Tecridî tedrisat
Pembe vagon/metrobüs/taksi den başörtülü sigara/makyaj/pantolona uzanan yolda karşımıza şimdi de “islamın kızına kız üniversitesi” garabeti çıkmışken susmak söz konusu değil elbet.
Bu yolun sonunda karşımıza “pembe Kâbe” mi çıkacak, dedirten acaiplikler dizisi, dindar kadının baş gündem maddesi. Biliriz kadın sorunları her zaman ikincil meselelerdir, toplum geneli için. Şöyle dudak kenarındaki belli belirsiz kıvrımla okunur, konuşulur en eşitlikçi ortamlarda bile. Özellikle başörtülü kadın söz konusuysa kimi feministler bile eşlik eder, bu müstehzi edaya. Ne var ki hiçbir hafifseme sorunları hafifletmez. Olanca ağırlığıyla üstümüze gelen saldırılara sessiz kalmamızı da gerektirmez.
Pembe vagon/metrobüs/taksi den başörtülü sigara/makyaj/pantolona uzanan yolda karşımıza şimdi de “islamın kızına kız üniversitesi” garabeti çıkmışken susmak söz konusu değil elbet. Sosyal medya kampanyası olarak karşımıza son günlerde çıkmış olsa da bilindiği gibi fikrin kökleri hayli derinlerde. Ve maalesef sanıldığından daha yaygın. Çokça konuşulup keskin tavırlar almayı gerektirecek kadar da riskli, bu talebin dayandığı fikrin arka planı.
Tevhid-i tedrisat kanunu, bu ülkenin dindarları tarafından geçmişten beri sıkça eleştirilir. Siyasi, idari, akademik manada değildi bu eleştiriler. Çoğunlukla kapalı kapılar ardında fısıltılarla duyulurdu yıllar boyu. Arada tek tük yüksek sesli itirazlar da olmadı değil tabi. Ancak son yıllarda çeşitli tarikat ve cemaatlerin uzantısı olan dernek ve vakıflar aracılığıyla tevhid-i tedrisat kanununa muhalefet arzusu belirginleşmiş halde. Devrim kanunu niteliği taşıyan yasaya –şimdilik- güçlerinin yetmeyeceği bilinciyle de karma eğitime itiraz olarak gündeme geldi.
Sosyal medya kampanyasıyla gündeme gelmezden once neredeyse bir yıldır kimi fakültelerde uygulanmaya başlamıştı bile. Bir grubun öğleden önce bir grubun öğleden sonar eğitim gördüğü, “kızlı-erkekli” aynı derslik paylaşılamaz kılındı. Habere göre karma eğitimin kaldırıldığı fakülte sayısı yirmiye ulaşmış. Bursa’dan Bayburt’a, Uşak’tan Eruzum’a kadar pek çok ilahiyat fakültesi karma eğitime son vermiş halde. Aradan geçen bir yılda bu sayının arttığı da kolaylıkla tahmin edilebilir.
Haberin gövdesindeyse karma eğitimin zararlarına ilişkin batılı ülkelere ait bilimsel(!) bulgulardan söz edilişi hayli ilginç. Bilimsel bulgu dediysek öteden beri var olan kimi pedagojik tartışmalara dair duyumlardan ibaret. Ne isim ne akademik çalışma hiçbir örnek içermeden “batı”ya atıflarla, “batı icadı karma eğitim” karşıtı dayanak aranışı ne yaman çelişki. Haberdeki bir başka hoş çelişki de 19. yy sonrasına ait bir dayatma olarak görülmesi karma eğitimin ve öncesine dönülmesi arzusu. 21. yy ürünü sosyal medya kampanyalı taleple iki yüz yıl öncesine dönülmesi hayal ediliyor. Ancak listeye bakılırsa hayal diyerek önemsemediğimiz talebe “oldu paşam” diyen rektörlerin, dekanların sayısı hiç az değil.
İlahiyat fakültelerini esir alan tarikat ve cemaatler, OHAl şartlarında terörle, FETÖ ile mücadele sürecini kurnazca, kadını üniversiten değilse bile dersliklerden tecrit etmek için kullanmış olmalı. Pek çok akademisyenin ihbarlara kurban gitmemek için sessizce kabullendiğini tahmin etmek zor değil. Yaratılan korku imparatorluğu, özgür düşünceyi akademiden ihraç ettiği için itiraz duyulmadan günümüze ulaşmış, kadın tecridi. İstanbul Üniversitesi'nin kapısına dayandığında bari artık uyanalım. Uyaralım da aynı zamanda.
Bazı akademisyenlerin dikkat çektiği gibi çok organize biçimde ve sistematik çalışmalarla göz önünde olmasa bile bu ülkede de üstelik giderek yükselen bir İslami feminizm var. Sabrı tükenmekte olan “savaşsa savaş” diyen, tecride itiraz var. Akademisiyle iktidarıyla bilin istedim.