'Raptiye Rap Rap'
‘70’li yılların sonlarında Amerika’da doğan, küçük bir gecikmeyle memlekete gelen rap, başta sadece “orijinal”ini dinleyebildiğimiz bir müzikken artık kendi dilimizde eşlik edebilir hale geldik. Bunu yirmi yılı aşkın bir süredir yapabiliyoruz. Aslında her şeyi başlatan Cartel gibi görünüyor ama o, buzdağının görünen yüzü. Derine indiğimizde karşımıza çıkan, bambaşka bir hikâye.
Yakın zamanda ortalığı karıştıran, arkadaş çevrelerinde sıklıkla konuştuğumuz bir isim var: Ezhel. “Memleket rap camiasının parlayan yıldızı” diyeceğim ama çoktan parladı, şavkı göz kamaştırdı, aldı başını gidiyor. Onu Ais Ezhel olarak tanıdık, sonrasında adının başındaki Ais gitti, Ezhel kaldı. Bir de albüm yaptı üstelik: Müptezhel. Albümün çıkışı şerefine onunla alakalı birkaç satır yazayım istedim ama bunu bir süre erteleyeceğim; zira öncesinde memlekette rap müziğin doğuşuna ve gelişimine ilişkin kelam etmek isterim…
Yazının başlığı, Cem Karaca’nın bir şarkısından geliyor. Bir ara rap o kadar popüler oldu ki, Cem Karaca dahil pek çok insan bu türde çalışmalar yaptı. Yazı, bunlardan ziyade ilk adımları görmeyi amaçlıyor. Yoksa “Ali Desidero”dan “Ayı”ya uzanan bambaşka bir hat ve geçmişte (biraz da tesadüfen) yapılmış (Parla Şenol’un “Dam Üstünde Saksağan”ı gibi) kimi “erken dönem” çalışmalar var. Kim bilir, ilerleyen haftalarda belki onlardan da söz ederim…
‘70’li yılların sonlarında Amerika’da doğan, küçük bir gecikmeyle memlekete gelen rap, başta sadece “orijinal”ini dinleyebildiğimiz bir müzikken artık kendi dilimizde eşlik edebilir hale geldik. Bunu yirmi yılı aşkın bir süredir yapabiliyoruz. Aslında her şeyi başlatan Cartel gibi görünüyor ama o, buzdağının görünen yüzü. Derine indiğimizde karşımıza çıkan, bambaşka bir hikâye.
ALMANYA'DAN BİR RAP GELİR BİZLERE
Cartel, Almanya’da çile çeken gurbetçilerin dertlerini duyurmak amacıyla kurulmuş tek albümlük bir “topluluk” aslında: Nürnbergli Karakan ve Erci E ile Kiel’den Cinai Şebeke (De Crime Posse), Almanya’da yükselen ırkçılığa karşı bir araya gelmiş, albümle aynı adı taşıyan şarkıyı birlikte söylemiş. Kalanı, Cartel’i oluşturanların “solo” çalışmaları. Albüm, 1995 tarihli. Karakan ve Erci E sonrasında kendi albümlerini de çıkarttı, rap kulvarını genişletti ama oraya gelene kadar rap, tali yoldan ana caddeye çıkmış, emin adımlarla ilerlemeye başlamıştı. O dönem kimilerince “milliyetçi” hatta “faşist” bulunarak reddedilen bu şarkı, tam tersine Almanya’daki ırkçılığa ve Türk düşmanlığına karşı yazılmıştı. Bu anlamda, Cartel’in ilk “organize” hareket olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Almanya’da oluşan, gurbetçilerin içinden çıkan ciddi bir akım var. Cartel, bunun yansıması. Yine de memleketteki “hareket”i onlara bağlamak çok da olası değil. Ancak bu, ilk “iş”lerin Almanya kökenli olduğu gerçeğini değiştirmiyor. 1991 yılında yayımlanan King Size Terror albümü “The Word is Subversion”da karşımıza çıkan “Bir Yabancının Hayatı”, tarihe “ilk Türkçe sözlü rap” olarak geçmiş. Şarkının küçük bir bölümü Türkçe. Yazan, Karakan’dan tanıdığımız Alper Aga. Sonrasında olacaklar hakkında bilgi veriyor aslında: Kreuzbergli Islamic Force, fitili ateşleyen ekip. Başta İngilizce şarkılar yapıyorlar, sonra Türkçeye dönüyorlar. Ekip başı, Boe B. Sonradan Killa Hakan’ın katılımıyla bambaşka bir yere gidiyor ama Boe B’nin erken ölümü, Islamic Force’un sonu oluyor. "Almanya ve rap" denilince Cartel’den öte akla gelen, gelmesi gereken ilk isim bu. Türkçe şarkılar, yabancı düşmanlığını anlatıyor ve Barış Manço’dan İbrahim Tatlıses’e, Sezen Aksu’dan Erkin Koray’a şahane sample’larla bezeli.
