Olağan şüpheliler 1: Şiddeti normalleştirenler
Birazdan okuyacaklarınız ne derin bir analiz, ne de akademik bir çalışma. Aslında her şey apaçık ortada! Ben sadece parçaları bir araya getirip spordaki şiddet sorununu kimin, kimlerin çözemediğini, çözmek için çaba göstermediğini ve hatta bu konuda niyeti olmadığı gibi, sorumluluk da almadığını tek tek anlatmak istiyorum. Bu yazının arkası da var o da yarın...
Bu yazı, ilk editörüm Gökhan Tan'ın kulaklarını çınlatacak derecede uzun olacak sevgili okur. Bunu kendisine göndermiş olsaydım, "Volkan bu çok uzun, şurayı kesmemiz lazım. Bu okunmaz" diyeceğinden benim de, "Ama Hocam o kısım olmazsa bütünlük bozulur, anlamı kalmaz" diye kısık sesle itiraz edip onu ikna etmeye çalışacağımdan eminim. “İkiye bölsek de çok uzun ama ikiye bölelim o zaman” diyerek orta yolu bulurduk bu yazıda yapacağımız gibi.
Açıkçası gönül gerçekten kısa ve öz yazmak isterdi bu yazıyı ancak geçtiğimiz bir hafta, birbiriyle uyuşmayan açıklamalarda bulunan birden çok spor yöneticisini barındırdı. Onların ne dediklerini, ne söylerken ne ima ettiklerini, neyi söylemediklerini, neyi yapmadıklarını, neyi doğru söylemediklerini, neyin olmaması gerektiğini açık açık söylemem gerektiğini hissettiğimden, her şeyi tek tek anlatmanın mecburiyeti hâsıl oldu.
Hazır, özellikle kendi alanım olduğu için üzerine basa basa dile getireyim, spor medyasında söylenemeyenleri, yazılamayanları bu köşede, bu site altında bana bir senedir yazma olanağı vermiş olan Gazete Duvar'ı bulmuşken ve hâlâ yazabiliyorken bu yazıyı uzun uzadıya yazmaktan kendimi alıkoymak istemedim. Bu vesileyle de Gazete Duvar'ımızın birinci yaşını kutlar, bu yazı da dahil olmak üzere bugüne kadar yazdıklarımı okuma sabrını gösteren herkese teşekkürlerimi sunarım.
BU ÜLKEDE HİÇBİR YANLIŞ ÖDÜLSÜZ KALMAZ!
Bu yazının esas sorgulayacağı konu Süper Fiyasko'ya dönüşen Süper Kupa maçında yaşanan olaylar ve sonrasında Türkiye'de sporu yönetenlerin yaptığı fahiş hatalı açıklamalar. Ama evvelinde mesleğimin onuruna dokunan bir olaya değinmek istiyorum. Dün akşam Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören A Spor kanalında (bu konuya bilahare döneceğim) Arda Turan'ın A Milli Takım'a dönüşüne "Arda kararından vazgeçerse, aldığı kararı kendi rafa kaldırırsa bütün iş Arda'da... Arda tarafından bir şekilde beyan edilmesi lazım" sözleriyle yeşil ışık yaktı.
Bu sözlerinin bir kaç saat ardından Arda Turan Instagram hesabından açıklama yaptı ve milli formayı tekrar giymeye hazır olduğunu söyledi. Teknik açıdan bunu değerlendirmeye girmeyeceğim. Fakat Arda Turan'ın dönüşünü seve seve kutlayacak spor muhabiri olan ya da olmayan tüm meslektaşlarıma birkaç sorum var: Arda Turan'ın Milli Takım'a dönüşünü onaylayanlar, günü geldiğinde Arda kendi hakkında yapılan haberi beğenmediğinde, onun kendilerine de saldırmasına onay verdiklerinin farkındalar mı acaba? Arda'nın Milli Takım'a dönüşünü onaylayan herkes yarın başka bir genç futbolcunun aynı şeyi yapmasının da ihtimalini yarattığının farkında mı? Peki ya TFF Başkanı gazetecilere saldırmanın Milli Takım'da oynamak konusunda herhangi bir kriter olmadığını açıkça söylediğinin farkında mı? Yani TFF Başkanı Yıldırım Demirören, açık bir şekilde şiddeti ve gazeteci dövmeyi normalleştirdiğinin farkında mı? Peki ya Milli Takım kaptanı gazeteci döverek böyle ödüllendirilirken taraftar da sahaya girip şiddet icra etme hakkını kendinde niye bulmasın? Arda'nın, "Nasıl olsa affediliyorum" düşüncesiyle bir daha böyle bir saldırıda bulunmayacağını garanti edebilen var mı? Dünya Kupası'na Arda'nın da katkısıyla gidilebilinmesi durumunda Arda'nın Bilal Meşe'ye saldırdığı unutulacak. Yeni (!) Türkiye'nin yeni (!) kahramanı gazeteci döven, yani şiddet uyguladığı için ödüllendirilen Arda Turan olacak. Hazır mısınız? (Arda sen az ötede oyna yazımda konu hakkındaki düşüncelerim mevcut)
'DOĞRULUK PAYI'CILIK
Yazının bu kısmı, siyasilerin bir söylediği diğer gün söylediğini tutuyor mu konusunu irdeleyerek çok güzel işler yapan Doğruluk Payı projesini yürüten Ortak Gelecek için Diyalog Derneği'ndeki arkadaşlardan rol çalarak geçecek. Çünkü bu konu sporda da çok önemli. Zira haberin manşette kullanılan fotoğrafına bakarsak, siyaset ile spor bir hayli iç içe. Mesela "spordan siyaseti çıkarmamız lazım" temennilerinin kendi kendini yalanladığını kanıtlayarak mevzuya giriş yapmış oldum.
