YAZARLAR

Yeni iç tüzüğe katkı

Bundan kelli Kürdistan demek yasak olacakmış. Ama meclisimiz neyi yasakladığını biliyor mu? Kürdistan bir değil iki değil ki. Hangisi yasaklanacak?

28 Şubat sürrealist darbesiyle ihraç edilmiş olup şimdi ilim irfan yuvası Mardin Artuklu Üniversitesi’nin başında bulunan allame zât tarafından 6 Ocak 2017-879 KHK’sı ile ihraç edilince odalarımızı toplamaya başladık. İlahiyat Fakültesi’nde odasına uğradığımız Yusuf Baluken hoca, Şeref Xan (Şerefhan Bitlisî)’ın duvardaki temsilî resmini aldı, baktı ve gözleriyle gülümseyerek biz muhrecleri kahkahalara boğan sözü söyledi: “Ne geldiyse başımıza senin yüzünden geldi!”

Niye aklıma geldi tekrar? Efendim, TBMM’de yeni iç tüzük hazırlanmış, bundan kelli Kürdistan demek yasak olacakmış. Ama meclisimiz neyi yasakladığını biliyor mu? Kürdistan bir değil iki değil ki. Hangisi yasaklanacak? Mesela Şeref Xan’ın 1597 tarihli “Şerefname”sinde iki Kürdistan’dan bahsedilir. Birkaç tane de ben ekleyeceğim. Eh, Şerefname’den bugüne 420 yıl geçmiş. Doğal olarak Kürdistanlar artmış.

Şeref Xan önce büyük Kürdistan’ı tanımlıyor ve şöyle diyor: “Kürtlerin ülkesi, ki Kürdistan adını taşır, Hint okyanusuna bağlanan Hürmüz denizi kıyılarından düz bir çizgiyle Malatya ve Maraş’a kadar uzanır. Fars ülkesi, Irak-ı Acem, Azerbaycan, Küçük ve Büyük Ermenistan bu çizginin kuzeyinde kalır. Arap Irak’ı, Musul ve Diyarbekir bu sınırın güneyini teşkil eder. Bunun dışında da pek çok Kürt aşiret ve oymağı Doğu bölgelerine yayılmışlar ve bir uçları da Batı bölgelerine kadar ulaşmıştır.”

Bu birincisiydi. İkincisi de aynı kitaptan, ama TBMM’de gerçekleşmiş bir tartışmaya bakınca bazı vekillerimizin bunu da bilmediklerini anlıyoruz. Mv. Yusuf Halaçoğlu, TBMM’deki 2014 bütçe görüşmelerinde, Mv. Adil Zozani’ye höykürüyor: “Siz istediğiniz kadar çırpının, Anadolu coğrafyasında Kürdistan diye bir bölge hiçbir zaman olmamıştır!” Zozani pek çok kaynaktan örnekler veriyor ama bir de Şerefname’yi okumuş olsa tam cevabı verecek. Zira “bugünkü Anadolu”da bir Kürdistan vardı. Neresi mi? El-cevap: Çemişgezek.

Şeref Xan diyor ki, “Kürdistan denince akla ilk önce Çemişgezek gelir.” Erdal Gezik’in tespitiyle 1501’den önce yazıldığı kabul edilen “Vilâyet-nâme-i Hacı Bektaş-ı Velî”de Kürdistan denirken, kastedilen bölge de Çemişgezek’tir. Yine Murad Ciwan’ın yerinde dikkatiyle, Kanuni Sultan Süleyman, Fransa Kralı François’ya gönderdiği Ocak 1526 tarihli mektupta şuranın da buranın da sultanıyım derken “Kürdistan”ı da sayar ki kastı Çemişgezek’tir. Çemişgezek dediysem, bugünkü Malatya, Dersim, Sivas, Erzincan bölgelerinin büyük kısmını anlayın. Uzun mesele. Burada önemli kısmı şu: Demek ki “bugünkü Anadolu”da bir Kürdistan varmış.

Ama bugünlerde “muhalif” sıfatı da edinmiş Halaçoğlu gerçekten de haklı. Çünkü gerçekten de “tarihî Anadolu”da tarihin hiçbir döneminde Kürdistan adlı bir yer var olmadı. Çünkü efendim Çemişgezek söz konusu dönemde Anadolu’da değildi. Anadolu’nun sınırı kabaca Sivas’ta bitiyordu.

Nitekim Evliya Çelebi de Harput’a gelince “gerçi Kürdistan sınırıdır amma hevâsı pek hoştur” der. Anadolu, 1941’deki Birinci Türk Coğrafya Kongresi’nde bütün Türkiye’nin adı oldu. Sonra dediler ki “yaw, Trakya dışarıda kaldı, orayı ne yapalım?” Bir süre Rumeli diye gitti. Aslında “Rum” uzun süre tarihî Anadolu’nun adıydı. Neyse.

