YAZARLAR

Merdijana Sadoviç: Bosna'da savaş bitti ama barış gelmedi

1992'de başlayıp 1995'te biten Bosna İç Savaşı çoğunluğu Müslüman Boşnak olmak üzere yüz binlerce insanın hayatına mal oldu. Sovyetler'in dağılmasıyla birlikte Balkanlar'da yaşanan yeni ulus devlet krizinin maliyetini Balkan halkları ödemeye devam ediyor. Srebrenitsa Soykırımı'nın 22'nci yıl dönümü vesilesiyle Merdijana Sadoviç ile konuştuk. Sadoviç'e göre soykırımla yüzleşmeden Bosna'ya barış gelmeyecek.

Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte başlayan yeni ulus devlet kurma mücadelesi Bosna’da etnik çatışmayla sonlandı. Mart 1992’de bağımsızlık referandumu yapılan Bosna’da çoğunluk bağımsızlıktan yana oy kullansa da Sırplar bağımsızlık ilanını reddederek ayaklandı. Buna rağmen 5 Nisan 1992'de Bosna-Hersek Cumhuriyeti hükümeti bağımsızlığını ilan etti. Ertesi gün ABD ve Avrupa ülkeleri Bosna-Hersek'in bağımsızlığını tanıdı. Bağımsızlık ilanıyla birlikte Sırbistan’dan kopacağını düşünen Sırplar, Sırp Cumhuriyeti kurduklarını ilan ettiler ve Boşnaklarla Hırvatların bu bölgeyi terk etmelerini istediler.

Bosna’daki iç savaş Sırbistan’ın desteğiyle kısa süre içinde Boşnaklara yönelik soykırıma dönüştü. 1995 yılına gelindiğinde başta Saraybosna ve Srebrenitsa kasabasında olmak üzere on binlerce Müslüman Boşnak toplama kamplarından ölüme götürüldü. Aralık 1995’te savaş bittiğinde geriye kimi kaynaklara göre 100-110 bin, kimi kaynaklara göre ise 300 bini aşkın ölü, yerinden edilmiş 2 milyon insan ve boşaltılmış sayısız köy kaldı.

Savaşın 14 Aralık 1995’te imzalanan Dayton Anlaşması’yla son bulması üzerine Bosna-Hersek Cumhuriyeti kuruldu. Ancak Dayton Anlaşması, ülkeye son derece karmaşık bir yönetim şekli öngördü. Nitekim bugün Bosna-Hersek fiilen ikiye ayrılmış durumda. Sırpların ağırlıkta yaşadığı bölge Republika Srpska (Sırp Cumhuriyeti), Boşnaklar ve Hırvatlar’ın bulunduğu bölge ise Federasyon olarak anılıyor. Bu iki bölgeyi birleştiren Bosna-Hersek devletinin cumhurbaşkanlığı ise 8 ayda bir, dönüşümlü olarak Sırp, Hırvat ve Boşnaklar arasında yürütülüyor.

Bosna savaşından sonra Lahey'deki Savaş Suçları Mahkemesi'nde görülen davada Sırp Partisi lideri Radovan Karadzic, Sırp ordusu komutanlar Ratko Mladiç, Vujadin Popoviç, Genelkurmay Başkanı Ljubisa Beara gibi isimler Srebrenitsa'da 8 binden fazla sivilin katledilmesinden sorumlu oldukları iddiasıyla yargılanıp cezalandırıldı.

Geçtiğimiz hafta bir grup gazeteci olarak, Srebrenitsa katliamının 22'nci yıl dönümü dolayısıyla (11 Temmuz) Center for Justice and Reconciliation’ın (CJR) davetiyle gittiğimiz gittiğimiz Bosna-Hersek’te Saraybosna ve Srebrenitsa’da soykırımın tanıkları ve mağdurlarıyla görüştük. Center for Justice and Reconciliation’ın başkanı gazeteci Merdijana Sadoviç bize hem ev sahipliği hem de rehberlik yaptı. Soykırım suçlularının yargılandığı Lahey Adalet Divanı sürecini de yakından takip etmiş olan Sadoviç’le Avrupa’nın yakın tarihinin en büyük trajedisinden sonra bile bir ülkede barışın nasıl ve neden tesis edilemediğini konuştuk.

. .

Savaştan sonra aradan geçen 22 yıla rağmen Sırplar, Boşnaklar ve Hırvatlar arasında ihtilafların devam ettiğini, çatışma dinamiğinin sürdüğünü görüyoruz. 22 yıl sonra neredesiniz?