MEMLEKETTE İLK ADIMLAR
Killa Hakan, Pit10, Sansar Salvo gibi isimler, geçtiğimiz yıllarda rap’in görünürlüğünü artırdı ama bu, var olanın üzerine yeni bir şey katmadı. “Organize Oluyoruz” başlıklı albüm serisi ve ilk toplamalardan Yeraltı Operasyonu, pek çok insanın sesini duyurdu. Art arda düzenlenen festivaller ve konserler, rap camiasını mutlu etti. Yine de bugünkü yeni savrulma, bambaşka bir yerden pek çok insanı yakalayacak gibi görünüyor.
‘90’lı yılların sonuna doğru başlayan ve 2000’ler boyunca süregelen bir tartışma vardı: Rock mu, rap mi? Kıran kırana geçen, safların hem de statüyü belirlediği bir tartışmaydı bu. Ben rock cephesindeydim ama arkadaşlarımın yaptığı gibi diğer tarafa kulağımı kapatmamıştım. İyi çocukların rock dinlediğine dair bir yanlış inanış vardı. Rap “kirli”ydi: Annelerimizin “onlarla arkadaşlık yapma” dediği çocuklarca yapılıyordu. Pop henüz patlamıştı ve rap, oradan beslenerek ilerliyordu. Bu bile dinlememek için bir sebepti. O dönem çevremde pek çok insan böyle düşünüyordu. Yine de farklı düşünenler vardı ve rap kulvarı hızla büyüdü, tali yoldan ana yola çıktı.
Önce “ecnebi” rap geldi: ‘80’li yıllarda Run DMC, Beastie Boys, LL Cool J gibi isimlerin yasal albümleri yayınlandı. Dönemin müzik dergilerinin (Hey ve Blue Jean) bu türü “görmesi” rap’in memlekette sevilmesine, yayılmasına sebep. Sonrasında “kenardan” bir hareket başladı. “Almancı”ların dışında, dertlerini “konuşarak” anlatan insanlar Gemlik ve Kadıköy’den çıktı.
ANADOLU’DAN GÖRÜNÜM
Yukarıda adını andığım şarkıyı ve Almanya’da yapılan kimi çalışmaları saymazsak, ilk rap albümünü yapan grubun Gemlikli Hedef 12 olduğunu söyleyebiliriz: “Tam İsabet”, 1996 tarihli. Sonrasında aynı grubun dönüşmüş hali Rapor 2 var. Yaptıkları, bu türün ilk “hit” albümu. Grubun kurucularından Maho B’nin solo albümü, ortamı hareketlendiren adım. 1996 yazında Cartel’le tanıştığımızda burada çoktan bir damar oluşmuş, organizasyonlar düzenlenmeye başlamıştı. Yine de bu albümün Türkiye’de yayınlanması, yapımcıların rap camiasının varlığını fark etmesine yaradı. Ada, Zihni, Hammer gibi (görece kenarda duran) şirketler birbiri ardına albümler yayınladı. Hadise büyük şirketlere de sıçradı ve kulvar açıldı. 90’ların ikinci yarısında, Bursa’dan Kayseri’ye memleketin her yerinde rap bayrağı açılmış, küçük çaplı festivaller giderek büyümüş, ses getirmeye başlamıştı. Yukarıda andığım tartışma, tam da bu dönemde çıktı.
2000’lerin başında sayısı 100’e ulaşan albüm yayımlandı. Bu ciddi bir rakam. Rap, dipten ve derinden geldi ve bir çırpıda güçlendi. Nefret’ten kopan Ceza, Sagopa Kajmer, Kolera gibi “yıldız”lar, akımı ana artere taşıdı. Nefret’ten Barikat’a, oradan Ezhel’e uzanan isimler, bir hayli kalabalık: Almancı Aziza A. ve Sultana, yine Almanya kökenli Fresh B. ve Fuat, İzmirli Kara Öfke, Samsunlu Silahsız Kuvvet, Ankaralı Frekans, Kürtçe hip-hop yaparak sınırları altüst eden KWB (Kanacks with Brain) ilk dönemden akla gelenler...
Bugüne baktığımızda, Ezhel’in yanına konuşlanan isimler, geleceğe dair umut veriyor: Ankaralı Mode XL, Ezhel’in az öncesinde dikkatimi çeken, Hey Douglas’tan da tanıdığımız Yasin’in soluğuyla uzun süreli olacak bir ekip. Ağaçkakan, Kamufle, Sansar Salvo, bu ara şahane işler yapıyor. Her birinin bir derdi var ve bu, şarkıların samimi olmasının sebebi. Kimi geçim sıkıntısından yakınıyor, kimi memleket ahvalinden. Toplamda, nefeslerini bir şeyler söylemek için tüketen insanlarla bir arada olduğumuzu görüyoruz –ki hele hele bu devirde, çok da rastlanmayan bir şey bu.
Rap, derdi olan bir tür. Dertlerini en samimi şekliyle ifade eden bu çocuklara kulaklarınızı tıkamayın. Dinlemeye başladığınızda, bambaşka bir dünyanın kapıları bir anda önünüze açılacak. Sonrası size kalmış.