Onlar niye şikâyet etmiyor?
Kahve fincanından gelecek okuyan milletin bir ferdinin, çaydan felsefe yapmasını ve aydınlanma ummasını anlayışla karşıladım. Yanlışa top yekün itiraz etmemenin, o yanlışı daha az yanlış yapmayacağını göstermesine ise saygı duydum...
Ellisinde, işinde gücünde, çay sever biri. Sevmeyi bırak, çayyaş! Motor tutkusu palazlanan akranlarınının aksine onun tutkusu traktör. Traktör videoları izlemeyi, paylaşmayı seviyor. Bekâr. Tek kusuru, sesinin ayarı yok. Finlandiya eğitim sistemini, ses aygıtlarına ve akustik desteğe ihtiyaç duymadan, üç yüz kişilik salonda en arkadakilere rahatlıkla anlatır.
Niye hâlâ bekâr kaldığıysa kimilerine göre saç ektirmemesine; diğer çayyaş dostlarımıza göreyse, giyim kuşamda dede stilinden taviz vermemesiyle alâkalı. Belki de ayarsız sesinden. Doğum gününde biri buna köstekli saat aldı. Saate Rolex muamelesi yapıyor.
Son günlerde bir mağduriyeti var. Konu o kadar tanıdık, o kadar yaygın ki dinlesen kanın kaynar, 'kardeşiim!' deyip bağrına basarsın onu. Hele hele, mağduriyetin yaygınlığını, mağdurlarla kardeşlik için gerek şart görenlerin bağrı nasır bağlar!
Dört beş arkadaş sözüm ona ‘ciks’ bir mekâna gidiyor bunlar. Bardak çayın fiyatı, küçük sarı paket çayla aynı. Ancak, sebebi belli değil bu ebesinin birim sistemi fiyat politikasının.
İlk gelen çaylar buz gibi. İkinci kez aynı…
Çağırıyor garsonu, çayları değiştirmesini istiyor. Garson, pişkin pişkin:
'Yan masaya da aynını verdik, onlar niye şikâyet etmiyor?’ diyerek bizimkinin yaşam tecrübesini, o gece satılan tüm çayların ederi kadar zenginleştiriyor.
Günlerdir garsonun cevabını düşünüyor hassas ruh. Kendini işe güce veremiyor. Biri 'Finlandiya' diyor, boş boş bakıyor... 'Traktör fuarı varmış' diyorlar, başını öne eğip iki elinin avuç içini keline kapatıyor... 'Abi çay?' diyorlar, tövbeyi nasuhla vaz geçmiş gibi. Sevenleri tedirgin.
İş yerinde arkadaşları bunun dalıp dalıp gitmesine, arada bir gözünün tekini kısarak al ver yapmasına, durup durup, çene hizasına getirdiği sağ elinin avucunu yukarı doğru açarak, ‘Allah Allah?’ demesine anlam veremiyorlar.
Ortak akıl, bizimkinin en geç gelecek yaza artık evlenmesi gerektiğinde karar kılmış. Konuşulanları duyup duymadığı belli değil. Kafasında garsonun sözü:
‘Yan masaya da aynını verdik, onlar niye...'
Sonunda, garsonun demek istediğini birkaç seçeneğe indirmeyi başardı:
Bir: Kimse şikâyet etmiyorsa sen de şikâyet etme!
İki: Biz prensip olarak iyi hizmet vermiyoruz. Zaten insan da sevmiyoruz. Prensip!... Esas amaç, sen ve senin gibilerin buraya gelip telefonlarından konum bildirmeleri. 'Çay bahane, konum şahane!' durumları.
Üç: Mal mısınız kardeşim? Bir çaya vereceğin bunca parayla birikim yap ve yaza kısmetse evlen ya da saç ektir!
Dört: Bakma böyle üniformalı, havalı servis yaptığıma, ne sigorta var ne de adam gibi maaş. İntikamımı böyle alıyorum mal sahibinden.
Kahve fincanından gelecek okuyan milletin bir ferdinin, çaydan felsefe yapmasını ve aydınlanma ummasını anlayışla karşıladım. Yanlışa top yekün itiraz etmemenin, o yanlışı daha az yanlış yapmayacağını göstermesine ise saygı duydum. Ama acımadan gerçeği yüzüne haykırdım:
‘Paranla rezil olmuşsun dostum. Zıkkım, bazen bir sunum şeklidir ve yine o ‘zıkkım’ bir yol olsa, VIP giden buluruz!’