YAZARLAR

Çin-Pakistan: Okyanustan derin baldan tatlı mı?

Pakistan Çin için ne ifade ediyor? Neden ilk ciddi yatırımlar buraya aktarıldı? Tarihsel olarak iki ülkenin ilişkileri nasıldı? Orta ve Güney Asya için Pakistan neden önemli? Afganistan’da sağlanacak düzende Pakistan’a ne rol biçiliyor? Bahsettiğimiz coğrafya bir yanıyla Asya Pasifik bir yanıyla Orta Asya ve Ortadoğu’ya açılıyor. Bu durumda dünyanın jandarması ABD bu yakınlaşmayı nasıl ele alıyor?

Seçilen başlık yakın bir arkadaşın hatıra defterine yazılan saf ve temiz duyguların dile gelişi değil. Pakistan-Çin ilişkilerini niteleyen ve taraflarca kullanılan bir kalıp. Hatta tam olarak şöyle kullanılıyor: “Okyanuslardan derin, dağlardan yüksek ve baldan daha tatlı ilişkiler”. Buna karşın Pakistan’ın ezeli rakibi ve Çin’in “dostunu yakın, düşmanını daha da yakın tut” dediği Hindistan şunu gündeme taşımıştı: “Kuşak ve Yol Projesi’yle ilişkileriniz çelikten daha güçlü olacak mı?”. Aslında Yeni Delhi’nin sorduğu bu soru Pekin’in 2013’te başlattığı Kuşak ve Yol Projesi'nin geleceğinin de sorguluyor.

Pakistan Çin için ne ifade ediyor? Neden ilk ciddi yatırımlar buraya aktarıldı? Tarihsel olarak iki ülkenin ilişkileri nasıldı? Orta ve Güney Asya için Pakistan neden önemli? Afganistan’da sağlanacak düzende Pakistan’a ne rol biçiliyor? Bahsettiğimiz coğrafya bir yanıyla Asya Pasifik bir yanıyla Orta Asya ve Ortadoğu’ya açılıyor. Bu durumda dünyanın jandarması ABD bu yakınlaşmayı nasıl ele alıyor? Peki Orta Asya’nın hamisi Rusya’nın tavrı nasıl? Bu hafta iki yazıyla jeopolitik, ekonomi ve enerji perspektifle Çin-Pakistan ilişkilerini ele alacağız.

NE SAVAŞLAR GÖRDÜK BİZ YİNE PES ETMEDİK

Çin Halk Cumhuriyeti 1949’da kurulduğunda yanı başında SSCB vardı. Stalin’in henüz ölmediği, Soğuk Savaş’ın saflarının netleşmeye başladığı dönemde herkes SSCB’ye taze kan geldi derken Moskova-Pekin arasında soğuk rüzgarlar esiyordu. 1953’te Stalin’in ölümü ve 1956’daki 20'nci Sovyetler Birliği Komünist Parti Kongresi’nde Barış İçinde Bir Arada Yaşama İlkesi kabul edilene kadar da bu böyle sürdü. Oysa o sırada dikkatlerden kaçan bir konu vardı; 1951’de ilk Müslüman ülke Pekin’le diplomatik ilişki kurdu: Pakistan.

Bu tarihten sonra iki ülkenin ilişkilerine dostluk ve barış hakim oldu. Öyle ki 1964 ve 1971’deki Hindistan-Pakistan Savaşı’nda Çin açıkça Pakistan’ı desteklemişti. Bununla da kalmayıp savaş sonunda Doğu Pakistan’ın Bangladeş olarak ayrılması karşında Bangladeş’in BM’ye üye olma girişimini, Güvenlik Konseyi’nde veto emişti. Pinpon Diplomasisi olarak literatürde yer eden ve 1971’de Çin ile ABD arasındaki yakınlaşmayı özetleyen girişimde Pakistan hayati bir rol üstlendi.

