Yanlış iliklenen düğme
15 Temmuz'dan sonra “hata etmişiz” denilerek kurumun adı ve kurumdaki kişilerin değiştirilmesi hatayı düzeltmedi elbette. TİB'den BTK'ya giden yola döşenmiş taşlar hukuksuzluk, demokrasi ve özgürlük karşıtlığı olarak ülkeyi yine aynı cehenneme taşımada. Şimdi "biz biliyorduk", "biz söylemiştik" diyenler çıkacak kuşkusuz. Ama gerçekçi siyasal muhalefet değil kimlik siyasetiyle üretilen kategorik karşıtlık da gelinen noktada hiç masum değil. Dahası yolun devamını da belirleyecek nitelikte bu kimlik siyaseti dayatması ve karşıtlığı.
İrfan Aktan’ın, "Prof. Yaman Akdeniz: Arınç bizim için ‘birkaç pornocu yürüdü" demişti başlıklı yazısı muhtemelen birçoğumuz gibi aldı beni de o günlere götürdü. İlk kırılmaydı benim için. Çok da sıradan ve şahsa özgü hatıralar. Ama konuyu anlamak için yazmadan olmaz dedirten basit insanlık halleri aslında aklıma gelenler.
Yazıda da dile geldiği gibi çocuk pornosuyla mücadele adı altında girilivermişti internet güvenliği meselesine. Nasıl da suret-i haktan görünerek başlatılmıştı yasakçı zihniyet. İnsanlar, çocuklarını koruma adına, ikna edilmişlerdi.
“Yapmayın, durun zaten suç olan fiil için bürokrasiye verilecek yetkiden hayır gelmez. Hukuk alanındaki bir konuyu idarenin yetkisine devretmek yeni bir vesayet odağı oluşturur. Bu milletin siyaseten vesayet altına alınmasıyla mücadele edenler topluma ahlaken vesayet kurmaya kalkışmamalı. Güvenli internet yasasıyla yargının by-pass edilip bilişim suçlarına ilişkin yetkinin bürokratik kurumlara devredilmesi, çocuk pornosunu önlemez ancak düşünce özgürlüğünü baltalar.”
Bunlar kapalı bir grupta, partili, partisiz pek çok kadın arasındaki tartışmalarda söylediğim cümlelerden bazıları. Çok “uçuk” bulunmuştu sözlerim. Sadece demokratikleşme ve özgürlükler açısından değil aynı zamanda AK Parti camiasında eleştirel düşüncenin, camia içindeki ifade hürriyetinin engellenmesi açısından da yanlış iliklenen ilk düğme oldu, 2007 tarihli bu yasa. AK Parti'nin teşkilatlarında görevli kimilerince “bunları ayık kafayla mı söylüyorsun?”a varan hezeyanlarla eleştirinin düşmanlık sayıldığı zamanlar başlamıştı artık.
Anlaşılacağı gibi o günlerde de göstere göstere sigara içtiğimden gizli saklı içenlerce “keş” muamelesi yapılmıştı. Fikre fikirle cevap üretemeyenlerin evvel eski taktiğiyle kişiselleşen saldırılarla susturulmuştu, eleştiriler. Bu tartışmalardan sonra farklı düşüncelerin dillendirilişi giderek azaldı. Ardından ayık olmadığım ithamını yöneltenlerden kimilerinin milletvekili eşi, milletvekili, danışman, bakan oluşu, ibretlik bir izlektir bu açıdan. Kişisel tarihimizle toplumsal tarih kesişir ya bazen, işte öyle bir şey. Demokratikleşme çabasının adım adım gerileyişinin tarihi AK Parti'nin son yılları. Meşhur Dolmabahçe görüşmesinden, inkar edilen Dolmabahçe mutabakatına giden pek kısa ve pek kalın bir yolda, yoldan çıkışın hikayesi.
15 Temmuz'dan sonra “hata etmişiz” denilerek kurumun adı ve kurumdaki kişilerin değiştirilmesi hatayı düzeltmedi elbette. TİB'den BTK'ya giden yola döşenmiş taşlar hukuksuzluk, demokrasi ve özgürlük karşıtlığı olarak ülkeyi yine aynı cehenneme taşımada. Şimdi "biz biliyorduk", "biz söylemiştik" diyenler çıkacak kuşkusuz. Ama gerçekçi siyasal muhalefet değil kimlik siyasetiyle üretilen kategorik karşıtlık da gelinen noktada hiç masum değil. Dahası yolun devamını da belirleyecek nitelikte bu kimlik siyaseti dayatması ve karşıtlığı.