O uzaya gidilecek…
Gündem karışık. Söz edilecek çok şey var... Zaman zaman Dünya dışına çıkmakta fayda var. Buradaki dertler nereye gidersek gidelim peşimizi bırakmayacak ama yine de (kaçmak değil belki, biraz nefes almak için) yüzümüzü uzaya çevirmek, gecenin karanlığına bakmak güzel.
21 Temmuz, insanoğlunun Ay’a ayak bastığı gün. Neil Armstrong, 1969 yılında Apollo 11’le ulaştığı uydunun yüzeyine indiği anda, meşhur cümleyi kurmuştu: “Benim için küçük, insanlık için büyük bir adım.” Sonrasında hiçbir zaman çözülmeyecek bir muammaya imza attı, Mr. Gorski’ye selam yolladı ama mevzu o değil. Meraklısı hikâyeyi bulur, okur. Ben daha ziyade işin seyahat kısmındayım.
Çocukluğumda okuduğum Jules Verne romanı, TRT’de yayımlanan (Ay Üssü Alfa’da geçen, Kartal isimli uzay araçlarının gökte uçtuğu) Uzay 1999 ve başka diziler, sinemada izlediğim filmler, benim için uzay yolculuğunu çekici kılan etmenler. Bu yüzden, Ay’a seyahatin gerçek olduğunu öğrendiğim gün çok sevinmiş, 2000’li yıllarda oraya gidebileceğimize sahiden inanmıştım. Olmadı. Neil Anmstrong’un, arkadaşı Buzz Aldrin’le birlikte şarkılar söyleyerek Ay yüzeyinde gezişi beni sevindirdi. Hâlâ o sesleri dinler, görüntüleri heyecanla seyrederim. Bir dönem bu görüntülerin sahte olduğu, aslında Ay’a gidilmediği, hadisenin bir televizyon stüdyosunda gerçekleştiği iddia edildi ama öyle olsa bile ne gam: İnsanoğlu Ay’a seyahat fikrini çok sevdi.
Türkiye’de de sevildi bu: 1969 civarında bir anda ortalığı uzaylı/fezalı şarkılar kapladı. Bağlamasını eline alan ozanlar, gitarını kendine yoldaş eden rockçular ve hatta popçular başrolünde Ay olan şarkılara/türkülere imza attı. Bugünkü yazıda, Ay’a seyahat’in sene-i devriyesini bahane edip (biraz da sıkıcı ve yorucu) gündemden uzaklaşmak için bunlardan söz etmek isterim.
Son yılların dikkate değer isimlerinden Gaye Su Akyol, “Develerle Yaşıyorum” adlı ilk albümüne adını veren şarkıda “ya o uzaya gidilecek ya o uzaya gidilecek” der. Sonraki albümünde de uzaydan izleri şarkılarına iliştiren sanatçının temennisi temennimiz. Yakın dönemde ortalığa çıkan isimler, gözlerini zaman zaman yukarıya dikiyor. Nihil Piraye şarkısı “Adın Uzayda Kayboldu”, Uykusuzlar tarafından seslendirilen “Uzay Çok Büyük”, Bubituzak işi “Uzay Yolları Taşlı” ve Cenk Taner dokunuşu “Geyikli Baba Uzaylılar Şarabı”, ilk etapta önümüze düşenler. 2008 yılında yayımlanan (Miray Kurtuluş ve Tan Tunçağ işi) Mira albümü “Eve Dönmeliyim”de yer alan enstrümantal “Uzayda”, bizi boşlukta dolandırmaya muktedir. Topluluğun 2012 tarihli ikinci albümlerinin adı da uzaydan: “Ay’da Kahvaltı”. Meraklısı için, Mira’nın ölmek üzere olan bir yıldız olduğunu da sözlerime ekleyeyim. Bir ek de pop cenahından: Hande Yener ve Nil Karaibrahimgil, yakın dönemde adı “Uzaylı” olan iki ayrı şarkıya imza attı.