SSCB’nin 1979’da Afganistan’a yönelik harekatında Çin, Pakistan-ABD’nin ittifakını desteklemişti. Karşılıklı destek 1989’da Tiananmen Gösterileri’ne kadar uzanmıştı. İslamabad, Tayvan, Tibet ve Sincan konularında şaşırtıcı olmayacak şekilde Pekin’den yana.

İki ülke arasındaki tatlı ilişkiler, Çin’in Pakistan’ın nükleer güç olması için 1998’de asistanlık yapmasına kadar uzandı. Pakistan Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’na taraf değil. O nedenle Çin dışındaki nükleer güçler Pakistan’a barışçıl nükleer faaliyetleri için dahi asistanlık ve materyal sunmuyor. Çin’in desteğiyle halihazırda Pakistan’ın beş nükleer santrali var. Üstelik sır olmayacak şekilde nükleer silah geliştirme girişimleri de. Peki Çin için Pakistan neden bu kadar önemli?

PEKİN-İSLAMABAD HATTI SATRANÇ TAHTASI MI?

.

Balı, okyanusu bir kenara bırakırsak, Çin-Pakistan ilişkileri bölgesel ve küresel dengeler üzerinden şekilleniyor. Çin’in gittikçe artan gücüne eklenen politik görünürlük, bölgesel bağlamda daha güçlü ses vermesine neden oluyor. Pekin küresel sorunlar karşısında da sözü geçen bir aktöre dönüşüyor. İşte bu nokta Pakistan da konumu, tarihsel bağları ve İslami niteliği ile bölgesel ve küresel olarak satranç tahtasında önemli bir aktöre dönüşüyor.

Bölgesel olandan başlarsak, ilk karşımıza çıkan aktör Hindistan ve onun dengelenmesi. Yeni Delhi Soğuk Savaş boyunca Bağlantısızlar Hareketi içinde konumlanarak tarafsız bir pozisyon almış, ancak SSCB ile yakın bağlar kurmuştu. Dönem boyunca Çin bu konudan rahatsızdı. Hindistan-Çin arasındaki mesafenin onarılmasına BRICS’in yetmediği de sır değil. Nitekim son BRICS Zirvesi’ne iki ülke arasındaki gerginlik yansımıştı. İkincisi geçen hafta aktarıldığı üzere sınır anlaşmazlıkları. Dolayısıyla Çin için Pakistan, Hindistan’ın dengelenmesi ve kontrol altında tutulması anlamına geliyor.

İkinci bölgesel faktör, Afganistan üzerinden kuruluyor. 11 Eylül sonrasında ABD’nin El-Kaide’yle mücadele üstünden bölgeye yerleşmesi Rusya ve Çin tarafından desteklenmişti. Ancak aradan geçen 16 yıla karşın Afganistan’da bir düzen kurulduğu söylenemez. İşte bu nokta Çin kendi Müslüman azınlığını da kontrol altında tutmak için Afganistan’da düzenin bir an önce sağlanmasını talep ediyor. Nitekim ABD, Afganistan hükümeti ve Taliban arasındaki görüşmelere katılmak istediğini ifade ederek de bunu açıkça göstermişti.

1947’den bu yana Pakistan’da sivil-askeri hükümetler ve liderler değişti, ancak İslam Pakistanlıların hayatındaki merkezi yerini hep korudu. Gündelik hayattaki İslam pratikleri bir yana Usame bin Ladin, Muhammed Atta ve Ayman el Zevahiri ve ABD’nin Taliban’a ihraç ettiği John Walker Lindh dahil pek çok insanın yolu bir şekilde Pakistan’dan geçmiş, burada kesişmiş. Müslüman Kardeşlerden, Cemaat ül İslami, El-Kaide’ye kadar pek çok örgütün Pakistan’la ilişkileri olduğuna ilişkin güçlü iddialar var.

