YAZARLAR

Apê Musa’dan ‘sonra’, referandumdan ‘önce’

Kimdir Musa Anter? Neden onun adına ödül verilmesi bile yasaklanıyor? Bir ülke çeyrek asır önce düştüğü ve kendi çeyrek asrına mal olmuş hataları nasıl bu kadar iştahla tekrarlayabiliyor?

Dünyanın önemli bir bölümü, pazar günü yapılması planlanan Kürdistan bağımsızlık referandumunu konuşurken…

Türkiye yönetimi, gerçekleştirilmesine karşı olduğu bu referanduma karşı, bir ‘savaş’ yetkisini çağrıştıracak şekilde, cuma günü (bugün) Milli Güvenlik Kurulu’nu, cumartesi günü Meclis’i toplayacağını ilan etmişken…

Birleşmiş Milletler zirvesi için ABD’de bulunan Türkiye’nin ‘tek adam’ı, hapisteki gazeteci ve yazarlar için “bankamatiklerden para çaldılar” demeden birkaç saat önce, sanki bölgedeki krizleri Kürtler çıkarmış gibi, “yeni krizler çıkarmayın” diyerek, sanki bölgedeki çatışmaların fitilini kimlerin ateşlediği bilinmiyormuş gibi, “yeni çatışmaların fitilini ateşlemeyin” diyerek, “referandumdan vazgeçin yoksa elinizdekini de kaybedersiniz” diye gözdağı verirken…

İktidarın ‘küçük ortaklarından’ MHP, “getirin fezlekeyi basalım eveti” demeçleriyle, “Haydi gidek usul usul, bizim olsun Kerkük, Musul” sloganlı yürüyüşlerle seferberlik havasına girmişken…

Devletin bekası diye diye kandırıla kandırıla vekillerini rehine vermiş, ama bir türlü kendi hatalarından da öğrenmez, iflah olmaz CHP, ‘bekacı’ ceketini yeniden kuşanıp, “24 saat mühlet verelim, 25.’de tepelerine çökelim” demişken…

“Keşke Kürtlerle değil bizimle girseydiniz şuraya buraya” diye sitem etme noktasına varmış bir siyaset, “millicilik”, “ulusalcılık” gibi saiklerle de destek bulabiliyorken…

77 kanala 7 bin adam çıkarıp ‘Kürdistan referandumu’ konuşturan, “ders kitaplarında Darwin olmaz” desin diye de, “olmaz öyle Kürt devleti” desin diye de aynı takımdan münazaracı çağırıp, numune olsun diye bile bir tane Türkiyeli Kürdü çağırmayan necip ana akım medya çoktan kamuflaj kuyruğuna girmişken…

Hal böyleyken böyleyken… şunu sormak istiyor insan: Sizin ülkenin ‘kendi’ Kürtleri ile vaziyeti nasıl?

Hani ürkülüyor ya, “Türkiye’nin Kürdü”, “İran’ın Kürdü”, “Suriye’nin Kürdü” o referandumdan enfeksiyon kapar diye; peki “Türkiye’nin Kürdü”nün hali nicedir?

Söylenecek binlerce şey var. Ama hemen o gün geliyor durumu anlatacak bir cevap: Dün, yani 21 Eylül 2017 günü yapılacak “Musa Anter ve Özgür Basın Şehitleri Ödülleri” töreni kaymakamlık kararıyla yasaklanıyor.

Kimdir Musa Anter? Neden onun adına ödül verilmesi bile yasaklanıyor?

Musa Anter, 25 yıl önce kalleş bir pusu kurularak katledilmiş bir Kürt aydınıydı. Yasaklarla ve sürgünlerle parçalanmış ailesinden uzakta İstanbul’da yaşıyordu. 20 Eylül 1992 günü, bir festival için davetli olduğu Diyarbakır’da okurlarıyla buluştu, kitaplarını imzaladı.

Aynı günün akşamı, içinde JİTEM’cilerin, PKK itirafçılarının kurduğu bir pusuya düşürülerek öldürüldü.

Oğlu İsveç’ten geldiğinde cenazenin sabah erkenden apar topar gömüldüğünü öğrendi. Kürt halkının ‘Apê Musa’sının tabutunu sadece üç kişi taşımıştı! Defnedildiği yere gidip taziyeleri kabul eden yakınlarının üstünde sürekli bir helikopter uçuruldu.

Alelade, ‘dostlar alışverişte görsün’ bir soruşturmayla karanlık cinayet iyice karanlığa gömüldü.

1994’te, Meclis ‘Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu’ Binbaşı Cem Ersever’in öldürülmesini araştırırken, Binbaşı Cem Ersever’in İtirafları kitabının yazarı ve dönemin Aydınlık Ankara Haber Müdürü Soner Yalçın’ı dinledi. Soner Yalçın, Ersever’in kendisine “Anter cinayetini ‘Yeşil’ kod adlı şahıs yaptı” dediğini aktardı. Ersever ‘Yeşil’in, 4-5 kişilik bir PKK itirafçısı grubuyla bölgede siyasi cinayetler işlediğini söylemişti.

