Ey AK Partili! Hayal ettiğin toplum bu muydu?
Cinsel şiddet failleri kadar kıymeti yok mahkeme kararlarına göre “adalet” nezdinde, cinsel şiddet gören çocukların, gençlerin, kadınların. Sadece suçun kurbanları değil üstelik, suç kurbanlarının hakkını arayanların, insan hakları savunucularının toplumda serbestçe dolaşması, tecavüzcülerin aramızda olmasından daha tehlikeli görülüyor olmalı.
Büyükada baskını, sonrasında gelişen gözaltılar, tutuklamalar, serbest bırakıp hemen arkasından yeniden tutuklamalar, olayın hukuki ve siyasi boyutunu aşan gelişmelere gebe. Sadece Büyükada tutuklamaları yok üstelik bu ülkede. Cezaevleri doldu taştı tutuklularla. Hükümlülerle değil. Tutuklularla. Tutuklama artık cezalandırma yöntemi. Çocuk istismarcıları müstesna ama...
Daha önce de yazdığım gibi 14 yaşındaki kız çocuğuna nitelikli cinsel istismar suçunu itiraf da etmiş oldukları halde iki hasta bakıcı, tutuklu değil hâlâ. Üstelik son iki duruşmaya gelmeyerek, tutuksuzluk ve cezasızlık hallerini aylardır uzatabiliyorlar. İstismarcıların keyfince kararın gecikmesi, duyguları ve topluma güveninin yok olması gibi çocuğun içinde bulunduğu zor şartlar da kimsenin umurunda değil. Cinsel suç mağdurlarının mahkemelerde cinsel suç failleri kadar değeri yok. Bunu bir kere daha Diyarbakır’dan gelen kararla anlamış olduk. 17 yaşındaki gencecik kurbanın geleceği değil failin geleceği düşünülerek cezada indirimle çıktı karar. Cinsel şiddet failleri kadar kıymeti yok mahkeme kararlarına göre “adalet” nezdinde, cinsel şiddet gören çocukların, gençlerin, kadınların. Sadece suçun kurbanları değil üstelik, suç kurbanlarının hakkını arayanların, insan hakları savunucularının toplumda serbestçe dolaşması, tecavüzcülerin aramızda olmasından daha tehlikeli görülüyor olmalı.
Yetkili makamlarca hazırlanmış iddianame vs. yok ama gazete manşetlerindeki mesnetsiz iddialarla bürokrasi kilitlenmiş halde. Yargı bürokrasisi, gazete köşelerinden, manşetlerinden fışkıran baskılarla hukukun gereğini icra edemez hale getiriliyor. İktidar çevrelerinin ağzını bıçak açmıyor. Birkaç medya tetikçisinin kalemşorluğuyla iktidarın, partisinin, yargı mekanizmasının esir alınışı karşısında çaresiz hisseden AK Partili pek çok. Neyse ki olaydan yaklaşık bir buçuk ay sonra camiaya ve iktidara yakın iki ismin, Yıldıray Oğur ve Nagehan Alçı’nın yazılarıyla minik bir kıpırtı başladı, iktidar çevrelerinde. Bırakalım okumayı, adını duymaya tahammül edemedikleri gazetelerin ve yazarların değil buldukları, tanıdıkları, güvendikleri gazeteci ve yazarların, tetikçi manşetlerin çarpıtmalarını ifşa edişi etkili oldu, AK Parti tabanında. Yargının kararlarını etkilemeye yetmesi pek düşünülemez tabii bu kıpırtıların. Ancak zaten hak savunucularının tutukluluk hali gibi Büyükada baskınının da hukuktan önce siyasetin konusu olduğu herkesin malumu. Bu nedenle hükümeti, AK Parti yöneticilerini, Cumhurbaşkanı ve yakın çevresini harekete geçirecek adımlara ihtiyaç var. Gecikmiş olsa da iktidara yakın sivil toplumun ve yazarların artık kalemşorları bırakıp kendi vicdanlarını seslendirme zamanı.
Suskunluğun getirdiği vicdan yükü çok ağır. Benim bildiğim AK Parti tabanının aklı ve gönlü bu sıkleti çekmez. Çekmezdi. Bildiğim ama çok uzun zamandır artık tanıyamaz olduğum bu toplumsal kesim, üzerindeki ölü toprağından silkinmeli. Aksi yazının başında işaret ettiğim tehlikelerle yüzleşmeye götürür. Ya bugün haksızlıklarla yüzleşilir ya da taşınan vicdan yükünün ağırlığı altında hep birlikte eziliriz. Hiçbir darbe ve terör eyleminin yapamayacağı tahribatı, vicdanların susturulması yapar. Kişilerde yaygın olarak görülen duygusal çökkünlük halinin topluma yansımasından daha büyük tehlike de zor bulunur.