Bizim kahraman savcımız
Bugün hukuksuzluklardan şikayet etme hakkına sahip olabilmek için bile olsa Sacit Kayasu anılmalı. Darbenin yargılanması ihtimalini hediye etti ülkeye. O tarihten sonra demokratik hukuk devleti özlemiyle kavrulanlar o ihtimale tutundu ama sessiz kaldı.
Üzerimize balyoz gibi inen darbeyle hala yüzleşmedik. Hala o darbenin oluşturduğu zihin Evren’i şekillendiriyor yaşamımızı. Evet 12 Eylül darbesinin 37. yıldönümü de geçti. Sacit Kayasu’yu rahmetle yad etmeden geçip gitmesine gönlüm razı değil. Kitabına verdiği isimle 10. Köyün Savcısı’nı anmadan darbe yıldönümü geçirmek olmaz. “Bizim de bir kahraman savcımız olduğunu ve kolektif tepkisizliğimiz yüzünden bu dünyadan sessizce göçtüğünü unutmayalım.” Ölümünün ardından Onur Bakıner'in verdiği isimle o “bizim kahraman savcımız. “Kayasu, benzerlerini İtalya’da, İspanya’da, Yunanistan’da, Guatemala’da görüp de özendiğimiz cesur ve yaratıcı savcılardan biriydi.”
2000 yılında mahkemeye sunduğu ret edilen iddianamesiyle basından tanıdığım anda gönlüme taht kurmuş bir kişi, Sacit Kayasu. Ret edilmiş iddianamesiyle, darbenin zamanaşımını yirmi yıldan otuz yıla çıkardı. Meslekten ihraç edildi. Hapis cezasıyla yargılandı. Yetkilerini kötüye kullanmakla yargılandı. Sacit Kayasu, darbecileri yargılamaya niyet ettiği için bir savcı olarak yetkilerini kötüye kullanmakla itham edilmekle hukuk tarihine geçti. Hala bir hukuk kaldıysa…
Bugün hukuksuzluklardan şikayet etme hakkına sahip olabilmek için bile olsa Sacit Kayasu anılmalı. Darbenin yargılanması ihtimalini hediye etti ülkeye. O tarihten sonra demokratik hukuk devleti özlemiyle kavrulanlar o ihtimale tutundu ama sessiz kaldı. Kolektif tepkiye, geniş kesimlerin ortaklaşmasıyla oluşan hukuk mücadelesine dönüşmedi. İktidarıyla, muhalefetiyle Meclis de Meclis dışı siyasi partiler ve sivil örgütler de büyük oranda yalnız bıraktı. Darbecilerin yargılanmasını çok isteyen hatta temel hedef haline getirmiş sol örgütler de sağ örgütler de uzak durdu. Yaratıcı zekasıyla darbe mevzuatı, kanunları ve anayasasında bulduğu boşluktan yararlanarak iddianame hazırlamış savcının yanında durmadı kimse. İddianameyi hukuk açısından tartışarak, eleştirmek niyetiyle bile konuyu gündemde tutacak cesaret yoktu. Bir başka darbenin günleriydi. AKP’li yıllarda hukuk savaşını sürdürüp AİHM’den 'görevine iade' kararı çıktığı zaman hükümet çevreleri bile desteklemedi. Onların derdi bir önceki darbe değildi sanki. Bir başka darbeyle uğraşmak, öncekini meşrulaştırmayı gerektirirmiş gibi. Siyasi taraflardan her hangi birinin “bendesi” denilemeyen Kayasu’ya mesafeli kaldı, tüm siyasi taraflar. Kimsenin derdi hukuk olmadığı için arkasında, yanında siyasi destek oluşmadı.
Neyse ki 24 Kasım 2014’de vefat ettiği zaman Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hakkında “suçlu” hükmünü vermişti. Gerçi, röportajlarında, yazılarında, kitaplarında dile getirdiği risklerin hepsi de gerçekleşti. Uzun yargılama ve uzun temyiz süreçleri dikkate alınarak, dava açılmakta acele edilmesi gerektiğini belirtmişti hep. Öngördüğü gibi uzun süren temyiz süreci sonunda Yargıtay 16. Daire, darbecilerin ölümü nedeniyle davanın düşmesine karar verdi. Zira savcımızdan yaklaşık beş ay sonra 10 Nisanda Evren ve yedi ay sonra da 29 Temmuzda Şahinkaya ölmüştü.
Layıkıyla yargılayamadığımız gibi ölümleri nedeniyle davanın düşmesi, darbenin cezasız kalmasına yol açtı. İlginçtir 30 yılı tükettikten bir ay sonra gelen bu Yargıtay kararı, darbenin cezasız kalmasını “suçu teşvik edici” bulduğunu da belirtti. Kararın gerekçesinde yer alan ibretlik cümleler perhiz ve turşu deyimini çağrıştırır nitelikte: "Darbe suçunu yaptırımsız bırakmak cezanın önleyiciliğini etkisiz kılar…Davayı ve cezayı düşüren sebepler suçun varlığına etkili değildirler. Yani bunlar işlenen fiili suç olmaktan çıkarmazlar."
Nitekim darbe döneminin asker ve sivil olarak toplam 610 kamu görevlisi hakkındaki suç duyurusuna da Ekim 2016 da “Somut olayda suç tarihleri 2 Ocak 1980 ve 12 Eylül 1980 tarihleridir. Bu tarihten itibaren asli ve fevkalade zaman aşımı süresinin geçtiği sabittir" şeklindeki Yargıtay kararına atıfla, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca takipsizlik kararı verilmişti.
Darbeler iç içe geçmiş halde ama siyasi pozisyonlar hep onları teker teker ayırıp, hangisinin yanında olunacağına göre belirleniyor. 28 Şubat günlerinde 12 Eylülün zaman aşımı uzatıldı kahraman savcımız tarafından. 28 Şubatın sahipleri gibi mağdurları da destek olmadı bu eski darbenin yargılanması ihtimaline. Sonraki yıllarda darbe yargılandı ama temyiz süreci 15 Temmuz darbe günlerine dek uzadı. 15 Temmuz darbe günlerinde cezasız bırakıldı 12 Eylülcüler, ikisi ölüm kalanları zaman aşımı gerekçesiyle. Hukuku darp eden darbeciler cezasız kaldığından hep hukuksuzluk hüküm ferma…
Hala demokratik hukuk devleti hülyamız kaf dağının ardında. “Kollektif tepkisizlik” ve siyasi yandaşlıkla malul olduğumuz sürece bu durumun değişesi de yok.