Cumhuriyet'in tosladığı mahkeme duvarı
Silivri’de savunmayla, mahkeme heyeti karşılıklı Türkçe konuşmalarına rağmen anlaşacak dili (yine) bulamadı. Bizler de karşı tarafa bağırıyoruz, sesleniyoruz, özenle seçtiğimiz sözcüklerimizle ikna etmeye çalışıyoruz, anlatamıyoruz. Başını okşamaya kıyamayacağınız altınsaçlı bir çocuk gibi boğuyorlar özgürlüğü. Yaşama sevincini, hukuk devletini, demokrasiyi...
Silivri Cezaevi’nden tahliye çıkmadı. Evet, mahkeme demedim cezaevi dedim. Hatta ceza infaz kurumu demeliydim. Emre İper, Kadri Gürsel, Murat Sabuncu, Akın Atalay, Ahmet Şık - Cumhuriyet Beşleri. Neredeyse bir yıl olacak, tutuklular. Ortada ne suç var, ne dava. Ortada bir ortaoyunu oynanıyor. Ama eğlenceli değil acıklı.
Rastgele seçeceğiniz hukuk fakültesi birinci sınıf öğrencilerine savcının iddianamesini okutun. Sonra dün Silivri’de müdafi avukatların yaptıkları yetkin savunmaları dinletin. Sonra da verilen “ara” kararı okutun. Dönüp kahkahalarla gülerler. Yok, belki kellelerini avuçlarının arasına alıp acı acı ağlarlar. Fakülteden kaydını sildirecek radikaller de çıkabilir hatta aralarında.
Merhum peder bazı insanlara “mahkeme duvarı gibi suratı var” derdi. Bazen aynı anlamda “mezartaşı gibi” benzetmesini kullandığı da olurdu. Salonda otururken sık sık bunu hatırladım. Tanıklıklar, kanıt diye dosyaya giren saçmalıkların çürütülmesi hep beyhude. Şutu çekiyorsunuz, karşı duvardan geri geliyor. Hiç yoktan duvardan bir ses gelir, burada o da gelmiyor.
Silivri’de savunmayla, mahkeme heyeti karşılıklı Türkçe konuşmalarına rağmen anlaşacak dili (yine) bulamadı. Bizler de karşı tarafa bağırıyoruz, sesleniyoruz, özenle seçtiğimiz sözcüklerimizle ikna etmeye çalışıyoruz, anlatamıyoruz. Başını okşamaya kıyamayacağınız altınsaçlı bir çocuk gibi boğuyorlar özgürlüğü. Yaşama sevincini,
hukuk devletini, demokrasiyi. Ve işin korkuncu, pişkin pişkin sırıtarak işliyorlar bu cinayeti.
Cumhuriyet Davası yüzde yüz siyasi bir dava. Savunma adına ilk söz alan İstanbul Barosu Başkanı Durakoğlu yaptığı kısa ve özlü girizgahta, “salonda ve dışarıda bu kadar insan varsa bunun bir nedeni olmalı” derken bu gerçeği vurguluyordu. Avukat İkiz ise veciz sözlerini Camus’nün varoluşçu Sisifos söylencesi yorumuna bağlayarak bitirdi. Heyet Reisi de “Sisifos’u dinledik ama Ikarus’u da unutmamak lazım” diye kriptik bir yanıt vererek oturumu tatil etti. Düşündürücü.
Özetle Ikarus, Girit Adası’nda kapatıldığı labirentten, babası Dedalus’un balmumuna tutturduğu tüylerden imal ettiği görkemli kanatlarını çırparak kaçar. Özgürlüğün tadı başını döndürür, babasının temkinli olma uyarısını kulakardı ettiğinden güneşe yaklaşır ve kanatları eriyince Ege Denizi’ne düşerek ölür. Sayın Yargıç acaba
özgürlüğün sınırları vardır mı demek istedi, yoksa tepemizde etrafımıza labirent ören ceberrut bir Girit Kralı Minos var uyarısı mı yapmak istedi?
Cumhuriyet Beşleri’nin hepsinin aile fertleri onlarla gurur duyuyor biliyorum. Hepsi ülkemizin tüm demokratlarına esin kaynağı oldular, tarihe geçtiler bile. Mesela sabah otobüste karşılaşıp, Çağlayan’dan aşinalığımla tüm gün ahbaplık ettiğim bir ağabeyimizden biliyorum. O, “Ahmet Şık için, bu çocuğu yalnız bırakmamak için buradayım” diyordu. Geceyarısı mahkemeden ayrılırken de aynı ağabeyi sanık eşlerini kendiliğinden bir davranışla “umudu yitirmek yok” diye teselli ederken gördüm.
Belki merak eden olur sabah altıda otobüse binip, geceyarısından sonra yine otobüsle eve dönmeye değdi mi diye? Sadece sevgili arkadaşım Kadri’ye el sallayabilmek, benim ona soracağım yerde, onun bana iki elinin başparmakları havada, güler yüzüyle uzaktan “her şey yolunda mı” diye işaret ettiğini görebilmek için bile değerdi, değdi.
Öyleyse sevgili okuyucu, sana acizane çağrımdır. Gel 25 Eylül Pazartesi günü birkaç saatini ayır kentin göbeğindeki Çağlayan’da sen de ol. Gel sen de iyiliğe, doğruluğa, ortak geleceğe omuz ver. Gel hem bak (kendimi söylemiyorum) ne kadar güzel insanlarla tanışacaksın. Umudunu, cesaretini büyütecek, omuz omuza değmenin hazzını tadacaksın.
Ayrıca sesimi duyurabiliyor muyum, üzerime vazife midir bilmiyorum. Yine de buradan sesleneceğim: Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet duruşması 25 Eylül Pazartesi günü Çağlayan’da. Lütfen bunu programınıza alınız. Bu davada boğazlanan bilemediniz ellibin satan bir gazete değildir. Bu davada kendi ülkemizde eşit anayasal
yurttaşlar olarak insanca yaşama hakkımız mezara gömülmektedir. Anamuhalefetin lideri olarak bizzat sizin o gün mahkeme salonunda hazır bulunmanız önemlidir.
*Hem CHP İstanbul İl Örgütü’ne, hem İstanbul Barosu’na kamuya Kadıköy-Silivri-Kadıköy ücretsiz ulaşım olanağı sundukları için teşekkür ederim. Birini gidişte, diğerini dönüşte kullandım.
Aydın Selcen Kimdir?
1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.
Kürt yurttaşların derdine Diyarbakır'dan bir bakış 06 Ekim 2021
Soçi'nin ardından dış politikada dağınıklık sürüyor 03 Ekim 2021
Almanya seçimlerinden bize bakan sonuçlar 29 Eylül 2021
Erdoğan'ın görkemli New York seferi 26 Eylül 2021 YAZARIN TÜM YAZILARI