Bosna’daki en önemli sorunlardan birinin, Sırp Cumhuriyeti (Republika Srpska) tarafından savaş suçlarının ve soykırımın inkarı olduğunu söyleyebilirim. Soykırım ve savaş suçlarının yaşandığı bir yerde inkar varsa uzlaşı nasıl olabilir? Tabii soykırım gerçeğini kabul etmek, Sırp bölgesinin (Republika Srpska-Sırp Cumhuriyeti) çıkarına değil. Çünkü soykırım yaşandığını kabul ederlerse Sırp Cumhuriyeti’nin soykırım üzerine kurulduğunu da kabul etmiş olacaklar. Dolayısıyla bunu asla kabul etmeyecekler. Ne olduğunu bilen, bu sebeple muhtemelen kendini kötü hisseden ve bundan utanç duyan Sırp vatandaşları var. Ancak hâlâ bu konuda açık konuşmaktan korkuyorlar. Bu durum da tabii ki soykırım kurbanları ve onların aileleri için onur kırıcı.

Sırplar neden bu hakikati kabul etmekten korkuyor?

İşlerini ve toplum içinde bulundukları pozisyonu kaybetmekten veya vatan haini olarak anılmaktan korkuyorlar.

Boşnaklar, Bosna’daki yönetimin önemli bir ayağı. Soykırımı kabul edecek Sırpların korunmasını sağlayacak mekanizmaları neden üretemiyor?

Hukuken gerçeği dillendiren birine ceza verilmesi mümkün değil. Eğer bir Sırp çıkıp da “Savaş suçlarının yaşandığını biliyorum, buna şahidim” derse o kişiye herhangi bir şey olmaz. Gayriresmi olarak ise işlerini kaybedebilir veya toplumdaki yerlerinden olabilirler. Korktukları da bu zaten. Sırp Cumhuriyeti’nde olduğu gibi buradaki siyasi liderliğin, örneğin Sırp Cumhuriyeti Başkanı Milorad Dodik’in Srebrenitsa’daki soykırımı inkâr etmesi demek, sıradan vatandaştan hükümetteki yetkililere kadar herkesin soykırım gerçeğini inkârı anlamına geliyor. En alttan en üste konuşmaya cesaret edemiyorlar. Cezaevine girmeyecek ya da dayak yemeyecekler belki ama cezalandırmanın başka yöntemleri de var. Yakın zamanda Al Jazeera Balkanlar’ın internet sitesinde, Bosnalı Sırp bir gazetecinin Sırp ordusunun savaş sırasında Bihać şehrini kuşattığını, Sırpların sivillere saldırdığını ve Sırp tarafından kimsenin bu duruma tepki vermediğini konu alan bir makalesi yayınlandı. Bu gazeteci sosyal medya üzerinden ölüm tehditleri aldı. Sırpların savaş sırasında yaptıklarını eleştiren bir Sırp şahıstan bahsediyoruz. Bu eleştiri tabii ki diğer Sırpların hoşuna gitmedi. Ancak ilk defa Bosnalı Sırp polisi, gazeteciye ölüm tehdidinde bulunan kişiyi gözaltına aldı. Bu da aslında koruma mekanizmalarının uygulanabileceğini gösteriyor ama her zaman benzer uygulamalarla karşılaşmıyoruz. Bu gazeteci gerçekleri söyleyecek kadar cesurdu ama herkes onun kadar cesur olamıyor.

Bosna-Hersek yönetimi şu an hangi etnik grubun kontrolü altında?

Bosna devleti üç bölüme ayrılmış durumda. Tepede Bosna devleti yönetimi var. Boşnaklar ve Hırvatların kontrolünde Federasyon var. Federasyon'un içinde 10 kanton var. Her kantonun kendi yönetimi var. Kantonlaşmanın sebebi Sırp, Boşnak ve Hırvatların yaşadığı federasyonda her etnik grubun eşit haklara sahip olabilmesini sağlamak. Sırp Cumhuriyeti denen bölge ise Sırpların hâkimiyetinde. Sırp Cumhuriyeti’nde kanton yok, merkezi hükümet var.

BİRLİKTE YAŞAMAK DIŞINDA SEÇENEĞİMİZ YOK

savas6

Sırp bölgesinde Boşnak ve Hırvat nüfus var mı?

Çok az. Bu bölgede nüfusun yüzde 90’ı Sırp.