NEPTÜNLÜ SEVGİLİ
Taner Öngür, ‘70’li yılların ortasında “Uzaya Bak” adlı bir şarkı yapmış, bu şarkı 12 Temmuz 1976’da İzzet Öz tarafından hazırlanıp sunulan Bir Yaz Gecesi adlı programda yayımlanmıştı. Tuhaf bir hikâyesi de vardır: İzzet Öz, şarkıyı kameraya arkasını dönerek anons edince, TRT, “seyirciye saygısızlık” diyerek bir süre sunuculuk yapmasına izin vermemişti. Taner Öngür, bu şarkıyı yıllar sonra “Alarm” adlı ilk solo albümünde kullandı. “Alarm”, yakın zamanda yenilenmiş kaydıyla yeniden piyasaya sürüldü. “Uzaya Bak”, üçüncü kez kaydedildi ve sonuna ilk kayıt eklendi. Sözleri, bugün yazılmış gibi, her dem düşündürücü: “Kaldır kafanı uzaya bak / Yaşamak türünü değiştir sonra / Hiçbir şey sandığın gibi değil / Yeni bir yol getir hayatına // Evren sonsuz dünya ihtiyar / Yaşanacak hayatlar var / Gülümsüyor gerçek sana / Kaldır kafanı uzaya bak // Yeni bir yol seç kendine / Sana ve sonsuza benzesin / Yürü bu yolda / Işık yılları boyunca // Bir gün gelecek şeklin değişecek / Onlar senin için öldü diyecek / Her son bir başlangıçtır / Yaşayacak ruhun sonsuza dek // Kaldır kafanı uzaya bak / İndir kafanı dünyaya bak / Aç gözünü çevrene bak / Kendindeki evrene bak…”
Alpay, bir başka İzzet Öz programı Sihirli Lamba için “Neptünlü Sevgilim” adlı bir şarkı yapmıştı. 17 Şubat 1979 tarihli programda yayımlanan şarkı, Grup A eşliğinde kaydedilmişti. Bir kereliğine sadece bu programda yayımlanan şarkıda Neptün’den gelen bir hanım kızımıza duyulan aşk dile getiriliyordu. Şarkının çıkış noktası, en az içeriği kadar enteresan: Programda çalınan şarkılar, Alpay’ın stüdyosunda kaydediliyor. Bunların arasında Mazhar Alanson şarkıları da var. İlk programa çaycı rolüyle katılan Alanson, programın devamlı şarkıcısı oluyor ve Alpay’ın deyişiyle “tuhaf” şarkılar yapıyor. Alpay, onun şarkılarını dinledikten sonra “ben de tuhaf bir şarkı yapabilirim” diyor ve kolları sıvıyor. İki isim, programda bir araya geliyor ve Alpay’ın yaptığı şarkı, Alanson’un sunumuyla programda yerini alıyor: “Bazıları Neptünlü bir sevgilinin bütün dertlere çare bulabileceğini umuyorlar…”
Neptün uzak, Ay yakın. Uzay, bilinmeyen. Üzerine çok şarkı yapılması, biraz da bundan. Şarkıların çoğu dekor gerçi: Uzay diyor, Dünya’yı anlatıyor. Derdiyoklar tarafından seslendirilen “Uzaylılar”, yakın dönemden tam da böyle bir katkı: 2005 yılında yayımlanan “Öl ki Meşhur Olasın” albümünden. Adı şaşırtmasın, saz ve söz, üzerinde yaşadığımız dünya için.
Uzay bilinmeyen ya, uzaylı da öyle. Bir başka Ankaralı, Mehmet Demirtaş, istekleriyle canından bezdiren sevgilisini “uzaylı” addediyor: “Beyoğlu’nda gezer / Tarabya’da gezer / Diskodan çıkmaz / Mercedes’ten inmez / Benim sevgilim // Sakarya’da gezer / Tunalı’da gezer / Altınları sever / Köşkleri sever / Benim sevgilim // Entel misin dantel misin / Uzaylı sevgilim…” Ekrem Bircan, tersi bir noktada: “Anam atmış sokaklara / Babam vurmuş doyasıya / Sürüklenip gitmişim ben / Bu hayatın dalgasında // Ne istedin kızım benden / Sevdim seni ben gerçekten / Çabaların boşa çıktı / Koşacaksın sen peşimden // Ben gönülden sevemem mi / Sana gönül veremem mi / Benim kalbim taş mı kızım / Ben uzaydan gelmedim ki…” Ahmet Tekkuş’un “Uzaylılar” adlı şarkısı, Şemsi Yastıman’dan uyarlama ama onu yazının sonunda anacağım.
ABUZİTTİN, ŞEBELEBEDDİN, MEMİŞ, DERVİŞ, ALİ, NİYAZİ…
Biraz geçmişe döneyim… ‘60’lı yılların sonunda ortalığı uzaydan/fezadan söz eden plakların kapladığını söyledim, yenilere daldım. Birkaç örnekle durumu anlatmak, en doğrusu. Döndüreceğim ilk plak, Karakediler imzalı: “Aya Seyahat”. İkiliyi oluşturan Lütfü ve Güray, Ay’a ayak basan “ostronot” Abuzittin ve Şebelebeddin’i canlandırıyor. Bir pazar sabahı, Ankara’da Hergele Meydanı’ndan havalanmak suretiyle Ay’a giden astronot ve kozmonotları kıskanan “ostronot”lar, “şikir sandıkları ve demir parmaklıklardan yapılmış rampasının üzerinde üç şerefeli minare gibi” havalanan “hurda motorlardan ve eski sobalardan” yaptıkları araçla Ay’a iniyor, orada gördüklerini anlatıyor. Plaktaki enteresan ayrıntı, iniş sırasında “dağ başını duman almış” sözleriyle başlayan “Gençlik Marşı”nın çalınıyor oluşu.
