YAZARLAR

Mam Celal'in ardından

Mam Celal’le Bağdat’taki ilk katıldığım görüşmede halinde, tavrında (“mimetizm” mi demeli?) Özal’a öykünme sezmiştim. Zeki, kıvrak dilli, esprili, konuklarını sürekli hatta belki abartılı biçimde rahat ettirmeye çalışan, bu yolla da kavga etmeye bile gelmişseniz “önce bir soluklan hele” yaklaşımıyla gardınızı düşüren bir diyalog yöntemi vardı.

Irak Kürtlerinin tarihsel liderlerinden Celal Talabani 83 yaşında öldü. Allah rahmet eylesin. Bu denli uzun bir ömür, bu denli uzun bir siyasi mücadelede elbette istenirse eleştirilecek çok yön bulunabilir. Ama sanırım bugün Mam Celal’in asıl siyasi mirası Irak Cumhurbaşkanlığı olarak anılacak. Öte yandan, henüz ilk gençlikte katılınan bir Kürt siyasi hareketini, tüm olağanüstü koşullarda süren varkalma savaşımına rağmen salt ayakta kalmak bile güçken, belirli bir hedefe ulaşarak sonuçlandırmayı da başarı olarak teslim etmek gerekir.

Yirmi yıllık hariciye kariyerimin ikinci on yılını Irak’ta (Bağdat 03-06 ve Erbil 10-13) veya Irak üzerine (Ankara 06-08, Vaşington 08-10) çalışarak geçirdiğimden merhum Talabani’yle farklı ortamlarda pek çok kez görüşmek olanağı buldum. Aile fertlerinden eşi Hero İbrahim Ahmed’i de Süleymaniye’ye gidişlerimde hep ziyaret ettiğim gibi, küçük oğlu şimdiki IKB Başbakan Yardımcısı Kubat Talabani’yle o IKB temsilcisiyken Vaşington’dan başlayan bir dostluğumuz oldu.

Mam Celal’le Bağdat’taki ilk katıldığım görüşmede halinde, tavrında (“mimetizm” mi demeli?) Özal’a öykünme sezmiştim. Zeki, kıvrak dilli, esprili, konuklarını sürekli hatta belki abartılı biçimde rahat ettirmeye çalışan, bu yolla da kavga etmeye bile gelmişseniz “önce bir soluklan hele” yaklaşımıyla gardınızı düşüren bir diyalog yöntemi vardı. Hele benim gibi ona göre çok genç ve öfkeli bir Bağdat Maslahatgüzarı’nı karşısında “PKK liderlerini derhal teslim edin, yoksa...” benzeri bir girişim içinde gördüğünde gözlerinin hepten velfecri okuduğunu, “bu pilav daha çok su kaldırır aslanım, daha pişeceksin” gibi bir tutumu hissettirdiğini ekleyebilirim.

Sözünü ettiğim görüşmenin sonunda sanki tatlı bir akraba ziyaretine gelmişim gibi, makamında çekilen fotoğrafın nüshasını yazıcıdan bastırıp elden hatıra olarak teslim etmesini de hatırlarım. Talabani’yle her görüşmem tatsız değildi tabi. Hatta çoğu diplomatik diyalogun derinleştirilip, tahkim edilmesi amaçlıydı. Irak Cumhurbaşkanlığı makamında oturması Mam Celal’i Ankara açısından Irak Kürtlerine açılım yapılacak meşru kanala dönüştürmüştü.

Esasen o dönemin Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari’nin (aynı zamanda Mesut Bey’in dayısı) hatırı sayılır katkılarını da saymak gerekir. Nedense, hem ıslık çalıp hem merdiven inmeyi hep zül addedegelen Ankara, aradan zaman geçip Mesut Barzani’yle ara düzelince Hoşyar Zebari’yi istiskal yolunu tercih etmişti. Oysa Mam Celal ve Zebari, yeni iktidara gelmiş AKP’ye Irak ve Kürt siyasetlerini asker sultasından çıkarıp, sivilleştirme, akılcılaştırma yolu açmışlardı.

Herhalde 2007 sonbaharı olacak, Talabani ev sahipliğinde Başdanışman Davutoğlu, Özel Temsilci Özçelik ile Bağdat’taki öğle yemeğine IKB Başbakanı Neçirvan Barzani de heyetiyle katılmıştı. Yemeğin ardından Neçirvan Bey’le görüşmeye Mam Celal’in yemek salonuna bitişik mütevazı çalışma odasına geçmiştik. Duvardaki tek asılı resmin Talabani ile Hafız Esat’ın yan yana oturmuş kahkahayla gülen bir fotoğrafı olması beni şaşırtmıştı. O duvarda Özal’ın yer almasını beklerdim.