“Anadolu” her ne kadar bugünkü Türkiye’nin tamamını kaplayacak şekilde sündürülse de bazı zihinlerde halen kabul edilmemiştir. Örnek vereyim: 2002 seçimlerinde Milliyet gazetesinin “Seçim TIR’ı” vardı. Tanıtımında harita üzerinde memleketi dolaşan TIR ikonu tam Sivas’a gelecek, video bitiyordu. Buradan Milliyet’in yetkililerine sesleniyorum: Gelecek seçimde yine TIR atraksiyonuna girerseniz buna dikkat edin lütfen!

Tabii “devlette devamlılık esastır” derler. Söz sadece TBMM’ye gitmeyecek bu yüzden, TOKİ’ye de gidecek. Yeni konutları, orta dereceli okulları Selçuklu’dan mülhem mimariyle inşa ediyor da bu “Kürdistan” adlandırmasının Selçuklulardan neşet ettiğini bilmiyor.

“Divânü Lügâti’t-Türk”te Mahmud Kaşgarî (1005-1102), Kürt ülkesinden “Arzu’l-Ekrad” (Kürtlerin ülkesi/toprağı) diye bahseder de Hemedan merkezli Kürdistan’ı ilk kez idarî bir bölge ve ad olarak tarif eden kişi, Selçuklu Sultanı Sencer’dir (1086-1157). İç tüzüğü revize ederken şu Selçukluları millî daireden çıkaralım sayın vekillerim, zaten resmî dilleri Farsça imiş diyeceğim de Süleyman Şah’ı ne yapacağız? O zor bir konu, ama TOKİ’den ev alıp, hatta ev kiralayıp aklına Kürdistan gelen pek çok vatandaş olduğunu biliyorum. Büyüklerimiz daha az kebap yiyip böyle konulara bir çözüm düşünülmeliler.

kurtgdozel .

Süleyman Şah’tan bahsettik. Belirtmek gerekir ki kendisi zamanında pek muteber biri sayılmıyordu. 19’uncu yüzyılda Osmanlı resmî tarihçileri hanedana soylu bir ata arayınca iki Süleyman Şah’la karşılaştılar. Biri Bizanslılarla anlaşarak (resmî tarih böyle demiyor, Sencer Divitçioğlu böyle diyor) bugünkü Trakya’ya geçen kişidir, öbürü ise topladığı talanı İran’a götürmeye çalışırken Fırat nehrinde atıyla boğulmuştur. “İlki yeni ve babasına karşı çıkmış, eskisini seçelim” dediler.

Osmanlı tarihçileri eski Süleyman Şah’la ilgili matah şeyler söylemezler. Ama 19’uncu yüzyıl resmî tarihçileri onu yeniden kurgularlar. Böylece (Mehmet Emin Yurdakul’dan çok önce) “Türk’üm” diyen Muallim Naci, onu anar: “Ben ki Türk’üm, unutmam Caber’i.”

Bizde Kürdistan çok. Bir Kürdistan da yakında bağımsız olacak. Hemen şurda. Oraya bir sürü ad verildi. Bir ara Taraf gazetesi “Kuzey Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi” demişti. Geçenlerde de böyle yaratıcı bir adla karşılaştım. Bir şirket, bu yılın 14-17 Aralık tarihlerinde “Erbil Building 2017: 11. Uluslararası Yapı-İnşaat, Belediye Ekipmanları ve Doğal Taş Fuarı” adıyla bir fuar düzenliyormuş. Yalnız fuardan bir sürü Kürt Doları kazanacak olan şirket şu ifadeyi kullanmış: “Irak'ın Kuzey Bölgesel Yönetimi.” Hem Türkçe, hem İngilizce.

Kayserili ülkücü kırtasiyecilerin Newroz haftasında bol bol Kürdistan bayrağı satarak ciro yaptıkları Erbil merkezli Kürdistan, aslında Irak’ın turistik bölgesidir. Çok güzel bir yerdir. Bazı fena Kürtler “Güney Kürdistan” diyorlar da ben “Güney Karadeniz” diyorum sayın vekillerim. Böyle güzel dağlar, birbirine sarılan ağaçlarla dolu ormanlar, neşeli şelaleler filan. Al enişteyi, yengeyi, çocukları hafta sonu git tadında bir yer. Hem Yeşil Yol derdi de yok. Zamanında Saddam buradan tankla geçerken manzara da seyredilebilsin diye her tarafından yol geçirmiş. O yollar şimdi ağaçlarla diz dize. Balı, tahini, balığı, zeytini, şarabı. (Tamam, sen de “vahdet şarabı” niyetine iç!)

