Kendinden utanan parti: CHP
CHP’nin yönetim kadrosundan tabanına, parti içindeki kliklerin her birinde hakim olan duygu utanmadır. CHP tabanını oluşturan halk kesimleri, parti önderliğinden utanırlar. CHP’li olmayan çevrelerine partilerinin konumlarını açıklayamazlar. Ağırlıklı olarak parti idaresine göre solda olan taban liderini televizyonda her izlediğinde “olmadı” duygusuna kapılır. Parti yönetiminin her kritik kararı, tabanda “bunu nasıl açıklayacağız?” duygusu yaratır.
Bir önceki yazımda AKP’yi pazarlık partisi, AKP’nin hâkim olduğu devleti de pazarlık devleti olarak analiz etmiştim. Dünyanın en büyük şehirlerinden birini yöneten kişi, pazarlıklarla istifa ettirildi, ardından başkentin belediye başkanı ile yapılan pazarlıklar bu yazı yazılırken hâlâ sürüyor. Hepsi gözümüzün önünde oluyor; nelerin teklif edildiği, hangi şartların öne sürüldüğü pazarlık mantığını ilke belirlemiş bir parti tarafından yapıp edilenler, bunu normal karşılayan bir medyada yazılıp çiziliyor. Hayatın doğal akışına uygunmuş gibi. Aynı medyada, aynı kişiler başkanlık sisteminin parti içi demokratikleşmeyi getireceği varsayımıyla, milletvekillerinin ve belediye başkanlarının disiplinli parti mantığından bağımsız hareket ederek halkın taleplerine daha yakın olacağı övgüsü düzüyorlardı. Şimdi pazarlıkta tekel konumunda olduğu için her istediğini dayatabilen, bu konumda olmasından dolayı, hakkın, hukukun teğet geçtiği bir liderin sunduğu teklifleri, aldığı karşılığı sıkılmadan konuşuyorlar. OHAL içinde pazarlığın görüntü olarak dahi hukuki sınırlar içinde kalmasına dair herhangi bir çaba sarf edilmediğini eklemek gerek. Devletin her kademesinde hakim olan ilke: Eğer … şeklinde davranmazsan, işinden olursun, konumunu kaybedersin, cezaevini boylarsın vs. Kimse yargı sürecini, haklılığını, haksızlığını dert etmez; çünkü tekelci pazarlığın koşullarını kabul etmedin…
Böyle bir devlet ve ona hakim olduğu parti karşısında ana muhalefet partisi CHP’nin karakterini hangi duygu ve ilkeyle analiz edebiliriz ve bu analiz ne önerir? CHP’nin Türkiye tarihi içindeki konumu ve ana karakteri başka bir yazının konusu. Bu yazıyı Kılıçdaroğlu CHP’sinin pazarlık devleti içindeki karakteri ile sınırlıyorum.
HER KLİKTEN VE KONUMDAN CHP'Lİ UTANIR
CHP’nin yönetim kadrosundan tabanına, parti içindeki kliklerin her birinde hakim olan duygu utanmadır. CHP tabanını oluşturan halk kesimleri, parti önderliğinden utanırlar. CHP’li olmayan çevrelerine partilerinin konumlarını açıklayamazlar. Ağırlıklı olarak parti idaresine göre solda olan taban liderini televizyonda her izlediğinde “olmadı” duygusuna kapılır. Parti yönetiminin her kritik kararı, tabanda “bunu nasıl açıklayacağız?” duygusu yaratır.
Partinin il ve ilçe teşkilatları tabanlarına göre, yaptıkları işi daha iyi bilmektedirler. Yaptıkları işe angajedirler. Yaptıkları iş ise delegeler üzerinde hâkimiyet kurma mücadelesidir. Belli koltukların belli kişilere tahsisinden başkaca bir politik dertleri yoktur, o hengâmede politik davanın kendisi unutuluverir. Fakat bu işi yapanların önemli bir çoğunluğu, özgürleştirici anlamıyla politikanın içinde yoğrulmuşlardır. Önemli bir oranı 1980 öncesi devrimci hareketlerinin içinde yer almış, politik davanın coşku ve duygusunu bilen insanlardır ve yaptıkları işi onlara biri hatırlattığında yaptıklarının doğru olmayacağını bilecek ve kabullenecek derecede kişiliklidirler. Bu nedenle CHP’de olmaktan, yaptıklarının yapmaya değer hiçbir karşılığının olmadığından utanırlar.