Bir diğer “konuşmalı” plak, Ateş Böcekleri tarafından yapılmış: “Memişle Derviş Fezada”. Kahramanlarımız, bu kez (Topallo 49 ve Uyuz 69 adını taşıyan) iki füzeyle, Dolmabahçe Meydanı’ndan yola çıkıyor. Niyetleri borç para bulmak –ki programın adı da plakta FBAD olarak açıklanmış: Fezada Borç Para Arama Dairesi. Ali Avaz tarafından yapılmış “Ali Aya Gidiyor”, o dönem karşımıza çıkan plaklar arasında en enteresanlardan biri. Pahalılıktan kaçan Ali, kendini Dünya dışında buluyor. Ali Avaz’a, plakta Suna Pekuysal eşlik ediyor.
Ay, şarkılara/türkülere girmiş. Repertuvarda, “Ay Doğarken Şu Tepeden İner Zeybekler”den “Ay Işığı Gözlerinde”ye, “Denizim Ay Düşmüş Üzerine”den “Ey Sevgisi Ay Neş’esi Mihrab-ı Hayatım”a pek çok şarkı var. Özcan Korkut imzalı rast makamındaki dûyek şarkı “Merhaba Güneşe Merhaba Aya”, yaşama sevincini anlatan şarkılardan. Bunları sayarken, sahnelerde sıklıkla seslendirilen “Aya Bak Yıldıza Bak” şarkısını ve Erol Büyükburç’un feza tablolarını unutmayalım.
O dönemde sahnelerde pişen bir de astronotumuz var: Haldun Taner’in kurduğu Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nun ilk oyunlarından birinde tanıştığımız Astronot Niyazi. Zeki Alasya, Metin Akpınar, Ahmet Gülhan ve (sonradan Perran Kutman olarak tanıyacağımız) Perran Kanat’ın karakterlere can verdiği oyun, bir 45’lik plağa basılmış, sevenlerine bu plak aracılığıyla ulaştırılmıştı. Dolmuş şoförlüğü yaptığı sırada birden kendini aya bulan Niyazi’nin oyuna söylediği şarkı, Ay’la memleket arasında pek de fark olmadığını gösteriyor: “İnsan aynı her yerde / Münakaşa mücadele / Karaborsa ve bol rüşvet / Burda değim, ayda bile…”
Sahneye girmişken, İstanbul Operet Heyeti’nin 1923 yılında sahnelediği bir opereti görmezden gelmek olmaz: “Zühre”, Muhlis Sabahattin imzalı. Librettosu, Ali Nihat’a ait. Uzaydan söz eden ilk oyunlardan biri, belki de birincisi bu. Söylenen şarkıların ilki, şöyle başlıyor: “Gece gök nûr içinde / Dünya sürûr içinde / Ay semadan bakıyor / Yere gurur içinde // Ne zaman derdim olsa / Gözlerim yaşla dolsa / Yıldızlara bakarım / Gönlüm hicranla solsa…” Burada “sürûr”un “sevinç” mânâsına geldiğini söyleyeyim ve Zühre’nin eski dilde Venüs’e tekabül ettiğini bu bilgiye ekleyeyim. Operet sırasında karşılaşılan “uzaylılar” Merihli ama olsun.
Aya seyahatten söz ederken, gazeteler aracılığıyla bize ulaşan tuhaf girişimi ıskalamayayım: Kendini Astronot Pala olarak tanıtan Âşık Kemal Dağlar’ın, İstanbul’un değişik yerlerine kurduğu üç teleskobuyla 25 kuruş karşılığında insanlara uzayı gösterdiği, gazete haberlerine sabitlenmiş. Pala, 21 Temmuz’da tarifeyi 50 kuruşa çıkardığını, Ay’a inişi “cam gibi” gördüğünü ve gösterdiğini iddia etmiş, gazetecilerin “Peki, Ay’a nasıl indi Amerikalılar?” sorusunu şöyle cevaplamıştı: “Mülayim indiler.”
