kalın buzulu var. Eğer Türkiye bu kadar asfalt ve beton kullanmaya devam eder, toplu taşıma yerine bireysel ulaşım, verimlilik yerine kömür santrali derse, koca Grönland ne yapabilir?