Süper Kupa maçını yorumlamak isterken 'Süper Fiyaskoya' dönüşen finali ve güvenlik sorunlarını ele almak zorunda kaldığımı düşündüğüm günden beri, yani bir haftadır, Türkiye futbolundaki şiddet sorunu hakkında, özellikle yöneticilerden, kim ne diyecek diye sabırla bekledim ve herkesi dinledim. Dün Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak’ın koordinasyonunda, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Spor Genel Müdürü, Emniyet Genel Müdürü, Jandarma Genel Komutanı, Futbol Federasyonu, Basketbol Federasyonu, Voleybol Federasyonu ve Hentbol Federasyonu başkanları bir toplantı gerçekleştirdi.
Federasyon Başkanlarını resimden çıkardığınızda, ki zaten kendileri konuşmadı bile, ülkede teröre karşı alınan önlemlerin açıklandığı bir basın bildirisi gibi bir fotoğraf bu. Açıklamaları hem canlı yayının tekrarından hem de TFF'nin sitesinden tekrar tekrar okudum. Çünkü söylediklerinin çok sayıda doğru olmayan yanları var. Ülkeyi yönetenler 6222 Numaralı Yasa'yı ve kendi koydukları TFF statülerini en azından benim kadar bilmekle yükümlüler.
BU NASIL TAKİP?
Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak, göreve gelir gelmez kucağına düşen bombanın gazını almak üzere alıyor sözü ilk olarak. "E-bilet uygulaması ile geçtiğimiz süreç içerisinde sporda şiddete yönelik hareketlerde bulunan taraftarların ve onların kayıtlarının tutulduğunun ve bu kişilerin spor alanlarına alınmadığını görüyoruz" diyor. Doğru mu? Değil. Hatırlarsınız Manuel Fernandes'in Beşiktaş'ta oynadığı dönemde Kasımpaşa maçında bir taraftar sahaya girerek kendisine saldırmıştı. Adı Mustafa Özel. Kendisi bunu gizlemediği için adını açıkça yazmakta sakınca görmüyorum. 19 Aralık 2013'te yaşanan bu olaydan sonra Mustafa Özel, gözaltına alındı, ifade verdi ve serbest bırakıldı. Mustafa Özel daha sonra Beşiktaş'ın basketbol maçına gitti, 20 Nisan 2014'te Beşiktaş-Fenerbahçe maçında tekrar tribüne girdi.
Sayın Bak o dönemde görevde değildi. E-Bilet tam olarak uygulanmıyordu ve fakat 6222 Numaralı Kanun 14 Nisan 2011'de Resmi Gazete'de yayınlanmıştı. O zaman suçlu olduğu bilinen bu kişinin resmi, stadyumlara dağıtılıp, kimlik bilgileri alınıp stadyumlara girişi engellenemez miydi? Yasa bu şekilde neden uygulanamadı? Yani 6222'ye aykırı hareket eden bir kişiye ceza verip stadyumlara girişi engellenmiyormuş. Sahi geçen sene Trabzonspor - Fenerbahçe maçında çizgi hakemi olarak görev alan Volkan Bayarslan'a saldıran taraftarın akıbeti ne durumda? En son 18 yaşından küçük olduğu için ifadesi alınıp salınıvermişti.
Yazı dizisinin yayınlanacak ikinci kısmında, bu konuda açıklamalar yapan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Yıldırım Demirören'in 6222 Numaralı Yasa ve Süper Kupa Finali hakkında yaptıkları açıklamaları ele alacağım.
Yarın: Olağan şüpheliler 2: Görevini yerine getirmeyenler