YAZARLAR

Brezilya'nın 'Model Sol'u ölürken

Darbe denemesinden sonra Chavez’in sola savrulması gibi, bu Brezilya darbesi ve halkı Lula’yı, kendi rüzgarında, işçilerin omuzundaki eski günlerine sürükleyemez mi? Reenkarnasyona inanır mısınız?

Diktatörlüğe karşı direnen bir sendika lideriydi Lula. Belgeselinde seyrettiğim o sahneyi hiç unutmuyordum. Askeri cunta Lula’nın konuşmasını yasaklamıştı ama onbinlerce insan toplanmıştı. Askerler çevirmişti her yeri. Ses tesisatını filan da alıp götürmüşlerdi. Bayrakları sökmüşlerdi. Bir stadyum vardı ve en az 4-5 stadyum insan. Bir kişi Lula’yı sırtına aldı. Binlerce insanın ortasında. Kollarını kaldırıyordu Lula. Öndekiler, onu görebilenler sustular. "Yoldaşlar!" diye bağırdı Lula. "Beni duyanlar arkasındakilere söylesinler. Faşist cunta bizi engelleyemez." Onu duyanlar dönüp arkadakilere bağırdılar bunu. "Faşist cunta bizi engelleyemez." Onlar daha arkadakilere... Dalga dalga yayıldı ses, binlerce insan arasında. Çember, çember büyüyordu. Okyanusta kelebek etkisiydi.

Brezilya’da ilk seçimi kazandığında Lula başkan oldu ama Kongre ve Senato'da sağ çoğunluk vardı. Bunun manası Lula’nın ilk dönemde çok fazla bir şey yapamamasıydı ya da bu en azından haklı bir gerekçeydi büyük bir değişiklik olmamasının. İkinci Lula döneminde ise Kongre’de sol ittifak çoğunluktu ama Senato'da hâlâ sağ hakimdi. Brezilya anayasasına göre zaten iki kereden fazla seçilemiyordu. O da yerine eski şehir gerillası Dilma Rousseff'i önerdi. Bir sonraki seçimde Brezilya'nın yeni başkanı artık Dilma'ydı.

Fakat İşçi Partisi Brezilya'da hiç tek başına iktidara gelmiş değildi. Sürekli olarak 'birlik olalım'ın bir paradoksu vardı. Biz de hiç olunmadığından bu paradoksa varamamıştık bile. Lula, ilk kazandığı seçime girerken 13 partiyle ittifak yapmıştı. Kendi partisi ise yaklaşık 40 farklı gruptan oluşuyordu bu arada. Böyle parçalı bir siyasi ittifaklar yapısında, her şey ılımlılar üzerinden gidecekti, hep öyle olur zaten. Bu, sağ kanada sürekli taviz vermek anlamına geliyordu, yani, işleri finans kapital yürütür, demekti bu da. Lula hükümetleri, kendi ittifak yapısının çatırdamaması için hep "Sıfır Açlık" programı gibi aslında finans kapitale dokunmayacak işler yapacaktı. Yani, ortada kuyu vardı, sürekli yanından geçiyordu.

Brezilya'daki temel sorun, bu anlamda, bir yandan neoliberal politikaları sürdürürken, diğer yandan "katılımcı bütçe", "yurttaşlık maaşı" vs. gibi projeleri uygulamaya koymaya çalışmanın garabetiydi. Bunun adını David Harvey koymuştu zamanında: "Mülksüzleştirme yoluyla birikim. Gelinen noktada, Brezilya bütünüyle satılmaya başlandı. Bir işgal fabrikasında bir işçi lideri anlatıyordu bana 'Sömürgeciler ülkeyi soymak için tren yolu yapıyorlardı, şimdikiler tren yollarını satıyorlar' " diyordu.

İşçi Partisi hükümetlerinin günahları çok. Amazon Ormanlarını bir yağmadan farksız biçimde sattılar. İnsanları doyurabilecek kadar çok olan verimli tarlalara biyo-yakıt ürünleri ekildi; GDO'lu ürünler her yanı sardı. Eh tabii ki "ekonomi iyi gidiyor"du, IMF'ye olan borçlar ödeniyordu bu arada, daha ne olsundu, Brezilya bir model ülke oluvermişti. Sömürgeciler model ülkeleri çok severler.

Bu arada Brezilya siyasetinde İşçi Partisi'nin adayının orada yerleşik finans kapitalin adaylarının karşısına çıkması da Brezilya'nın kirli siyasetinde, ancak ülkenin petrol şirketi Petrobras'tan İşçi Partisi'ne para aktarmakla söz konusu oluyordu. Savaş her iki tarafa bulaşır, seçimde öyle. Herkes bu kirli çarkın farkındaydı tabii, en çok finans kapital, ne de olsa kendisi kurmuştu. Gün geldi, "model" Lula "pis solcu"dan sayılmaya başlandı, finans kapitalin Lula'nın, Dilma'nın ve İşçi Partisi'nin ipini çekmek için gerekçesi belliydi: Yolsuzluk!

Venezuella'nın üç nesil gerilla komutanı Douglas Bravo bir yandan kahve yapıyor bir yandan bize anlatıyordu: 1968'de Mao Zedung’u Fransa Kültür Bakanı Malraux ziyaret eder. André Malraux, İspanya İç Savaşı'nda da bir gerillaydı aynı zamanda eskiden, önemli bir entelektüeldi Fransa’da. Malraux der ki “Başkan Mao siz çok mutlu olmalısınız. Çünkü sizin kültür devrimi projesi bütün Çin’de yaşama geçti. Yakın zamanda eğer Fransa’yı ziyaret ederseniz milyonlarca benzerini göreceksiniz.” Çünkü bu proje Malraux’nun çok hoşuna gider. Mao cevap verir direkt olarak “Bay elçi, Bay Bakan Malraux, siz bunu resmi olarak düşünüyorsunuz. Eğer bunu Komünist Parti başkanı da düşünse, bakanlık olarak da düşünse, ordu da düşünse yine de yapılan burjuva ideolojisinden başka bir şey olmaz".

Şimdi Lula yeniden aday, yolsuzluktan 9 yıldır onaylanmayan bir hüküm var sırtında. Hüküm tabii ki siyasi. Son yıllarda iktidarların moda aparatı hakimler ile kurdukları bir hakimiyet biçimi bu. Sekiz yıllık Brezilya’ya başkanlık yapan birisinin 750.000 dolarlık bir evi nasıl aldığına dair bir hüküm bu ve ev dışında kanıt yok pek ve öyle büyük yolsuzluk rakamlarına alışmışız ki biz bir belediye başkanı alsa böyle daireyi kimse sormaz bile. Şimdi Brezilya halkı yine ikili, muhtemel kör yolda. Ya açık faşist bir finans kapital hükümeti ya da kerhen de olsa halkçı uygulamalarıyla Lula.

Fakat eğer iyimserliğimiz tutarsa, darbe denemesinden sonra Chavez’in sola savrulması gibi, bu Brezilya darbesi ve halkı Lula’yı, kendi rüzgarında, işçilerin omuzundaki eski günlerine sürükleyemez mi?

Reenkarnasyona inanır mısınız?


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...