Boşnak ve Hırvat bölgesindeki Sırp nüfusu kaç?

Ne yazık ki Federasyon’daki Sırp sayısı da az çünkü savaştan sonra Sırp bölgesine geçtiler.

Bu kadar etnik, coğrafi ve yönetim açısından bölünmüş bir ülke nasıl tek bir devlet olarak varlığını sürdürebiliyor?

Bu durum, her zaman bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Bosnalı Sırplar, Sırp Cumhuriyeti’nin ayrı bir devlet olmasını istiyor. Federasyon’da yaşayan Hırvatlar da sonrasında devlet olacak şekilde kendilerine ait bir bölge istiyor.

Peki neden ayrılmıyorlar?

Çünkü Bosna-Hersek’te yüzde 51 ile çoğunlukta olan Boşnaklar buna izin vermiyor, vermeyecektir de. Hırvat nüfus yüzde 8, Sırplar yüzde 40 civarında. Geriye kalanlar da farklı etnik gruptan vatandaşlar. Nüfustaki dağılımdan bağımsız olarak her grubun anayasa düzeyinde eşit hakları var. Ancak savaştan sonra imzalanan Dayton Antlaşması’na göre etnik gruplardan hiçbiri, bir diğerinin izni ve rızası olmadan Bosna devletinden ayrılamıyor.

Ve Boşnakların buna rızası yok mu?

Hayır, istemiyorlar. Tek bir Bosna devletinin olmasını istiyorlar.

Bu, Sırplarla birlikte yaşamak istedikleri anlamına da geliyor mu?

Evet, çünkü başka seçenek yok. Sırplar ayrıldığında Boşnaklara ne kalacak? Bölünme olursa Hırvatlar da anında Hırvatistan’a katılır. Böylece Boşnaklar için de çok küçük bir ülke kalacaktır ve onların katılacağı bir başka ülke de yok.

Dolayısıyla 22 yıl önce büyük bir soykırımı yaşamış, komşusunun katili olduğunu gören Boşnaklar için boşanmak imkânsız mı?

Kesinlikle. Boşnakların Sırp Cumhuriyeti’nin ayrılmasına izin vermeyecek olmasının bir başka nedeni de, etnik temizlikle Sırp bölgesindeki evlerinden ayrılmaya zorlanarak Federasyon bölgesinde yaşamaya başlamaları. Kanla, soykırımla, savaşla sürüldüler. Evlerini terk etmeye zorlandılar. Şimdi teorik olarak topraklarına geri dönebilirler ama gitseler de orada iş bulamayacaklardır. Yani Sırp bölgesi ayrılırsa bu Boşnaklar için yenilgi anlamına gelecektir. Şu an Boşnaklar her ne kadar Sırp bölgesine dönmüyorsa da istedikleri zaman dönebileceklerini, buna hakları olduğunu biliyorlar.

Soykırım zamanında Sırpların ağırlıkta olduğu bölgeden Boşnakların bulunduğu bölgeye kaçanların kaçı, savaş sonrasında Sırp bölgesindeki topraklarına geri döndü?

Srebrenitsa’yı siz de gördünüz. Savaştan önce nüfusu, 38 bin civarındaydı. Şimdi ise 5 binden az bir nüfus var. Ne kadar fakir olduğunu da gördünüz. Hiçbir şey yok. İş yok, fabrikalar yıkılmış. İnsanlar evlerine geri dönseler bile orada ne yapacaklar? Hayatlarını nasıl idame ettirecekler? Özellikle Boşnakların yaşadığı bölgeler yıkılmış durumda. Dönmemelerindeki ana sebeplerden biri Sırplardan korkmaları değil, ekonomik durumun çok kötü olması.

İNSANLAR SOKAKTA İŞKENCECİLERİYLE KARŞILAŞIYOR

Sırplar ve Boşnaklar birbirlerinin yüzlerine bakabiliyor mu?

Nereden bahsettiğinize bağlı. Saraybosna’da örneğin, çok sayıda Sırp var. Benim de çok sayıda Sırp arkadaşım var ve bu benim için hiçbir sorun teşkil etmiyor. Ancak Srebrenitsa’ya ya da Bosna’nın doğusuna gittiğiniz zaman durum farklılaşıyor. Evlerine dönmüş olanlar sokakta hâlâ savaş zamanında suç işlemiş olan kişilerle karşılaşabiliyor.

Bu karşılaşmalar sonucunda yaşanmış herhangi bir intikam olayı var mı?

