Ankara'dan iyi haber var
Çankaya'da yeni bir kültür merkezi açıldı. Açılışında, Sosyalist Enternasyonal Başkanı Yorgo Papandreu'nun da güzel bir konuşma yaptığı Zülfü Livaneli kültür merkezi adını aldığı sanatçı gibi multi disipliner bir üretim alanı olarak tasarlanmış.
Andreas Papandreu, Türkçesini sahaflarda bulduğum anı kitabının bir yerinde cunta döneminde evlerine yapılan bir baskını anlatıyor. Baskının nasıl sonuçlanacağı belirsiz. Evin en genç Papandreusu, dedesinin adını taşıyan Yorgo'yu askerden saklamak için çatıya çıkmasına yardım ediyorlar. Ama ne var ki başarılı olamıyorlar ve ailenin daha sonra hepsi de belli dönemlerde Yunanistan'ı yönetmiş olacak erkekleri gözaltına alınıyor.
Türkiye'de 80'lerde bitmek bilmez Ege krizlerinin biraz da kışkırtıcısı olarak tanınan Andreas Papandreu'nun Amerika'da doğan oğlu Yorgo aslında bir akademisyendi. Ama vakti geldi, o da siyasete atıldı. Avrupa siyasetinin güçlü sol ve sağ partilerden oluştuğu zamanlarda PASOK'u yönetti ve bu siyasi sistemin çöküşüyle birlikte siyasi kariyeri de sona erdi. Bugün kimileri onu Yunanistan'ı batıranlar arasında sayıyor. Ama Avrupa solu içinde hala saygınlığını koruyor olmalı ki Sosyalist Enternasyonal'in başkanlığını yürütüyor.
Yorgo Papandreu'yu hatırlamamı sağlayan şey, hafta sonu Ankara'da bir konuşmasını dinlemem oldu. Yayıncısı olarak Zülfü Livaneli'nin adı verilen kültür merkezinin açılışına gittim. Papandreu en uzun ve oradaki tüm siyasetçiler içinde en güzel konuşmayı yaptı. Sürgün yıllarından başlayıp, kendisi gibi sürgünler yaşamış biri olarak Zülfü Livaneli'den söz ettiği konuşmasında İsmail Cem ile birlikte Türk-Yunan dostluğunu tesis ettikleri günleri hatırlattı ve o dönem iki dışişleri bakanı arasındaki köprünün Theodorakis ve Zülfü Livaneli dostluğu olduğunu anlattı.
Dünyanın bugün yaşadığı göç ve mülteci meselelerinin üstünde durdu Papandreu. Bu meseleleri sınırları yükselterek çözmeye çalışanlara yanıt olarak 'dayanışma, insan hakları ve özgürlüklerden' söz etti. Dünyanın özellikle şimdi bu insani değerlere ihtiyacı olduğunu anlattı. Türkiye ile AB görüşmelerini askıya almaktan söz eden Avrupalı siyasetçilere cevaben bunun toplumlar arası ilişkileri çıkmaza sokmak anlamına geleceğini söyledi. Papandreu'yu dinlerken yelpazenin neresinde olursa olsun bir sol siyasetçinin, insanlığın dertleri hakkında söyleyecek bir çift sözü olduğunu düşündüm.
Dün medyada daha çok Kılıçdaroğlu'nun İçişleri Bakanı'nı eleştiren konuşması ile yer bulan Zülfü Livaneli Kültür Merkezi, Çankaya'da açıldı. Türk siyasetindeki bir çok kurum gibi hafiften 'atıl bırakılmış' Çankaya Köşkü'ne yakın, güzel bir parkın içinde, küçük ve dikkat çekici bir yapı. Belediye Başkanı Alper Taşdelen, 'en değerli arsalarını' kamuya açtıklarını, burada olduğu gibi kültür merkezi yaptıklarını ısrarla vurguladı ki haklı görünüyor. Sadece İstanbul değil, Anadolu'nun pek çok kentinde boşlukların yeni AVM'ler ve sitelerle değerlendirildiğini biliyoruz. Ancak CHP'li ya da HDP'li bir belediye varsa istisnai durumlar yaşanabiliyor çünkü kamusal alan konusunda sol partiler iktidar partisine göre daha hassas davranıyorlar. Açılışta konuşan Zülfü Livaneli de kültür ve sanatla ilgili olarak siyasetçilere işaret eden bir kısa konuşma yaptı. Anadolu'nun yüzlerce yıldır pek çok güçlü, önemli sanatçı yetiştirdiğini, bu toprakların sanatçıdan yana sıkıntısı olmadığını söyleyen Livaneli, meseleyi onların kıymetini bilecek siyasetçilerin eksikliğine bağladı ki, bence de çok doğru...
Yaşarken bir sanatçı adına kültür merkezi açılması, heykelinin dikilmesini yadırgayanlar da oluyor. Aslında isim verme işi sadece 'anma'yla alakalı bir tercih değil. Bir yanıyla o kurumun içeriğini, kimliğini, onun hedeflerinin vizyonunun ne olduğunu da tanımlıyor verilen isim. Bir klasik müzik merkezi mi, edebiyat arşivi mi yoksa çok yönlü bir eğitim kurumu mu? Zülfü Livaneli Kültür Merkezi belli ki bu sonuncusu düşünülerek inşa edilmiş. İçinde büyükçe bir etkinlik salonu, sergi alanı ve müzik, edebiyat, sinema, dans için ayrılmış atölye odaları var. Türkiye'nin yaşayan en popüler sanatçılarından birinin adını taşıması, kültür merkezinin semt sakinleriyle de daha kolay bir ilişki kurmasını sağlayacak. Ayrıca sanatçının kendi adını taşıyan bu kültür merkezini gözeteceği, onun içeriğine düşünsel katkı sunacağı, yani işin Türkçesi 'sahip çıkacağı' da hesaplanmış olabilir...
Her kültür merkezi gibi burası için de en zoru bundan sonra başlıyor. Evet, değerli bir arsa tahsis edip üstüne güzel bir bina inşa etmek bir yerel yönetim için önemi bir adım. Ama zor değil. Daha zoru onu yönetmek. Çevresiyle ilişkiye girebilen, nitelikli sanat eserlerine, sergilere, söyleşilere yer veren her daim canlı bir kültür merkezi olmasını sağlamak.
Eminim, Çankaya Belediyesi bu konuda da gerekli adımları atmıştır...