Terim'in ardından...
Anket yapılsa ülkenin hem en başarılı ama hem de en sevilmeyen kişisi çıkacak olan Fatih Terim'in ayrılığı, ardından çok sayıda açıklanamayan soru işaretini de beraberinde getirdi.
Bundan 2 hafta önce Türkiye Futbol Federasyonu'nun yeni sezona İlhan Cavcav adını vermesinin çok doğru bir karar olduğunu ele aldığım yazıda aslında tam da bundan bahsetmiştim. Yaptığı iyi şeylerin yanında teknik direktör değişikliği sıklığıyla öne çıkan bir başkandı Cavcav. Onun adıyla anılacak olan sezonda ilk teknik direktör 'kıyımı' federasyon tarafından başlatıldı. Galiba İlhan Cavcav sezonunun açılışını kendileri yapmak istedi.
SÜREÇLERİ YÖNETEMEYİŞİ YIPRATTI
Fatih Terim, son olarak karıştığı kavganın ardından eski öğrencisi, Rüştü Reçber'le Hürriyet Gazetesi üzerinden sözlü kavgaya da girişince ipleri kopardığı belli olmuştu. Terim Milli Takım'daki son döneminde hem saha performansı hem de saha dışı performansı açısından hem en kötü, hem de en silik performansını sergiledi. Euro 2016'ya gitmenin başarı olduğu tartışılır. Oyuncu yönetimi konusunda da hiç başarılı değildi Terim. Gökhan Töre, Ömer Toprak ve Hakan Çalhanoğlu'nun içinde bulunduğu silah çekme eylemini, bunun 1 seneye yakın bir süre gizlenmesini unutmayalım. Volkan Demirel'e sahayı terketmemesi konusunda söz geçiremedi. Belki Terim için Volkan'dan vazgeçmek konusunda işine gelen bir durumdu bu, fakat sonrasında kaleye aldığı Volkan Babacan'ı gazeteci dövmesinden sonra da kadroya dahil etmesi yanlıştı. Prim tartışması ve sonrasında yaşanan kadro dışı bırakılmaları doğru yönetemedi. Medya bu konu hakkında sorduğunda, “Siz biliyorsunuz” diyerek geçiştirdi. Olaylar sonunda Arda'nın Bilal Meşe'ye saldırmasıyla son buldu.
Bir başka ana konu ise fazla tartışma alanı bulamadı takip edebildiğimce. Bu senenin başında yapılan futbol zirvesinde Recep Tayyip Erdoğan sahalarda yerli futbolcu göremediğini söylediğinde aynı gün hemen bir kaç dakika sonrasındaki açıklamasında yerli oyuncuların sahada daha fazla şans bulabilmesi için gerekli çalışmaları yapacaklarını söyledi. Bu karar 'yerli oyuncu' kuralı olarak 2015'te yani Erdoğan'ın açıklamasından tam 2 sene önce açıklanmış ve uygulanalı da bir sene olmuştu. Fatih Terim ise bu açıklamaları "Kurallar hemen uygulanıp kaldırılamaz" sözleriyle cevaplamıştı. Bu öylesine bir cevap değil, Recep Tayyip Erdoğan'ın verdiği emirleri tek tek yerine getiren Demirören federasyonuna karşı çıkıştır. Burada bir kahramanlaştırma çabasından ziyade Fatih Terim'in öyle kolayca kontrol altına alınamayacağını belirtmek istiyorum. Ben bu olayı böyle okudum. Bu bir sürtüşmedir. Zira bildiğiniz üzere Tayyip Erdoğan'ın herhangi bir konudaki temennisi emir hükmündedir. Bakınız Vodafone Park.
Bütün bu yaşananlar Fatih Terim'e zarar verdi, yıprattı. Rüştü'ye gazete üzerinden cevap vermesi de bu yıpranmanın yarattığı düşüncesiz davranışın sonucu. Hem etrafı hem de kendisi kendini yıprattı Terim'in bu süreçte. Görevden ayrılmasının ardından akla gelen sorular ve düşündüren yorumlar da var elbette. Futbol Direktörlüğü görevinin kaldırılacağı açıklandı. Neden vardı? Ne yaptı? Neden kaldırılıyor? Gerek mi yok ya da bu görevi Fatih Terim'den başka kimse yapamaz mı? Gerçi zaten o da yapamıyormuş anlaşılan. Yani ülke futbolunu toptan ayaklandıracak birine ihtiyaç yokmuş bu ülkede buradan bu ortaya çıkmış oluyor. 3 yıldır boşu boşuna varmış bu unvan. Zaten bugüne dek ne sonuç verdiği de meçhul.
PEKİ YA ARDA NE OLACAK?