'IŞINLA BİZİ SCOTY'
Uzay bahsi sadece plaklarla sınırlı değil. ‘60’lı yılların sonunda Feza adı erkek çocuklar arasında bir hayli popüler. Aynı dönemde, Abdülcanbaz, arkadaşlarıyla birlikte birkaç macerasında uzaya çıkmıştı. Birinde Karanfil Hoca icadı Arş-ı Âlâ gemisiyle “gök katlarına” seyahat ederken bir diğer macerada (yine Karanfil Hoca tarafından yerleştirilen) roket şeklindeki minarelere binerek dünyadan ayrılmış, yolunu tavuklarla horozların yaşadığı bir gezegene düşürmüştü. wuAmerikan menşeli Flash Gordon, memlekette Gökler Hâkimi Baytekin adını almış, ‘30’lu yıllarda Çocuk Sesi dergisi aracılığıyla okuruyla buluşmuştu. Otuz yıl kadar sonra, Baytekin, sinemaya da uyarlandı. 1967 tarihli “Baytekin / Fezada Çarpışanlar”, Şinasi Özonok imzalı.
Memlekette çekilen uzay filmleri bahsine girmeyeyim ama “Dünyayı Kurtaran Adam”dan “G.O.R.A”ya uzanan zincirin çok da kısa olmadığını söyleyeyim. Bu noktada, “Turist Ömer Uzay Yolunda” başlıklı filme dikkat çekmekte fayda var zira Sadri Alışık’ın canlandırdığı unutulmaz karakterin yolunu uzaya düşürdüğü filmde ona eşlik eden, bir dönem TRT ekranlarında fırtına gibi esen Uzay Yolu’ndan tanıdığımız Atılgan mürettebatı. Sivri kulaklı Vulkanlı Mr. Spock, Kaptan Kirk, Dr. McCoy, Scotty ve arkadaşları, tam kadro bu filmde rol almış, çakma karakterler en az gerçekleri kadar sevilmişti.
Edebiyatta da durum farklı değil: Ülkü Tamer’den Osman Bolulu’ya, Adalet Ağaoğlu’ndan Aziz Nesin’e pek çok yazar ve şair, Ay macerasını eserlerine taşıdı. Felsefeci Macit Gökberk, o dönemde yazdığı bir yazıda bu seyahati, “hayatın her alanında masalı ortadan kaldırmak yolunda olan aklın olgunlaşması” olarak nitelendirmişti.
YAPALIM BİR KONSÜLTASYON
Konuyu dağıtmayayım, yazının başlarında sözünü ettiğin Şemsi Yastıman türküsü “Uzaylılar Hoş Geldiniz”le sözlerimi bağlayayım… Kırşehirli ozan, İstanbul üzerinden Gelibolu’ya uzanan hayat yolculuğunun bir bölümünde, bu tuhaf türküyü yakmış. Uzaylılarla karşılaşmış, onları karşısına almış, hasbihal etmeye başlamış. “Duyduğuma göre siz uzaydan gelmişsiniz / Hele şöyle bir oturun bakalım iki laf edek” diyerek başlıyor, hoşbeşi takiben yekten sorguya girişiyor: “Hangi rüzgâr attı sizi? /…/ Kurcalardı zihnimizi / Uzaylılar hoş geldiniz // Sizi gördük sevindik çok / Karnınız aç mı yoksa tok? / Atmosferde ne var ne yok?” Uyruk, urba, il, dil derken “Güneşle aranız nasıl?” sorularını müteakip, söz, hayat gailesine geliyor: “Ne durumda sizin devlet? / Liderlerde var mı hiddet? / Zor mu kurulur hükümet? // Sizde kalp kırmak var mıdır? / Adam kayırmak var mıdır? / Sağı solu ayırmak var mıdır?”
Bütçeden petrol sıkıntısına, seçimlerden çöp sorununa memleket ahvalini bir çırpıda sayan Yastıman, “Yapalım bir konsültasyon,” diyerek sorularını sürdürüyor: “Ne yanda sizin istasyon? / Sizde de var mı enflasyon? // Ayda var mıdır boş arsa? / Rüşvetinen karaborsa? / Biz de gelek beleş varsa?” Şarkının sonunda, öğüdünü esirgemiyor: “Der Şemsi Yastıman size / Dostça öğüt görev bize / Hemen dönün ülkenize…”
Gündem karışık. Söz edilecek çok şey var; bugün böyle oldu. Zaman zaman Dünya dışına çıkmakta fayda var. Buradaki dertler nereye gidersek gidelim peşimizi bırakmayacak ama yine de (kaçmak değil belki, biraz nefes almak için) yüzümüzü uzaya çevirmek, gecenin karanlığına bakmak güzel.