Sonra 1997’de Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş’ın hazırladığı ‘Susurluk Raporu’nda da Yeşil, itirafçılar ve Musa Anter cinayeti arasındaki ilişki ortaya kondu. Ama cinayetle ilgili isimler raporun “devlet sırrı” olarak gizlenen bölümünde kaldı!

12 yıl sonra, 2004’te, bu kez eski PKK itirafçısı ve JİTEM tetikçisi Abdülkadir Aygan bizzat dahil olduğu ya da bildiği kontrgerilla eylemlerini anlattığı bir kitap yazdı. Anlattıklarından yola çıkarak iki toplu mezar açıldı. ‘Faili meçhul’ olarak bilinen, ‘kayıp’ olarak dosyalanan insanların kemikleri bulundu bu mezarlarda. Aygan Musa Anter cinayeti hakkında da bilgi vermişti. Bir JİTEM cinayeti olduğunu söylüyordu. Binbaşı Ahmet Cem Ersever, "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım, Mustafa Deniz, "Hogir" kod adlı PKK itirafçısı Cemil Işık, JİTEM görevlisi dediği Ali Ozansoy ve Savaş Gevrekçi ile "Şırnaklı Hamit"in adını verdi. “Devlet beni korursa gelir tanıklık ederim” dedi…

Yıllarca yine kimse ilgilenmedi. Aygan’ın adını verdiği herkes, ya öldürüldü, ya öldü, ya da ‘Yeşil’ gibi buharlaştı.

“Şırnaklı Hamit”, yani Hamit Yıldırım hariç.

Şırnaklı Hamit, cinayetin hayatta olduğu bilinen son faili olarak 2012’de ‘yakalandı’ ve tutuklandı. Öldürüldüğü gece Musa Anter’in yanında olan ve kendisi de ağır yaralanan yeğeni Orhan Miroğlu, Şırnaklı Hamit’i teşhis etti. Suikast günü otele gelip kendisini ve Apê Musa’yı alan, Diyarbakır sokaklarında dolaştıran, sonra karanlık bir sokakta üstlerine kurşun yağdıran kişinin Hamit Yıldırım olduğunu söyledi. 2012 yılı Aralık ayında yayınlanan Musa Anter Cinayeti isimli kitabının iki uzun bölümünü Hamit Yıldırım’a ayırdı. Onun, Musa Anter cinayetinin tetikçisi olduğunu –bir görgü tanığı olarak– bu kitapta da mahkemede de defalarca tekrarladı.

İşte o ‘Şırnaklı Hamit’ Yıldırım, ağırlaştırılmış müebbet talebiyle yargılanırken, 30 Haziran 2017’de tahliye oldu! Sonradan AKP milletvekili olan görgü tanığı Orhan Miroğlu, kitabında ve önceki ifadelerinde teşhis ettiği Şırnaklı Hamit’ için bu kez “Aradan uzun seneler geçti, günaha girmek istemem” demişti…

Musa Anter Kürt sorununun ‘barışçıl’ çözümünden yanaydı. Öyle ki Yaşar Kemal “Musa Anter gibi öfkesiz Kürt görmedim. Onu öldürdüğü için, bağışlamıyorum bu devleti” diyordu.

Apê Musa’yı karanlık bir sokakta katletmiş, dosyasını “faili gayri muayyen” diyerek unutturmuş, yıllar sonra bulunabilen faili de “yeter yattı” diyerek 5 yılda salmış bir ülke; bu cinayetin üstünden tam çeyrek asır geçmişken ve Kürtlerle savaşmak için kolları sıvıyorken… Musa Anter Gazetecilik Ödülleri’ne de izin vermiyor elbette. Bir kaymakam bir dosya kağıdına, gerekçe bile yazmaya tenezzül etmeden çiziktiriyor yasağın tebliğini…

Bir ülke, 25 yıl önce gittiği yoldan giderse sorunu çözeceğini sanıyor. Çeyrek asır önce ‘Peşmerge kabilesi’ diye isim takıp tank gösterdiklerine yine tank gösteriyor...

Çeyrek asır önce öldürülmüş bir barış insanı için ödül dağıtılmasına izin vermiyor...

Ne 25 yıl önceyi anlıyor, ne bugünü görüyor…


Hakkı Özdal Kimdir?

1975 yılında doğdu. İTÜ Malzeme ve Metalurji Mühendisliği'nden mezun oldu. 1996'dan itibaren, Evrensel Kültür dergisinde, Evrensel, Referans ve Radikal gazetelerinde editörlük ve yazarlık yaptı. Halen Yeni E dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yapıyor.