Lahey’deki duruşmaları takip ederken şöyle bir hikaye dinlemiştim: Savaş zamanında Doğu Bosna’da tecavüze uğramış bir kadın, “Sokağa her çıktığımda tecavüze uğradığım kamplarda kapıda nöbet tutan korumaları görüyorum” demişti. Kendisine tecavüz edenlerin yüzlerini görmemişti ama kapıda nöbet tutanları tanıyordu. Onun için çok zor olduğunu ancak savaş sonrası yaşadığı yere geri dönerek burada kalmaya karar verdiğini söylemişti. Bu onlar için bir direniş biçimi. Aksi takdirde savaşı kaybetmiş gibi hissedebilirler.

Srebrenitsa’da Sırp ve Boşnak kadınların birlikte kurduğu SARA adlı barış derneğini gördük. Barış için birlikte mücadele ettiklerini söylüyorlardı. Bu tür ortak çabalar ne kadar yaygın? Kadınlar bu konuda daha mı aktif?

“Catholic Relief Services” (CRS) adlı bir ABD’li sivil toplum örgütü var. Etnik gruplar arası uzlaşı için uzun yıllardır çalışan bir örgüt. “Sıradan insanlara bir şans verildiği zaman nasıl da birlikte çalışabildiklerine ve birbirleriyle konuşabildiklerine şaşırmıştık” demişlerdi. Sırp, Boşnak ve Hırvatların yer aldığı ortak faaliyetler yürütüyorlardı. Uzlaşma sürecine gerçekten katkı sağladılar. Benim çalıştığım Institute for War and Peace Reporting (IWPR) de bu süreçte birçok proje hayata geçirdi. Farklı etnik gruptan gençlerle çok çalıştık. En başta bir dirençle karşılaştık. Ancak ne kadar çalıştıysak o kadar beraber yaşama fikrini kabullendiler. Bosna’da bu alanda çalışan çok sayıda sivil toplum örgütü var ve gerçekten de savaş sonuçlarının üstesinden gelerek insanları bir araya getirmeye çalışıyorlar.

SIRADAN İNSANLAR DAHA ÇABUK UZLAŞIR

. .

Bu konuda gidişat iyiye doğru mu?

İleri ya da geri gitmiyoruz, aynı yere saplanmış durumdayız. Avrupa Birliği’ne doğru atılan adımlar çok yavaş. Yeni bir savaş olacağını düşünmüyorum ama nefret söyleminin artışı çok tehlikeli. Yönetimde yer alan bütün partiler nefret söylemini kullanıyor. Örneğin Sırp Cumhuriyeti Başkanı Milorad Dodik yakın zamanda, “Çok sayıda Boşnak Sırp Cumhuriyeti’ne geri dönüyor” dedi. Boşnaklar tabii ki çok sinirlendi. “Biz evimize dönüyoruz, bu bizim hakkımız” şeklinde tepki verdiler. Savaştan önce Sırp bölgesinde yüzde 44 oranında Boşnak yaşıyordu. Şimdi bu oran, yüzde 8 civarında. Dodik, Boşnakların geri dönmesini istemiyor çünkü o zaman Sırp çoğunluğu ortadan kalkacak. Bu da bugüne kadar kazandıkları her şeyi kaybetmeleri anlamına gelecek. Bu şekilde tansiyonun arttığı zamanlar oluyor ve bu çoğu zaman yönetimdeki partiler tarafından yaratılıyor. Sıradan insanlar muhtemelen daha çabuk uzlaşır.

Srebrenitsa’da görüştüğümüz mağdurlar ve tanıklar savaşın ihtimal dışı olmadığını söylüyor…

Tabii ki her şey olabilir. Ancak Balkanlardaki mevcut durumun 1990’lardan farklı olduğunu da görmek lazım. Hırvatistan, halihazırda Avrupa Birliği üyesi. Sırbistan da üye olmak istiyor. Sırbistan’ın desteği olmadan, Sırp Cumhuriyeti savaş başlatamaz. Keza Hırvatistan’ın desteği olmadan, Bosnalı Hırvatlar da savaş başlatamaz. 1990’larda durum böyle değildi. Hırvatistan Bosna’nın bir bölümünü, Sırbistan bir bölümünü almak istiyordu. Şu anda istemiyor değiller ama yapamazlar. Ve Boşnaklar da zaten savaş başlatmayacaktır. Savaşın çıkması için en gerçek tehlikelerden biri, Sırp Cumhuriyeti’nin bağımsızlık için referandum düzenlemesi ve ayrılmaya karar vermesi olabilir. Savaşı başlatabilecek tek yol bu. Bu durum aynı zamanda Sırp Cumhuriyeti için intihar gibi bir şey olacaktır. Fakat Sırp Başkan Dodik gelecek sene yapılacak seçimleri kaybederse yolsuzluk nedeniyle cezaevine girebilir. Mevcut gücünü, Sırplara bağımsızlık için referandum vaadinde bulunarak muhafaza etmeye çalışıyor. Bu da kendini kurtarmak için referanduma gidebileceği anlamına geliyor. En önemli tehlike bu.