Hem Özal’ın hem onun çok yakın dostu olan Cengiz Çandar Erbil’deki baş başa bir sohbetimizde “Mam Celal, Ortadoğu’nun tüm pistlerinde aynı anda dans edebilir” demiş, ardından bunun güvenilmezlik demek olmadığını da çok sağlam biçimde izah etmişti. Evet, “şeytan” sayılan Kak Mesut’un bizatihi sürekli peşmerge kılığında konuklarını kabul etmesi dahi Ankara için yeterli “tahrik” unsuruydu. Mam Celal ise belki “ateist”, Marksist, Maocu. Önce Hafız Esad’ın, sonra İran’ın adamı. Nihayet Fransa, Rusya, ABD ile içli-dışlı, kozmopoliten yani güvenilmez.

Mesut Bey’in sülalesinden tevarüs ettiği Nakşibendiliğin Halidiyye kolu mensubiyeti, temsilciliğini biraz da sayemde “keşfeden” Ankara, bu defa onun diğer şapkasının babası Molla Mustafa’nın istihbarat şefliği olduğu ve dağda eline tüfeği henüz 16 yaşında aldığını unutabilirdi. Aynı biçimde Mam Celal’in de eline tüfek aldığı, onun da 14 yaşında Molla Mustafa’nın KDP’sine katıldığı, bazı gerilla cephelerini komuta ettiği, 1970’lerde hem Hafız Esad’ın bölgede elinin kolunun uzun, hem Sovyet destekli silahlı grupların, hareketlerin güçlendiği dönemde KYB’yi kurduğu da unutulurdu.

ABD silahlı kuvvetlerinde “varsayımlar tüm hataların anasıdır” gibi (“assumption is the mother of all f***-ups”) yinelenen bir söz vardır. Bizde geleneksel asker terkisinde seyahat eden kurulu düzen Irak-Suriye-Kürt siyaseti bundan uzak değildir. Üzerine Dr. Davutoğlu’nun “ben öyle düşünüyorum, öyleyse doğrudur” yaklaşımı eklenince Mam Celal imgesi de zihinlerde kah feyz alınacak akil devlet adamı, kah oynak sadakatli terörist lider kimlikleri arasında salındı durdu.

Mam Celal, kurtarıcı olarak gördüğü ABD’nin 2003’teki askeri müdahale sonrası Irak siyasetini “bir yanlıştan başka bir yanlışa bir safari” (“a safari from mistake to mistake”) olarak nitelemişti. Bir Kürt olarak Irak’ın geleceğini kurtarmak için içtenlikle uğraştı. Ama doğum yeri Köysancak’a gelmeden hemen önceki iç sınır kontrol noktasında peşmerge berelerinin kırmızıdan yeşile dönmesi, KYB’yi birlikte kurduğu Nuşirvan Mustafa’nın Goran hareketinin KYB’den kopmasını engelleyememesi, yolsuzluğun yaygınlaşmasıyla layığınca mücadele edememesi, kendi ardından KYB’de sürekliliği sağlayacak bir düzen oturtamaması da yapabildiklerinin sınırını işaretler.

Değerli yazar Soli Özel’in bana da atıfta bulunma nezaketiyle dikkat çektiği gibi belki en büyük başarısı Süleymaniye’yi kadının hayatın her alanın etkin biçimde katılabildiği bir kent halinde koruyabilmesi ve geliştirebilmesi olabilir. Ömrünün son beş yılını sessizliğe mahkum geçirmesi ise onun gibi bir figür için çok ağır çile olmuştur, mukadderat böyleymiş.

Gereğinden uzun ve yamalı bohça gibi bir yazı oldu farkındayım. Belki Mam Celal gibi bir bölgemizin büyük bir siyasetçisini bir yazıya sığdırmak benim harcım değil ondan. Neticede ait olduğu o renkli devirle, bugün arasında bir köprü olabilmiş, hem yozlaşma hem Irak Kürdistanı’nın birliği konularında belki başarılı olamamış ama temelde hem Irak Kürtlerine hem Irak’a pek çoklarından daha fazla yararı olmuş, en önemlisi ülkemizin de çeşitli barış süreçlerinde hatta herhangi bir barış süreci fırsatı çıktığında (geçenlerde 17 yıldır yaşadığı Ankara’dan ailesiyle birlikte sınır dışı edilen KYB temsilcisi Behruz Galali’nin de aracılığıyla) elinden gelen olumlu katkıyı sunmuş bir devlet adamıydı. Kürtlerin başı sağolsun.

*Cengiz Çandar’ın Mezopotamya Ekspresi kitabını okurlarıma naçizane öneriyorum.


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.