Kadınlar ve 'ajan'lar için alternatif kamu spotları
Terörist, ajan denilenler pırıl pırıl. Tersten sağlamayla neden en olmadıkları şeye dönüştürüldüklerini anlamak mümkün. Az bir niyet ve sağduyu, bir parça devlet tarihi bilgisi varsa. Diyeceğim odur ki kamu spotları revize edilsin. Yeterince kahırlı ve öfkeliyiz.
Ben küçükken televizyon ekranlarında sık sık kamu spotları yer alırdı. Kimisi animasyon kimisi canlandırmalı bu kamu spotları, vatandaşa küçük çocuk muamelesi yapan didaktik öğretilerdi. Buna göre ‘trafik canavarı’na karşı nasıl mücadele edeceğimiz, karşıdan karşıya geçerken nasıl önce sola sonra sağa sonra tekrar sola bakacağımız tane tane anlatılırdı. Dişlerimizi nasıl fırçalamamız gerektiği ve tuvaletten sonra ellerimizi yıkamamızın icap ettiğine dair versiyonları da hatırlıyorum. Günümüzde bunlara sigaranın zararlarına dair dehşet hikâyeleri de eklendi. Gel gelelim ille de kamu spotu olacaksa, yaşanan, yaşatılan akla ziyanlıklar için de asıl çekilmesi gereken filmler halen duruyor.
Mesela iki yüze yakın gazetecinin tutuklu olduğu ve destek kampanyalarının “Gazetecilik Suç Değildir” üzerinden yürütülmeye mecbur bırakıldığı bir düzende, gazetecinin kim olduğu, mesleğinin tanımı, haberin doğası ve işlevi, nasıl hazırlandığına dönük bir kamu spotu pek yararlı olurdu. Hani mahkemelerde heyete ve savcılara ve elbette iktidara hatırlatma niyetine.
Yoksa işte savunma değil ithamla verilir o yanıt. Cumhuriyet çalışanları, yöneticileri ve avukatlarına yönelik davanın üçüncü duruşmasında savunma yapan Ahmet Şık’ın dediği gibi: "Ben burada savunma yapmıyorum, ifade vermiyorum, aksine itham ediyorum.”
"Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek" iddiasıyla tutuklanan her bir isim gazetenin, gazetecinin, vakfın, avukatlığın, hukukun tanımını yapmak zorunda kalır günlerce sil baştan.
Olağanüstü Hal (OHAL) ile temel hak ve özgürlüklerin tümü askıya alınmışken, Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) sivil toplum, alternatif medya sindirilmeye; akademisyen, gazeteci, avukat, Kürt milletvekili ve siyasetçilerden terörist çıkarılmaya çalışılırken, “Nuriye ve Semih” demek gözaltı sebebiyken, Ahmet Şık’ın isyanı bugünümüzün tanımıdır:
“Bu siyasi operasyonun kanuni kılıfını hazırlayan metnin başında “iddianame” yazması, çöp muamelesi yapılması gereken bu utanç vesikasını hukuki kılmıyor. Tıpkı, öncesi ve sonrasıyla bu siyasi operasyonda görev ve rol üstlenen kimi kişilerin adlarının önünde hâkim – savcı yazmasının kendilerini hukukçu kılmadığı gibi. Bizlere yönelik bu operasyon; düşünce ve ifade hürriyetini, basın özgürlüğünü hedef alan bir pogromdan başka bir şey değildir. Ve kimi yargı mensupları da bu pogromun linççileri olma görevini üstlenmişlerdir.
Hukuktan; hak, adalet, vicdan ve liyakati çıkardığınızda geriye kalan ne ise, Türkiye yargısı şu an odur. Yaşadığımız tecrübelerden yola çıkarak gayet iyi biliyoruz ki hak, adalet, hukuk, insanlık çağrıları size ulaşmıyor. Dolayısıyla, hiç bir talebim de olmayacak. Ancak, sizi bir zırh gibi kuşatan üzerilerinizdeki cübbelerin, insan hayatından ve özgürlüğünden yapılmış olduğunu söylemekle yetineceğim.”
KADINLAR KADINLARIMIZ
Hadi bir kamu spotu önerisi de kadın hakları konusunda gelsin. Ne de olsa son yıllarda “Kıyafetime Karışma” ve “Tecavüz Suçtur” kampanyaları düzenlemek zorunda kalıyor kadınlar. Taciz ve tecavüze uğrarken, haklarını savunurken de hedef haline getiriliyor.
İstanbul'da Maçka Demokrasi Parkı'nda önceki gün arkadaşıyla parkta bulunduğu sırada bir özel güvenlik görevlisinin, giydiği kıyafetin ‘uygunsuz’ olduğunu söyleyerek parktan çıkartmaya çalıştığı Çağla K. yaşadıklarını şöyle anlatmıştı: "O gün beyefendi, 'burada böyle gezemezsin, buna izin vermem' dedi. Ben de, 'Buna sen karışamazsın' dedim. Sonra tartışma oldu. Arkamda genç bir çocuk vardı. Beni savundu. Ufak bir tartışma oldu ve bu konu kapandı. Ben o an olay kapandığı için şikâyetçi olmadım. Akşam beyefendi polisleri çağırdı. Polislere benim hakkımda iftira atmış, göğüslerimi açıp insanları rahatsız ettiğimi söylemiş. O an çevrede insanlar olmasaydı, belki de karakolda kendimizi savunamayacak bir noktada olabilirdik. Allah'tan insanlar vardı ve bize şahit oldular. İftira olduğunu kanıtladılar."
Tacize, saldırıya uğrayan kadınlar şortun üstünde poşet vardı, bacaklarım gözükmüyordu; hayır göğsümü açmamıştım demek zorunda bırakılıyor. Her ay kaç kadının erkek şiddetine kurban gittiğinin çetelesinin hazırlandığı bir ülkede kadınlar eylem yaptığında da ‘Büyükada ajan toplantısı’ diye hedefe konan insan hakkı savunucularının eğitim çalışması eşliğinde siyasi kalkışmanın parçası olmakla suçlanabiliyor.
Yani hal buyken kamu spotlarından biri de kumpas nasıl hazırlanır, kimleri ne zaman, ne amaçla hedef alır üzerine hazırlanmalı. Malum yaz ve akıl rehaveti var; çamur atınca izi kalıyor çoklarında.
Oysa terörist, ajan denilenler pırıl pırıl. Tersten sağlamayla neden en olmadıkları şeye dönüştürüldüklerini anlamak mümkün. Az bir niyet ve sağduyu, bir parça devlet tarihi bilgisi varsa.
Diyeceğim odur ki kamu spotları revize edilsin. Yeterince kahırlı ve öfkeliyiz.
Bari bir de meram anlatmayalım. Neyse halimiz çekilsin kamu spotumuz.