Yani Dodik kişisel sebeplerden dolayı mı Sırp milliyetçiliğini azdırıyor ve bu yolda referanduma gitmek istiyor?

Evet.

NATO YENİ BİR İÇ SAVAŞA İZİN VERMEZ

Bu durumun Sırplar için intihar gibi olacağını söylediniz. Neden?

NATO’nun böyle bir duruma izin vereceğini düşünmüyorum ama tabii ki dediğim gibi her şey olabilir. Sırpların böyle bir savaştan nasıl galip geleceklerini bilemiyorum. O nedenle Sırp bölgesinin sonu olur.

Bosna ordusunun yapısı nasıl?

Karışık bir yapıya sahip. Boşnak, Hırvat ve Sırplardan oluşan bir ordu var. Ancak ordunun bölünmesiyle karşı karşıya gelebilirler. Silahlara erişim kolay değil. Örneğin herhangi bir etnik grubun “kendi ordumuzu kuracağız” demesi söz konusu olamaz, buna izin verilmez. Zaten dışarıdan destek olmadığı sürece savaş mümkün değil. Küçük çapta çatışmalar olabilir ama savaşın olacağını sanmıyorum.

Bireysel silahlanma ya da savaşa hazırlık emareleri var mı?

Hayır.

Peki ordudaki çoklu etnik yapı aslında ordu içi bir çatışma dinamiğini barındırmıyor mu?

Her zaman böyle bir olasılık var ama NATO anında müdahale edecektir. Dayton Antlaşması’na göre Bosna’da her 8 ayda bir cumhurbaşkanı dönüşümlü olarak değişiyor. Sırp, Boşnak ya da Hırvat, hangi gruptan başkan koltukta oturuyorsa ordu da onun emrinde oluyor. Ancak bir karar verileceği zaman üç başkanın da izni olması gerekiyor. Ocak ayında Sırp Cumhuriyeti’nin kuruluş yıl dönümü kutlanıyor. Başkanlık konseyinin Sırp üyesi, ordudaki bir grup Sırp askerin kutlama törenine müzik yaparak katılım göstermesine yönelik talimat verdi. Ancak diğer iki konsey üyesine bunu sormadan yaptı ve NATO bu duruma çok sinirlendi. Antlaşmanın ihlâl edilemeyeceğini hatırlattı. NATO’nun ordunun bölünmesine izin vermeyeceğini de bu nedenlerle düşünüyoruz.

HER ŞEY AÇIKKEN NASIL İNKÂR OLABİLİYOR?

Srebrenitsa’da devasa bir toplu mezar var. 1990’lardaki savaşı neredeyse bütün dünya televizyonları o zaman yayınladılar. Herkesin gözü önünde yaşanmış ve Lahey’de kabul edilmiş savaş suçları var. Peki nasıl oluyor da Sırplar böyle bir hakikati inkâr edebiliyorlar?

Gerçeği kabul eder ve bununla yüzleşirseniz sonuçlarını da kabul etmeniz gerekir. Ama şunu da söyleyeyim ki, mahkemelere tanıklık etmek için giden, savaş suçlarını görmüş Sırp vatandaşların sayısı her geçen gün artıyor. Ancak aslında bu benim de kendime sıklıkla sorduğum bir soru: Her şey bu kadar açıkken nasıl inkar edebilirsin? Soykırımın varlığını kabul eden ve bundan utanç duyan Bosnalı Sırplar tabii ki var ama sesli bir şekilde konuşmuyorlar. Bu suskunluk utanç verici.

Sırpların önemli bir bölümü Lahey’den çıkan sonuçları kabul etmezken bazı Boşnaklar da tatminkâr bulmadı. Savaş suçlularının yargılanma sürecini takip etmiş bir gazeteci olarak, mahkemenin verdiği kararlar size ne anlattı?

Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi, Hollanda’nın Lahey kentinde 1993 yılında kuruldu. Ana amaçlardan biri uzlaşı sağlamak değil, savaş suçlarının üst düzey sorumlularını yargılamaktı. Bu açıdan da mahkemede verilen kararların başarılı olduğunu düşünüyorum. Uluslararası camia da neler olduğunu bildiği için suçluların mahkeme karşısına çıkarılmasını istiyordu. Ölenler ve savaş sırasında öldürülenler dışında iddianamede savaş suçu işlemekle suçlanan herkes yakalanarak yargıç karşısına çıkarıldı. Hakikatin kaynağı olduğu için çok önemli bir mahkemeydi. Her ne kadar Balkanlar’da yaşayan tüm taraflar Lahey’de çıkan kararları şu an inkar etse de 20-30 sene içinde kabul edecekler. Çocuklar okul kitaplarını okuyarak Balkanlar’da ne olduğunu öğrenebilecek.

LAHEY KARARLARI KİMSEYİ MEMNUN ETMEDİ AMA DOĞRUYDU

Mahkemedeki sürecin Boşnaklar açısından tatmin edici olduğu söylenebilir mi?

Bu güzel bir soru. Verilen ceza ne olursa olsun kurbanlara sorarsanız hiçbiri tatmin olduğunu söylemeyecektir. Neticede mahkeme kararları kimseye sevdiklerini geri getirmiyor. Ayrıca karşı tarafın da hiçbir şekilde tatmin olmadığı bir durum söz konusu. Bir Sırp asker ceza aldığında Sırplara sorsanız, “Batı’nın komplosu” der. Bir Boşnak ceza aldığında Boşnaklar, “Bu hiç adil değil. Biz kurbanız, suç işlemedik” diyor. Hırvatlar da aynı şekilde, “Hırvat karşıtı komplo var” der. Yani hiçbir taraf yargılamalardan dolayı mutlu olmadı. Bence Saraybosnalılar için en tatmin edici yargılama, Saraybosna’nın kuşatılmasından ve 10 bin kişinin ölümünden sorumlu olan Stanislav Galic’e verilen cezaydı. Galic, Lahey’de ömür boyu hapis cezasına çarptırılan çok az sayıda kişiden biri. Bana yargılamaların tatmin edici olup olamayacağını sorarsan, cevabım hayır. Ancak varılan sonuç en azından hakikati inşa edebilir.

Radovan Karadzic gibi karakterler ‘kasap’ olarak biliniyor. Fakat Sırp bölgesinde ‘kahraman’ olarak görülüyorlar. Bu kişilerin övülmesi yasak değil mi?

Ne yazık ki hayır. Bu da Bosna devletinin karmaşık yapısından kaynaklanıyor. Örneğin yakın zamanda Parlamento’ya soykırımın inkarının suç haline getirilmesini öneren bir tasarı sunuldu. Ancak Sırplar bu öneriyi reddetti. Bu yüzden de tasarı yasalaşmadı. Soykırımın inkârı da bu nedenle cezalandırılamıyor. Ceza mekanizması oluşması için üç etnik grubun da onay vermesi lazım. Bu da hiçbir zaman olmayacak.

GERÇEK BARIŞI DEĞİL SAVAŞIN YOKLUĞUNU YAŞIYORUZ

. .

Dolayısıyla savaş bitti ama barış olmadı diyebilir miyiz?

Evet, bu doğru. Bu gerçek barış değil, sadece savaşın yokluğunu yaşıyoruz. Bosnalılar da çoğunlukla böyle düşünüyor ve bu durum gerçekten çok üzücü.

Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasına sebep olan bir Sırp milliyetçisinin suikastiydi. Sırp milliyetçiliği ne talep eder?

Sırp Cumhuriyeti’nden mi yoksa Sırbistan’dan mı bahsettiğimize göre değişiyor ama her türlü çok uzun bir hikâye… “Büyük Sırbistan” ideolojisini eminim duymuşsunuzdur. 1990’ların başında Sırpların amacı “Büyük Sırbistan”ı kurmaktı.

Fakat Sovyetler'in dağılmasından sonra Boşnaklar bağımsız bir devlet kurmak istiyordu.

