YAZARLAR

Kendi evini yapmak

Nesneler ile olan ilişkimiz, onların üstlerinde iz bırakıyor diye düşünüyorum. Üstüne bir müteahhit, sömürü ilişkisi iz bırakmış tuğladan hayır mı gelir? Baştan aşağı yabancılaşma örülmüş bir duvar, ne kadar üstünüze yıkılmadan durabilir?

İnsan çocukken saf oluyor. Mesela ben, bir gün gelecek bütün inşaatlar bitecek filan diye düşünüyordum. Yani kimin eve ihtiyacı varsa boş olan bir eve yerleşir, ne zaman yol bozulursa o zaman tekrar yapılır ya da sadece yeni 5-6 ev yapıldığında o tarafa doğru uzatılır diye düşünüyordum. Çocukluk işte, her şeyin ihtiyaçlar üzerine yapıldığını zannediyorsunuz. Sonra yüzünüze aç sermaye duvarı çarpıyor veya kör olup onun arabasına kum taşıyor ya da tekerine çomak sokuyorsunuz…

Hiçbir zaman inşaatlar durmadı. Bu yazıyı yazarken gene bir elektrikli testere, sol tarafımdan kafatasıma girip birkaç lobu kullanılmaz hale sokuyor. Oyuyor derinlemesine. Her yerde var elektrikli testereler, nereye gitseniz peşinizde. Takip edildiğiniz fikri, mesele elektrikli testere olunca, paranoya olmaktan çıkıyor. Biraz uzakta bir kepçe sesi var, fonda, ancak elektrikli testere devreye girince duyulmaz olabiliyor. Neden inşaat iznini belediyeden almalıdırlar ki? Her şeyi çeken komşular. İnşaat iznini onlar versin!

Mesela köylerde ihtiyaç olmadan ev yapılır mı? –Eskiden tabii.– Köy halkından ne zaman birisi evlenir, ona ev yapılırdı. Herkes bir tarafından tutardı, ayıp yoksa! Bazıları ellerini arkadan arkadan bağlayıp seyrederler ama olsun –EG, diyorduk biz onlara Viranşehir’de ev yaparken, 'Eli Götünde' yani– Bütün halkın iyi kötü evi olurdu. Ağaların daha büyük evleri olabilir ama onlar halktan sayılmaz. –Halk kim mi? Bütün köy; Ağalar ve köpekleri dışında. Ali Topuz’un babaannesinin sözü. Sonradan anlattılar bana, Anadolu’da birisi doğduğunda onun için kavak dikilirdi ki bu bilinir ve bir de kuyu kazar içine kireç gömerlerdi. O çocuk büyüdüğünde ev malzemesi hazır olurdu. Bankaların, Mortgage’ların canı cehenneme.

–20 yıl toprak altında kalan kireç kadar da sağlam malzeme olmaz, tadından yenmez.–

Nesneler ile olan ilişkimiz, onların üstlerinde iz bırakıyor diye düşünüyorum. Üstüne bir müteahhit, sömürü ilişkisi iz bırakmış tuğladan hayır mı gelir? Baştan aşağı yabancılaşma örülmüş bir duvar, ne kadar üstünüze yıkılmadan durabilir?

Brezilya’da, Arjantinli bir tıp doktoruyla MST-Topraksızlar’ın ilaç tarlalarını dolaşıyorduk. Nikaragua devriminden sonra oraya gitmiş, ambargo zorunluluğundan doğal tıbbı öğrenmişti. Şimdi MST’ye bildiklerini öğretiyor ve onlardan öğreniyordu. "Senin yetiştirdiğin bitki seni iyileştirmek ister." diyordu. Yani senin yaptığın ev seni her şeyden korur…

O zaman hodri meydan; en az beş kişi en çok otuz kişi kendi evinizi birlikte yapmak için bir araya gelin, başlaması, örgütlenmesi ve ilk sırasını örmesi bizden…

Kendi evimizi bile yapamazsak, bu dünya değişir mi?


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...