Partinin üst yönetiminde yer alan ya da almaya aday profesyonel politikacılar bu duygudan azade değildir. Parti içinde sol siyasetin egemen olmasını isteyenler, parti önderliği belediye başkanı adaylarını açıkladığında utanır; Kürt sorunu konusunda yapılan her açıklamada gerekçe üretir, adeta liderinin pozisyonunu açıklamasından korkar. "İmam hatipleri biz açtık" diyen bir lider, seküler hayat tarzlarını kaybetme, Sünni İslamın baskısı altına girme, hatta can güvenliğinden endişe etme noktasına gelen seçmenini utandırır. Parti içindeki ulusalcıların ve muhafazakârların konumu bizzat CHP içinde olmaya ilişkin tersten bir utançla tanımlanır. Onlar CHP adından utanmalarına rağmen CHP’de kalmayı bir devlet görevi sayarlar, bu başka bir yazının konusu olacağını söylediğim CHP’nin devletliliğinin sonucudur. Kılıçdaroğlu CHP’si utanç üretir, çünkü politik davası olmayan bir siyasi yapı içinde siyaset yapmanın saf çıkardan başka hiçbir rasyonel dayanağı, siyasetin emekçileri tarafından bulunamaz. Bu emekçilere CHP içinde reva görülen ödül ise utançtır.
HAKİM İLKE: GÜVENSİZLİK
Utanç, siyasal bir duygu haline geldiğinde siyasal kadroların temel ilkesi güvensizlik olarak ortaya çıkar. Kadroların da tabanın da davası olmayan bir parti içinde özgüvenleri ve dışarıya karşı güvenleri yoktur. Utanç güvensizlik üretir. Güvensizlik, demokratik siyasetin temel amacı olan ikna kapasitesini dibe çeker. Kendine güveni olmayan bir siyasetçi başkasını ikna edemez; halka güveni olmayan bir siyasetçi, siyaset geliştiremez.
Kılıçdaroğlu CHP’sinin ürettiği bu duygu ve bu duygunun sonucu olan siyaset ilkesinin kaynağında CHP’de siyasetin sosyolojiye indirgenmesi yatar. Bir MHP’linin başkente belediye başkanı olarak önerilmesinden bir siyasal İslamcının cumhurbaşkanı adayı olarak halka sunulmasına, hukuksuz olduğunu deklare ettiği halde HDP’lilerin rehin alınmasına neden olan anayasa değişikliğine onay verilmesinden genel başkanın imam hatip açıklamasına kadar her meselede siyasetin sosyolojiye indirgenmesinin etkisi açıkça görülür.
Bu indirgeme ile basitçe şunu kastediyorum. Çeşitli sosyolojik yöntemlerle Türkiye’de nüfusun arzuları kategorilendirilir ve mevcut sosyolojik yapıya uygun bir siyaset tarzı belirlenir. Halk muhafazakâr mı? O zaman muhafazakârların oyunu almak için dini AKP gibi kullanalım, onun din aracılığıyla bize yönelik gerçekleştirdiği saldırıya göğüs germeyelim. Muhafazakâr adaylar gösterelim vs. İşte utanç ve güvensizliği üreten siyasetsizlik böyle bir sosyolojinin ürünüdür. Bu sosyolojinin aklına muhafazakârın aynı zamanda yoksul olduğu, muhafazakârlığının yoksulluğu ile kıyaslandığında çok daha ikincil planda kalabileceği gelmez. Dinin siyasal çıkarlara alet edilmemesi gerektiğini, laikliği tavizsiz bir biçimde savunarak söylemenin dindar kadınlar ve erkekler üzerinde dönüştürücü bir etki yapacağı bu tür sosyolojiyi ilgilendirmez. Siyasetin ilkesinin sosyali değiştirmek olduğunu CHP düşünmez ve aslında onu düşünmeden değiştirir. Kendi seçmenini ve kadrosunu utanç ve güvensizlikle değiştirir. Etkisiz, davasız, edilgen kılar. SHP’nin demokrat tabanı nasıl şovenleştirildiyse CHP’nin demokrat tabanı edilgenleştirilmiştir.
BU ANALİZ NE ÖNERİR?
Bu analizin pazarlık partisinin hâkim olduğu bir pazarlık devletinde; tekelci bir liderin kurduğu rejim içinde ayrıca bir anlamı vardır. CHP’lilerin kendilerine dönük utancı, topluma ve ona hâkim olan partiye döndürecek bir siyaset üretmelerinin bütün koşulları vardır. Tabii bunun için muhafazakâr sosyolojinin yerini siyasal coşkunun ve davanın alması gerekir. Utancı kaldıracak olan yüzleşme ve özeleştiridir. CHP’nin içinde yer alacağı bir devlet yokken artık bütün devletçi reflekslerinden kurtulması ve halka dönmesi mümkündür. Irkçılıktan şovenizme; her türlü istismarcılığa bulaşmış bir hanedan-pazarlık örgütüne utancı yansıtmanın zemini hazırdır. Sosyolojiye karşı siyaset şunu söyler; toplum bir avuç sömürücü ve milyonlar arasında bölünmüştür. Bu milyonlara ulaşacak araç AKP’den daha çok AKP’li görünmek değil, bütünsel bir özeleştiri ve eleştiridir. İlla ki en açık şekilde anlat derseniz, cezaevinde bütün özgüveni ve gururuyla öykü yazmak ve resim yapmak dahil her aracı politikleştirebilen ve Türkiye tarihindeki ender siyasal figürlerden biri haline gelen Demirtaş’a bakmayı öneririm. Ama bu bir sonraki yazının konusu.