Temelde Pakistan her ne kadar küresel siyaseti İslami bir prizmadan izliyorsa da kendi kendine yasa dışı laboratuvar ve konuşlanmanın merkezi haline gelmedi. SSCB’yi Afganistan’da bozguna uğratmak için izlenen “Yeşil Kuşak Politikası” sadece El-Kaide gibi örgütlerin oluşumuna zemin yaratmadı, eğitim ve finansmanları için bazı ülkelere dönük uygulamalar başlattı. İşte Pakistan’ın Afganistan’ın komşusu olması ve Batı Blok’uyla kurduğu yakın ittifak var olan İslami prizmayı keskinleştirdi ve terörizme zemin yarattı, güçlendirdi. Bu durum topyekûn bir biçimde Pakistan’ı ve halkını terör merkezi saymayı ve ülkenin bununla anılmasını gerektirmemeli elbette.

Şimdiyse Pakistan’ın bu niteliği Afganistan’da düzen sağlamakta kullanılacak. Şöyle ki, hem Pekin hem de Washington, Afganistan’da düzenin, komşusu Pakistan’ın yardımıyla sağlanmasından yana. Eğer Pakistan ülkede daha görünür olursa, en azından terör örgütlerinin kontrollü olacağına yönelik bildik bir ajanda izleniyor. “Bizim çocuklar bölgede arada aşırıya kaçıyorlar ama kontrolümüz altında” demek için Pakistan sahada olacak. İslamabad "bizden" denenlerin taşıyıcısı ve kolaylaştırıcısı bir anlamıyla. Bu stratejiyi Orta Asya’da soruna pek tahammülü olmayan Rusya’nın sessiz kalarak desteklediği iddia edilebilir.

Üçüncüsü, Pakistan’ın coğrafi konumuyla alakalı, Çin yakın dönemde İran, Pakistan, Suudi Arabistan gibi ülkelerle yakınlaşma eğilimi içerisinde halihazırda ekonomik ve enerji yönü baskın olan bu ilişkilerin politik bir çerçeveye oturtulması da gerekiyor. Uygulamaya sokulan ve sonraki yazıda geniş boyutlarıyla ele alınacak Kuşak ve Yol Projesi açısından Pakistan önemli bir köprü.

Pakistan ile Suudi Arabistan liderliğindeki körfez ülkeleri arasındaki ilişkiler Soğuk Savaş’ta SSCB ve Hindistan’a karşı konumlanış ve ittifaklarla şekillenmişti. Yani tarihsel bir yakınlık söz konusu. Bununla beraber Basra Körfezi’ndeki petrol akışı ve Hürmüz Boğazı’na olan yakınlığı ekonomik bir atılım ve yayılmaya müsait olan Çin için Pakistan’ı ayrıcalıklı bir konuma taşıyor. Benzer bir biçimde yine Kuşak ve Yol Projesi kapsamında kurulmaya devam eden Çin Pakistan Ekonomik Koridoru, Çin’in denize açılmasına dahası Güney ve Orta Asya’da daha güçlenmesine olanak sağlayabilir.

Çin-Pakistan ilişkileri yalnızca jeo-politik ve tarihsel bir perspektif üzerinden kurulu değil. İlişkilerin ekonomik, enerji ve askeri ayağı da var. Cuma günü bu boyutları ele alarak konuyu değerlendireceğiz.


Mühdan Sağlam Kimdir?

Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktorasını yapmıştır. Enerji politikaları, ekonomi-politik, devlet-enerji şirketleri ilişkileri, Rus dış politikası ve enerji politikaları, Avrasya enerji politiği temel ilgi alanlarıdır. Gazprom’un Rusyası (2014, Siyasal Kitabevi) isimli kitabın yazarı olup, enerji ve ekonomi-politik eksenli yazıları mevcuttur. Barış için Akademisyenler “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzaladığı için 7 Şubat 2017'de çıkan 686 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edilmiştir. 8 Kasım 2023'te Ankara İdare Mahkemesi kararıyla Mardin Artuklu Üniversitesi'ndeki görevine iade edilmiş, ancak 27 Şubat 2024'te İstinaf Mahkemesi kararıyla yeniden ihraç edilmiştir. 2017-2023 yılları arasında aralarında Gazete Duvar, Almonitor, Kısa Dalga ve Artı Gerçek'in de bulunduğu medya kuruluşlarında çalışmıştır.