Yalnız, bazı sayın vekillerimin beynini turşu suyu basacak ama bir Kürdistan daha var, o da Horasan mı dersin? 16-19’uncu yüzyıllar arasında bugünkü İran’ın kuzeydoğusunda bulunan ve son dönemde üç idarî birime bölünen Horasan’a Sivas’tan Mehabad’a kadarki bölgeden binlerce Kürt göçertilir. Zamanla sayıları o kadar artar ki oraya da Kürdistan demeye başlarlar. Üstelik orada beylikler kurarlar, hatta Meşhed’in hâkimi olurlar. Afşar Hanedanlığından Kaçar Hanedanlığına, İngiltere’den Rusya’ya pek çok devlet oraya da “Kürdistan” der. Yazar ve seyyahlar da aynı sözcüğü kullanırlar: Fraser, Houtum-Schindler, Jigalina, Houseago vd. Reklamım olsun; Eylül’de çıkacak “Gurbette Bin Yıl: Horasan Kürtleri” kitabımda tafsilatı var.

Yani sayın vekillerim, pek çok Kürdistan var. Şimdi hangi birini yasaklayacan? Bence kelleyi yormak yerine tüzüğü değiştirin. Hem Kürdistan demek de çok zor değil. Örnek vereyim: Yıllar önce başka bir ilim irfan yuvası olan ve tarih ve edebiyat tezlerinde, Osmanlı belgelerinde geçen her Kürt ve Kürdistan sözcüğünü silmekle maruf Fırat Üniversitesi’nin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü hocaları Mardin’e gelmişlerdi. Hemen bir çevre gezisi. Aracımız Yeşilli’den Midyat’a doğru giderken mikrofonu aldım ve “değerli hocalarım, ‘Hızlandırılmış Kürt ve Kürdistan Deme Kursu’na hoş geldiniz” dedim. Tabii biz muhrec ve muvazzaf akademisyenler çok iyi espri yaptığımız için misafir hocalarımız da epey güldüler. Ama ciddiydim. Sonunda mikrofonu dolaştırdım ve bütün hocalarımız bazı telaffuz sorunlarına karşın her iki sözcüğü de söylediler. Hatta Büyük Mardin Oteli’nin bahçesine geldiğimizde içlerinden biri Kürtlerin Arapça olarak “berrî” dedikleri ovaya bakıp “İşte Kürdistan ovası” bile dedi. Demek ki çok zor değil. Fırat Üniversitesi hocaları bile telaffuz edebiliyor.

Ama yok illa yasaklayacağız diyorsanız, bir öneride bulunayım. Kürdistan filan demeyelim, tamam, “Türkiye’nin doğusu, İran’ın batısı ile kuzeydoğusunun şimâl ve rezavîsi ve Irak ile Suriye’nin kuzeyi” diyelim. Bir nefeste söylemek zor oluyor, ama sıkıntı yok. Maksat tüzüğe bir şey olmasın!


Selim Temo Kimdir?

27 Nisan 1972’de Batman’ın Mêrîna köyünde doğdu.2000 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Etnoloji Bölümü’nden mezun oldu. 1997’de Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü, 1998’de Halkevleri Roman Ödülü’ne değer görüldü. Yüksek lisansını (“Cemal Süreya Şiirinde Bedenin Yazınsallaşması”) ve doktorasını (“Türk Şiirinde Taşra: 1859-1959”) Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü’nde tamamladı. 2009’da Mardin Artuklu Üniversitesi’nde yardımcı doçent olarak çalışmaya başladı. 2011’de, Exeter Üniversitesi’ndeki (İngiltere) Centre for Kurdish Studies’de konuk hocalık yaptı. Hrant Dink Vakfı tarafından “dünyada, geleceğe dair umudu çoğaltan kişiler”den biri sayılarak “2011’in Işıkları” arasında gösterildi. Radikal gazetesinde başladığı köşe yazarlığına (Kasım 2013-Kasım 2014), Ocak 2017’den beridir Gazete Duvar’da devam ediyor. Dört Türkçe iki Kürtçe şiir kitabı, bir romanı, iki antolojisi, 12 çocuk kitabı, yedi roman-öykü çevirisi, iki şiir kitabı çevirisi, bir çevrimyazısı, bir gazete yazıları ve iki edebiyat kuramı kitabı yayımlandı. 6 Ocak 2017’deki 679 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edildi. Amed’de yaşıyor.