Cumhuriyet Davası izlenimleri
Kadri Gürsel Türkiye’nin yetiştirdiği en seçkin gazetecilerden biridir. Suçu(!), kıvrak zekası ve keskin kaleminden ibarettir. Kadri’yi bugün tutsak tutulduğu Silivri’den çıkarıp, önemli bir merkeze Büyükelçi atayın, Mitterand’ın Eric Rouleau’su gibi sırıtmaz, aksine olağanüstü başarılı olur.
Cumhuriyet Davası’nı izlemek ama daha önemlisi arkadaşımdır demekten hep gurur duyduğum Kadri Gürsel’e ve MedyaskopTV’den tanışıklığım olan onur anıtı Ahmet Şık’a en azından uzaktan el sallayabilmek için Cuma günü yine Çağlayan’a gittim. Sabah saat dokuzda 27. Ağır Ceza Mahkemesi duruşma salonu kapısındaydım.
Erken geldim sanmıştım ama saygı duyduğum Gençay Gürsoy gibi, Şanar Yurdatapan gibi insanları zaten orada bekler buldum. Ardından Aydın Engin - Oya Baydar çiftine rastlayıp, kendimi hatırlattım. Sırtından rahatsızlığı olduğunu bildiğim ama her daim dinç Aydın Ağabey “sosyal medyadan arkadaşız değil mi” diyerek her zamanki güleç yüzüyle öyle bir güçle omzuma vurdu ki, ben kendi düşkünlüğümden utandım. Üstüne bu güzel insanları bu genç yaşlarında hâlâ mahkeme koridorlarında süründüren devletimiz adına -ki o devlet için 20 yıl görev yaptım, Irak’ta Cezayir’de defalarca ölümden döndüm- yeniden hicap duydum.
Basın kartlı gazeteci değilim, tutuklu yakını sayılmam, yabancı diplomat değilim, dolayısıyla içeri giremedim. Bundan yakınmıyorum da. Ben kendimi iyi hissedeceğim diye kalabalık edip oradaki işe yarar insanların yerini almanın anlamı yoktu. İki saat orada durdum, sağ olsunlar avukatlardan Tora Pekin ve Hürrem Sönmez’le ayaküstü sohbet ettim. Sonra aşağıya, destek eylemleri yapılan mahkeme binası önündeki alana indim. Yol arkadaşlarım Nesrin Nas ve Levent Gültekin’le buluştuk. Basın açıklaması yapılacağı zaman Nesrin’le elimize birer sarı basın kartı biçiminde tasarlanmış döviz aldık, kaldırdık.
Elimde o dövizle güneşin altında dururken gülmem tuttu. Aklıma bugünlerde çıkan Büyükelçi Kararnamesi geldi. “Nereden nereye” diye düşündüm. Yoksa “kimler, kimlerle yan yana geliyor, kadere bak” mı deseydim, bilemedim. Esasen Perşembe gecesi MedyaskopTV’de Sedat Pişirici’nin davetlisi olduğum Açık Oturum’da konu hakkındaki soruya “bu son kararnamelerde benim de sevdiğim birkaç arkadaşım var ama buradan onlara selam göndermeyeyim, şimdi durduk yere başları belaya girmesin” demiştim.
Velhasıl günboyu Ümit Kıvanç, Tuğrul Eryılmaz, Kemal Gökhan Gürses gibi bilindik simalardan tutun, CHP’den milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu, Mahmut Tanal, Barış Yarkadaş, İlhan Cihaner’e, HDP’den milletvekili Filiz Kerestecioğlu’ndan Yeşiller Partisi temsilcilerine, ve başta tabii Cumhuriyet, medyanın halen kendilerine “demokratım” diyebilen mensupları olmak üzere aynı havayı solumaktan kendinizi mutlu hissedeceğiniz insanlar oradaydı, dayanışma içindelerdi. Bir günlük birliktelik bile inanın iyi geldi.
Kararlar açıklandıktan sonra alanda yapılan konuşmalarda Filiz Kerestecioğlu “birbirimizin elini artık hiç bırakmayalım” dedi. Bu çağrının altını çizdim. HDP’nin 1 Ağustos’ta (kendi evim sayacağım) Yoğurtçu Parkı’nda devam edeceği Vicdan Nöbeti’ne katılma kararlılığım pekişti. Dilerim katılım yaygın olur. Sezgin Tanrıkulu ise hukukçu kimliğiyle “birileri destan sözcüğünü çok sever, bugün burada bir savunma destanı yazıldı” diyerek bence adalet talebinden ısrarla vazgeçmemek, Adalet Yürüyüşü ve Mitingi’nin ardını getirmek gereğini anımsatmış oldu.
Ertuğrul Mavioğlu ise konuşmasını bitirirken dört tutsak Cumhuriyet’çi Akın Atalay, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel ve Ahmet Şık’ın isimlerini tek tek saydı. Her isim söylendikten sonra kitle “ALACAĞIZ !” diye yanıt verdi. Sıra Kadri’ye geldiğinde sesimi çıkaramadım çünkü dudaklarımı ısırıyordum. Sanmayın ki zayıflıktan. İçeride kalmak onlara o denli büyük güç veriyor ki birileri bir yerlerde gerçeklerle tüm bağıntılarını kopartarak kapandıkları ihtişamlı odalarında dört dönüyor.
Sonuç babında, elli kere yazdım belki ama yine tekrar edeyim: Kadri Gürsel Türkiye’nin yetiştirdiği en seçkin gazetecilerden biridir. Suçu(!), kıvrak zekası ve keskin kaleminden ibarettir. Kadri’yi bugün tutsak tutulduğu Silivri’den çıkarıp, önemli bir merkeze Büyükelçi atayın, Mitterand’ın Eric Rouleau’su gibi sırıtmaz, aksine olağanüstü başarılı olur. İşte tam da bu nedenlerden ötürü Silivri’de sevgili eşi ve oğlundan koparılmış, rehin alınmış durumdadır.
Bu daha başlangıç: Biliyorum Kadri de, Murat da, Ahmet de çıkacak, yine yazacak. Emin olun, bu devran da dönecek.
PS - Aynı gün Pakistan Anayasa Mahkemesi, Başbakan Nawaz Sharif’in, çocuklarının vergi cennetlerinde tuttukları paralarıyla, Londra’nın en değerli yerlerinde gayrimenkuller edindiklerini sızdırılan Panama Dosyaları’nda açığa çıkmasına dayanarak, yolsuzluk gerekçesiyle görevinden ayrılması gerektiği kararı aldı. Sharif istifa etti. Bir de bizler televizyonlardan 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin başladığını izlerken, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın DİB Mehmet Görmez’le akşam yemeğinde olduğunu öğrendik.
Aydın Selcen Kimdir?
1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.
Kürt yurttaşların derdine Diyarbakır'dan bir bakış 06 Ekim 2021
Soçi'nin ardından dış politikada dağınıklık sürüyor 03 Ekim 2021
Almanya seçimlerinden bize bakan sonuçlar 29 Eylül 2021
Erdoğan'ın görkemli New York seferi 26 Eylül 2021 YAZARIN TÜM YAZILARI