Evet, tabii ki. Sırplar, Hırvatistan ve Bosna’dan bir parça alarak tek bir ülke çatısı altında yaşamak istiyordu. O zaman Sırpların resmi hedeflerinden biri buydu. Hırvatistan ve Bosna’dan almak istedikleri bölümlerde etnik temizlik yapmak istiyorlardı. Böylece bütün Sırpların yaşadığı “Büyük Sırbistan” amaçlarına ulaşacaklardı. Bu hayallerinden hiçbir zaman vazgeçmeyeceklerini düşünüyorum. Şu anda Bosna devleti tam anlamıyla işlemiyor, birçok sıkıntı var. Sırp Cumhuriyeti’ndeki yönetim, Bosnalıların bıkmasını umuyor. Ben bile bazen, “bırakalım, ayrılsınlar” diyorum. Sırp Cumhuriyeti aslında zaman içinde savaş olmadan ayrılmayı umut ediyor ve bunu saklamıyorlar da. Dodik de bu isteklerini açıkça dile getiriyor: “Bosna sahte bir devlet ve suni bir yapılanma. Bu devlette işler yürümüyor, bağımsız olmalıyız” diyor. Bunları söylemek yasalara göre suç değil.

Pek çok yerde kilise ve camiyi yan yana görüyoruz. Bu, idealize edilebilecek bir fotoğraf. Gerçekte ise din bazlı bir ayrışma ciddi düzeyde mi?

Bosna’da Müslümanlar ve Hristiyanlar yüzyıllar boyunca beraber yaşadı. Saraybosna’da gördüğünüz cami ve kiliseler oldukça eski ama Srebrenitsa’da gördüğünüz camiler yeni. Savaş sırasında yıkılmışlardı. Sonrasında yeniden inşa edildiler. Bosna devleti, birbiriyle eşit üç toplumdan oluşuyor. Daha iyi politikacılar ve daha iyi bir siyaset izlenseydi, insanlar hiçbir sorun olmadan birlikte yaşayabilirdi. İkinci Dünya Savaşı’ndan 1990’lara kadar yaklaşık 40 sene boyunca sorun olmadan beraber yaşadılar da zaten. Bosna için tek çözüm, birlikte yaşamak. Bütün nefrete ve yaralara rağmen birlikte yaşamak durumundayız, çünkü başka seçeneğimiz yok.

Sırp milliyetçilerinin Bosna devletinden ayrılmak için öne sürdükleri argüman nedir?

Daha güvende olacaklarını düşünüyorlar. Sırp Cumhuriyeti’nin Boşnaklar tarafından ortadan kaldırılacağına ve haklarının ellerinden alınacağına dair asılsız bir korkuları var.

Boşnakların böyle bir gücü var mı peki?

Hayır, tabii ki yok ama Sırpların söylemi bu yönde.

Siyasetçiler olmasa dinsel ve etnik ayrışma yaşanmayacak mı diyorsunuz?

Arada tansiyon çıkabilir ama insanlar bu durumları daha kolay yatıştırabilir. Almanya’daki insanlar bize genelde şöyle söylüyor: “Çok şey bekliyorsunuz çünkü unutmak ve savaşın sonuçlarının üstesinden gelmek uzun zaman alıyor”. Dolayısıyla 20 sene sonunda insanların sorunsuz bir şekilde bir arada yaşamasını beklemenin doğru olmadığını en azından birkaç neslin geçmesi gerektiğini ifade ediyorlar.

Saraybosna’da şehrin ortasında bir çizgi çizilmiş durumda. Çizginin üzerinde “Kültürlerin Buluşma Noktası” yazıyor. Bu çizgi ne zaman çekildi?

Biz “çizgi” diyoruz ama çok da belirgin değil aslında. Osmanlılar Saraybosna’ya geldiğinde “eski şehir” diye anılan bölgeyi kurdu. Sonrasında Bosna, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun bir parçası haline geldiğinde onlar da eski şehrin bitişiğinde kendi alanlarını inşa ettiler. Bahsettiğiniz çizgi yakın zaman turistlere, “Burası eski şehir, burası Avusturya-Macaristan döneminden kalma” diye anlatmak için çizildi.

O çizginin üzerinde “Kültürlerin Buluşma Noktası” yazıyor.

Evet, biz genelde Saraybosna’ya böyle deriz çünkü. Sinagog var, cami var, Ortodoks kilisesi var…

Fakat benim gözlemlediğim, tam da kültürlerin birbirlerinden ayrıldığı çizgi orası.

