En Avrupalısı Beşiktaş
Beşiktaş'ın Avrupa'da başarılı olması, ligin kalitesinin ötesine geçen bir anlayışla futbol oynama isteğinde yatıyor. Başakşehir ve Konya lig vasatını aşamayınca bu kulvarda tökezlediler.
Şampiyonlar Ligi, futbolda Dünya Kupası'ndan daha “değerli” bir hale geldi. Birçok futbol takipçisi ve otoritesi için futbolun en iyi icra edildiği platform burası. Bu görüşe katılmamak mümkün değil. Çünkü bir milli takım kadrosu oluştururken yaşadığınız kısıtlama bu alanda yok. Hatta daha önce sadece konsol oyunlarında görebileceğimiz fanteziler bile gerçeğe dönüşmeye başladı: Neymar ve M'Bappé transferleri gibi.
Bu bağlamda ülkedeki en Avrupalı takımın Beşiktaş olduğu açık. Slaven Biliç'le başlayan ve Şenol Güneş'le sürdürülen Avrupa'da artık mart aylarını görme halinin üstüne, son Porto galibiyetinde oynanan oyun bunu açıkça gösterdi. Beşiktaş rakibi ile kendi klasmanında mücadele etti; hatta daha ötesini yaptı.
TESADÜFİ BİR GALİBİYET DEĞİL
Yakın dönemde deplasmanda alınan Manchester United ya da Mourinho'lu Chelsae'yi yine İngiltere'de mağlup ettiği maçlar gibi değildi bu karşılaşma Beşiktaş için. O maçlarda United, grubun son maçı olması nedeniyle yedek bir kadroyla sahada yer almış; Chelsea maçında ise Beşiktaş kaleci Cordoba'nın asistini gole çeviren Sergen'in iki gol atması dışında maçta pek fazla görünememişti. Ama Porto maçının çoğunda oyununu sahada gösterdi; mühim olan, değerli olan da buydu.
Rakip Porto, endüstriyel oyuna dönüşen futbolun en başarılı aktörlerinden biri. Futbolcu ihracı konusunda bir-iki sezondur sükseli işler yapamasalar da bu konunun erbabı; öyle bir kulüp ki, özellikle Mourinho ile beraber teknik direktör bile ihraç eden bir yapı. Porto şarabından daha ünlü olan bu takımı evinde yenmek kolay bir hadise değil. Umalım ki, devamı, hem de sadece Beşiktaş'tan değil, gelsin.
Alınan galibiyet kadar güzel bir şey de Şenol Güneş'in maç sonrası kurduğu şu cümleler: "Bir parantezle şunu söyleyeyim; oyun başından sonuna kadar destek olan Porto taraftarlarını tebrik ediyorum. Maç sonunda da takımlarına destek olduklarını gördüm. Bu da bizi mutlu ediyor. Umarım ki tüm takımlar böyle olur. Biz bunları zaman zaman görmüyoruz. Kendi sahasında kaybeden takıma sahip çıkmak çok önemli. (...) Bu ligin ayrı bir heyecanı var. Dolayısıyla o duygu, o konsantrasyon üst seviyede oluyor. Bütün oyuncular da buna ayak uydurmaya çalıştılar. Şampiyonlar Ligi'nin müziği, seyircinin olağanüstü heyecanı, coşkusu, rakibin kaliteli oyuncuları olması futbolu güzelleştirdi. Sadece biz yapmadık, birlikte yaptık; maçı güzelleştirdik."
AVRUPA LİGİ'NDE YEREL LİGİN KADAR VARSIN
Avrupa Ligi, Şampiyonlar Ligi'nin gölgesinde kalması nedeniyle pek ciddiye alınmaz. Ama bu lig bize önemli bir şey gösterir: Ülke liglerinin seviyesi. Şampiyonlar Ligi'ne katılma hakkı elde eden bir kulüp, elde edeceği muazzam gelirle peşinen hamlelerini yapıp o platforma iyi-kötü uygun bir takım yaratabilir. Burada oynanan maçlarda futbolcular, tribünler ve medyanın konsantrasyonu çok yüksektir.
Fakat Avrupa Ligi için özel hazırlık yapan takım yoktur. O nedenle de ligdeki görünüme çok yakın bir şekilde burada mücadele eder. Böyle olunca, bu kupada liginizin kuvveti ölçüsünde ilerler ve sonuca ulaşırsınız. Bunun en bariz örneği ise Sevilla'nın son 10 kupadan 5'ini kazanması. Üstelik bu kupa hiç olmadığı kadar değerli hale geldi: Burada elde edilen şampiyonluk, Şampiyonlar Ligi'ne doğrudan katılım demek artık. Ki geçen yıl ligde kötü giden Manchester United'ın yaptığı da tam olarak buydu.
SEVİLLA MAÇI BAŞKA, LUDOGORETS BAŞKA
Başakşehir, Bulgaristan'ın son 6 şampiyonluğunu kazanan ekibi karşısında ligdeki kudretini gösteremedi. Ancak önemlidir, rakibine de yenilmedi. Ludogorets, oyun tarzı olarak rakibine topu bırakan bir ekip. Topu kaptığında ise çok iyi kontralara çıkıyorlar. Özellikle uluslararası maçlarda bu şekilde çok gol buldular. Dünkü maçta böyle bir-iki pozisyonları vardı ama çok kötü bitirdiler.
"Başakşehir, Sevilla'ya son anda elendi" diyeceklere de şunu söyleyebilirim: Sevilla sezonu o kadar erken açmamasına ve ritmini bulmamasına rağmen oyun ezberi ile turu geçti. Evet, ikinci maçta Emre'nin frikiği direkten dönünce fantastik bir etki yarattı; fakat maçın genelinde yaşanan Sevilla pozisyonlarını hatırlayacak olursak, oyun çok daha önce kopabilirdi. Ki orası ekstra bir performansın sergilendiği alan.
KONYASPOR "FARK YEMEDİ"
Konyaspor ise beklenenin ötesinde bir maç oynadı. Çoğunluğun “fark yer” dediği maçta puan almaya yaklaşmıştı. Marsilya'da maç atmosferinin oluşmadığı bir ortamda oynanan karşılaşmada tribünlerin tenhalığı ev sahibi takımı kötü etkiledi. Yine de bir duran top golü ile Konyaspor'u geçmeyi başardılar. İkinci yarı başındaki etkili oyunla Konyaspor'un ilk yarıdaki etkinliğini de azalttılar.
Konyaspor teknik direktörü Mustafa Reşit Akçay, Trabzonspor ve Osmanlıspor'u çalıştırırken Avrupa'da farklı bir vizyonla hareket etmiş ve takımları kısmen başarılı olmuştu. Konyaspor'la ilk enternasyonel maçında verdiği görüntü de önceki performanslarına benzerdi. Ama bu ileriye gitmek için yeterli değildi.
Özetle, ligimizin kalitesi Avrupa takımlarını aşmaya yetmedi; bunun için fazlasının gerektiğini gördük. Ligin olağan temposundan son senelerde hayli uzak olan Beşiktaş ise Şampiyonlar Ligi seviyesinde futbol oynamakta zorlanmadı.
Kadınlar maçındaki yüksek testosteron... 08 Mart 2020
Bir yılda dört takımı dolandırdı: Bernio Verhagen 16 Ocak 2020
Sivasspor ve Beşiktaş: Yanlış bir isyan... 25 Aralık 2019
Faşizme karşı Atalanta'yla omuz omuza! 13 Aralık 2019 YAZARIN TÜM YAZILARI