Fatih Terim'in Arda'yla olan sürtüşmesi geçen yaz ayyuka çıkmıştı. Daha sonrasında Arda'nın Bilal Meşe'ye saldırması olayını yaşadık. Ve ardından Arda kendi isteğiyle milli takımı bıraktığını açıklamıştı. Daha sonra Spor Bakanı'ndan Federasyon Başkanı'na herkes Arda'ya arka çıktı. İşin şaşırtıcı kısmı medyadan da yorumlarını şahsen de severek ilgiyle takip ettiğim meslektaşlarımın Arda'ya sahip çıkmasıydı. Yavaştan Arda'nın geri dönüşü dillendiriliyordu. Terim'in ayrılığının ardından Arda'nın milli takıma dönüşü konusunda da buzlar eriyor, ortam hazırlanıyor gibi gözüküyor. Kendisini dev aynasında gören Arda'dan yakında bir kahraman yaratabilir mevcut federasyon, benden söylemesi.
ŞİDDETİ NORMALLEŞTİRMEYİN
Terim'in ayrılış sürecinin Çeşme'deki restoran kavgasının sonrasına denk gelmesi halk gözünde yeni bir kahraman yarattı bir anda. Normal hayatında şiddeti tasvip etmeyen, şiddetin hiçbir zaman çözüm olmadığını dile getiren insanlar, Fatih Terim'e yumruk savuran Selahattin Aydoğdu'nu halk kahramanı ilan etti. Evine bir kaç günlüğüne de olsa Aydoğdu'nun posterini asan insanlar bile olmuştur. Bunu çok tehlikeli buluyorum. Şiddeti içselleştirmek, normalleştirmek, yaygınlaştırmaktan başka bir şeye yaramaz bu yönde sergilenecek tutum. Yumruk yiyen kişiyi sevmiyor olabilirsiniz ama yumruk atanı kahramanlaştırmak, özellikle de şiddetin, her kişiye karşı her türlüsünün kol gezdiği Türkiye'de bu çok tehlikeli yaklaşım. O zaman Bilal Meşe'yi sevmeyenler de Arda'nın attığı yumruğu meşrulaştırabilir kolayca, ya da sevmediği her kişiye karşı şiddet kullanan polisin şiddetini de normalleştirebilir. Sakıncalı olan bu tutumdan uzaklaşılmalı.
TOPYEKÜN GELİR ADALETSİZLİĞİ
Fatih Terim'in yolları ayırış biçimi de çok türlü bilinmez içermekteydi. “Terim istifa mı etti, yoksa kovuldu mu?” sorusu pazar günü Terim'in yaptığı açıklamayla cevabını buldu. TFF'nin sitesinde ise bir araya gelindiği ve yolları ayırmanın sağlıklı olacağına kanaat getirildiği yazılmıştı. Daha sonra da Fatih Terim'in tazminat olarak 3.5 milyon Euro alacağını öğrendik. Fatih Terim kendi sözleriyle kovulduğunu açıkladı. TFF sitesinde karşılıklı anlaşıldığı yazıyordu halbuki. İki taraftan biri bir kaç günlüğüne kamuoyuna doğru bilgi vermedi. Peki TFF kovduğu görevlisine hangi sebeple tazminat ödüyor. Ortada başarılı olan bir hocanın yerine Guardiola'yı ya da Mourinho'yu getirmek gibi bir durum yok. Böyle olsa biraz anlaşılır olurdu. Fakat son dönemde adı kavga olayına karışmış çalıştığı kurumun saygınlığına zarar getiren birine tazminat ödemek doğru mu? Tazminatsız kovamıyor mu TFF? Ayrıca işini saygın bir şekilde yapmadığı için görevinden alınan birine 3.5 Milyon Euro ödeyerek kamu zararı yaratmış olmuyor mu? Konuyla ilgili Avukat Mert Yaşar'ın bu haftaki yazısında söyledikleri dikkat çekici.
Fatih Terim'in 3.5 milyon Euro alarak görevinden ayrılmasını cebinde 6 Türk Lirası ile intihar eden öğretmenle karşılaştırarak yine Terim'in aleyhine yapılan yorumlar da oldu. İkisi karşılaştırılacak konu değil. Terim işinden ayrılmasaydı da yıllık yine 3.5 milyon Euro'sunu alacak ve işine devam edecekti. Burada vurgulamak istediğim şey tüm Türkiye'de ayyuka çıkmış olan gelir eşitsizliğini Fatih Terim üzerinden eleştirip onun itibarsızlaştırarak bu konuya tepki koyulması. Ne Terim'in 3.5 milyon Euro kazanması ne de öğretmenin cebinde intihar ederken 6 TL kalmış olması birbiriyle karşılaştırılacak konular. Zira Terim'in yerine gelecek kişi de tonla para kazanacak. Aynı süreçte belki yine cebinde 6 TL ile başka bir öğretmen intihar edecek. Ülkedeki gelir dağılımı eşitsizliğini eleştirirken olayı bireylere indirmek büyük çerçeveyi, büyük oyunu görmeyi engelliyor. Bu konuda itiraz edilecek ya da eleştirecek kişi ne Terim ne de başkası, ülkedeki topyekün adaletsizliği sağlayan yönetenlerdir. Ülkede adalet var olsaydı ne Ahmet Şık ne de 160 gazeteci hapishanede olurdu. Sesinizi bir zahmet ülkedeki topyekün adaletsizliğe de aynı yüksek desibelde çıkarmaya gayret ediniz.