Siz belki öyle görüyorsunuz ama biz o şekilde görmüyoruz. Saraybosna’da savaş zamanındaki kuşatma sırasında Boşnaklar çoğunluktaydı ve burada hiçbir kilise ya da sinagog yıkılmadı. Bu dini yapıların, kültürel miraslarının bir parçası olduğunu düşünüyorlardı. Neden yıksınlar ki?

BAZEN İHTİYACINIZ SADECE BİRKAÇ İYİ İNSAN

Siz gazetecisiniz ama aynı zamanda Adalet ve Uzlaşı Merkezi’nin (Center for Justice and Reconciliation) kurucususunuz. Böyle bir merkez kurmaya neden ihtiyaç duydunuz?

Mevcut durumdan memnun olmayınca toplumda ilerleme sağlanabilmesi adına bir şeyler yapma ihtiyacı hissediyorsunuz. Eğitimli, tecrübeli ve becerikli olan herkesin uzlaşı sürecine katkı sağlayabilmek için bir şeyler yapması gerektiğini düşünüyorum. Bu katkıların da Bosna’nın yeniden birleşik bir devlet olmasına yardımcı olacağını umuyorum. Şimdi olmasa da belki 20-30 sene içinde olur diye umuyorum.

Merkezin faaliyetleri neler?

Gençlerle çalışıyoruz çünkü bu bölünmüşlük nedeniyle en çok onların acı çektiğini biliyoruz. Sırp gençler savaşta ne olduğunu bilmiyor. Federasyon’da yaşayan Boşnak ya da Hırvat gençler de Sırp bölgesinde kurbanların olduğunu bilmiyor. Belgeseller hazırlıyoruz. Boşnaklara yardım eden Sırplar ya da tam tersi gibi pozitif insan hikâyelerini gençler arasında yaymaya çalışıyoruz. Gençlere böylece savaşta ne olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Üç ayrı etnik gruptan gençleri bir araya getiren ve birbirleriyle tanışmalarını sağlayan etkinlikler düzenliyoruz.

En çok etkilendiğiniz hikâyelerden bir tanesini anlatabilir misiniz?

“Makedonyalı” adlı bir belgesel film çektik. Savaş zamanında annesi ile ailesinden başka kişilerin de öldürüldüğü Boşnak bir komutan var. “Makedonyalı” lakaplı komutan, haberi aldığında tabii ki yıkılmış. Emrinde bir grup Boşnak askeri ile Sırp bir köyü kuşatıyor. Boşnak askerler sivilleri öldürmek isteyince “Makedonyalı” buna izin vermiyor. “Annemi ve akrabalarımı Sırplar öldürdü ve bu bir savaş suçuydu. Ben böyle bir suç işlemek istemiyorum ve sizin işlemenize de izin vermeyeceğim” diyor. Böylece Sırp sivillerin hayatlarını kurtarıyor. Yaklaşık iki sene önce hâlâ hayatta olan tanıklarla röportajlar yaptık. Sırp köylülerinin gözünde “Makedonyalı” kahraman olarak anılıyor. o “Bizi Tanrı ve o Boşnak komutan kurtardı” diyorlardı. Bunun gibi, en kötü zamanlarda bile insan kalabilen ve suç işlemeyen insanların hikâyeleri uzlaşma sürecine katkı sağlıyor.

Bir tane daha böyle hikâye var: Savaş sonrası Hersek’teki bir Sırp köyüne dönen bir imam, köyde yıkılan camiyi yeniden inşa etmek istemiş. Bu süreçte müftüye yardım eden iki Sırp köylü olmuş ve o camiyi beraber yapmışlar. Başta diğer Sırp köylüler imamı istememiş ama iki Sırp köylüsü imamı her zaman korumuş. Ve şu an o imam hiçbir sorun olmadan Sırp köylülerle beraber yaşıyor. Bazen ortaya iyi bir sonuç çıkması için ihtiyacınız olan sadece birkaç iyi insan.

Fotoğraflar: Sertaç Kayar


İrfan Aktan Kimdir?

Gazeteciliğe 2000 yılında Bianet’te başladı. Sırasıyla Express, BirGün, Nokta, Yeni Aktüel, Newsweek Türkiye, Birikim, Radikal ve birdirbir.org ile zete.com web sitelerinde muhabirlik, editörlük veya yazarlık yaptı. Bir süre İMC TV Ankara Temsilciliği’ni yürüttü. "Nazê/Bir Göçüş Öyküsü" ile "Zehir ve Panzehir: Kürt Sorunu" isimli kitapların yazarı. Halen Express, Al Monitor ve Duvar'da yazıyor.