Ama o Türk değil ki!
Bir Dünya Atletizm Şampiyonası’nda bir altın bir de gümüş almak tarifi kolay olmayan bir durum. Özellikle de bahsettiğiniz ülke Türkiye ise... Yasmani Copello ve Ramil Guliyev’in yaptıkları bu yüzden çok kıymetli...
Bugün itibarıyla Dünya Atletizm Şampiyonası geride kalıyor. Londra’daki şampiyona öncesinden başlayarak hep ‘En özel şampiyona olacak’ diye gözümüze sokuldu. Türkiye için gerçekten de en özel şampiyona oldu, buna kuşku yok. Madalya beklentimizin olduğu iki atlet, beklentilerimizin üstüne çıkarken, gelecek için ümitvar olduğumuz gençler ise ‘Doğru olanı yapıyorsunuz. Bize güvenin’ diye bas bas bağırdı.
Kuşkusuz ki aslan payı Ramil Guliyev’in. 200 metre için en önemli madalya adaylarından biriydi. Bakın altın değil ama madalya adaylarından biriydi. O ise Dünya şampiyonu olabileceğini herkese gösterdi. Tüm Avrupa basını, iki gün boyunca ondan bahsetti. Tahmin ediyorum ki bundan sonra da ondan daha çok bahsedecekler.
Yasmani Copello ise kendisinden beklentinin bir basamak daha üstüne çıkıp Dünya Şampiyonası’nda gümüş madalya kazandı. 400 engellinin en dikkat edilmesi gereken isimlerinden birisi olduğunu gösterdi. Bu iki atletin yaptığı Türk spor tarihi açısından çok kıymetli. Eşi yok. Bir Dünya Atletizm Şampiyonası’nda bir altın bir de gümüş almak tarifi kolay olmayan bir durum. Özellikle de bahsettiğiniz ülke Türkiye ise.
Başarılarını ortaya koyduktan sonra yükselen itirazları da duvaR’a not etme zamanı. Evet biri Azeri, diğer Kübalı. Evet, her iki sporcu da devşirme. Hayır, sanılanın aksine bu sporcular sadece paralarını alıp, sürekli yurt dışında yaşayıp Türkiye adına yarışmıyorlar. Biri Fenerbahçe’nin diğer ise Enka’nın tesislerinde, bir kısmı geleceğin sporcu adayı olan çocukların arasında idman yapıyorlar. Zamanlarının çoğunu kendilerini geliştirmek için harcarken, kendilerinin yanına yanaşan hiçbir (gelecekteki) meslektaşlarını da kırmıyorlar. Bazen onlara yol gösteriyorlar, bazen sadece fotoğraf çektiriyorlar ama buradalar. Yardıma hazırlar.
Dünya sınırlarını kaldırmaya meylederken, sporcular için sınır koymak başlı başına ilginç bir durum. Bunu salt milliyetçilikle de açıklayamayız artık. Futbolda Şampiyonlar Ligi finali Dünya Kupası’ndan daha değerliyse, takımlar hangi ülkeden olursa olsun en iyi sporcuları kadrolarına katmaya çalışırken, üç bir fikir bile olsa Dünya Kupası değil her ülkede oynayan oyuncuların oynadıkları ülke formasını giyerek yer alacakları bir ülkeler kupası fikri hiç tamamen yok sayılmıyorsa, bireysel spor yapanların ne suçu var?
Serbest dolaşım ve yurt dışında çalışmak isteyen bunca insan sahip bir ülke için devşirme tartışmasının bu kadar sığ yapılması mantıksız değil mi? Eğer gerçekten ülke konusunda bu kadar hassassa konuşulması gereken bu sporcuların neden, nasıl devşirildiğidir. Eğer bu sporcular Türk sporunun gelişimine katkı sağlıyorsa tartışma biter. Zira, takım ya da bireysel sporlarda yabancı antrenörler milli takımların başında olabiliyor ve bunu spora katkı için yapıyorsa, bireysel sporcular için de konuşulması gereken şey milliyet değil, faydadır.
Tabii ki her alanda olduğu gibi bu alanda da ana kriter adalet ve liyakat olmalıdır. Ama sırf kafatası üzerinden yapılan bir tartışmanın ne sporculara ne de ülke sporuna bir hizmeti olamaz. Ramil’in başarısı bu anlamda değerlendirilmeli, Yasmani’nin ülke sporuna katkıda bulunma çabası bu kriter üzerinden masaya yatırılmalı. Yoksa gerisi boş bir lümpenlik.