Irak’ın Hizbullah’ı Haşdi Şabi
Haşdi Şabi artık Irak’ın bir gerçeği olmasının ötesinde Irak güvenliğinin tartışılmaz parçası. Haşdi Şabi, başından beri Irak ordusunun açıklarını kapattı.
Irak havaalanına iner inmez sizi uluslararası güvenlik önlemleri karşılıyor. Yaklaşık yedi yıldır savaş yaşayan Suriye’de bu düzeyde güvenlik önlemleri görmemiştim. Havaalanından çıkar çıkmaz şehrin hemen her yerinde kontrol noktaları bulunuyor. Otelimizin yer aldığı yeşil bölgeye giderken de aynı durum söz konusu. Bölgenin içinde dahi önce Amerikan özel güvenlik şirketinin elemanları eşliğinde köpekle yapılan patlayıcı kontrolü de dahil birkaç kontrolden geçtikten sonra otelinize ulaşabiliyorsunuz. Çok sıkı kimlik kontrolleriyle kimin nereye gittiği, değişik birimlerce takip ediliyor. Çeşitli ülkelerin diplomatik milyonları ve Irak hükümet yetkililerinin de kaldığı bölgede güvenlik Amerikan Büyükelçiliği’ne göre ayarlanmış. Gece yarısı ABD Büyükelçiliği'nin isteğiyle giriş çıkışlar kapatılıyor.
Özellikle IKBY referandumu sonrası dünyada daha çok tartışılmaya başlanan Haşdi Şabi’nin davetlisi olarak gittiğimiz konferansın başlığı “Terörizme Karşı Uluslararası Diyalog Toplantısı.” Ancak toplantının asıl amacı Haşdi Şabi'nin tanıtılması.
Konferansa yabancı gazeteciler ile Ortadoğu ve terör üzerine çalışma yapan uzmanların yanı sıra Haşdi Şabi yetkilileri, Iraklı parlamenterler ve çeşitli etnik grupların temsilcileri ile Bedir Organizasyonu Genel Sekreteri Hadi El Amiri, Haşdi Şabi Sözcüsü Ahmet El Esedi, Ninova Milletvekili Abdurrahman El Luveyzi, Felluce Sünni Alimler Lideri Şeyh Muhammed El Nuri, Haşdi Şabi Selahaddin Birlikleri Lideri Ali El Cuburi, Ninova Birlikleri Koordinatörü Guevara Ziya, Şabak Birliği Sözcüsü Hanin Kaddu, Ezidi Birliği Lideri Şeyh Murat Nayef, Hristiyan Birliği Sözcüsü Rayan Keldani gibi isimler katıldı.
Irak’ta özellikle IŞİD ile birlikte yaşanan terörü anlatan, tanıklık ve gerçek olaylara dayanan kısa filmlerin de gösterildiği toplantılarda yapılan sunumlar ve tartışmalarda görüş birliğiyle yapılan tanımlama şu: Haşdi Şabi artık Irak’ın bir gerçeği olmasının ötesinde Irak güvenliğinin tartışılmaz parçası. Musul'un IŞİD tarafından ele geçirilmesi ile birlikte Irak’ın önde gelen Şii dini liderlerinden Ayetullah Sistani'nin çağrısı ile kurulan Haşdi Şabi’nin ilk yasal dayanağı 18 Haziran 2014 tarihli başbakanlık kararnamesi. Daha sonra yenilenen bu kararname ve geçtiğimiz aylarda Irak Parlamentosu’nun aldığı kararla Haşdi Şabi yasal statü de kazandı.
Haşdi Şabi Irak’ın Hizbullah’ı olma yolunda. Asıl adı Cemal Cafer Muhammed Ali İbrahim olan ve kurulduğu günden bu yana operasyonları yürüten Haşdi Şabi komutanı Ebu Mehdi El Mühendis’in bir grup gazeteci arkadaşımıza, katıldığımız sohbet toplantısında anlattıkları da buna işaret ediyor.
Bu durum sahada/pratikte de görülüyor. Haşdi Şabi “ dışarıdaki” algının aksine sadece askeri operasyonlar yürüten bir örgüt değil. Halihazırda birçok cephede Sahra hastanelerine sahipler. Bunlar sadece Haşdi mensupları değil sivillerin de faydalandığı birimler. Haşd’ın medya, istihbarat, sosyal hizmetler gibi birimleri de var. Ebu Mehdi El Mühendis çok güçlü bir istihbarat ağına sahip olduklarını ve kurtarılan yerlerde istihbarat bilgilerinden faydalandıklarını da belirtiyor.
Sokağa baktığınızda Haşd’ın varlığını daha belirgin hissediyorsunuz. Bu, Şiilerin Irak içinde son yıllarda kazandıkları ivme ile doğru orantılı.
Başkent Bağdat’ta Şii görüntüsü hemen göze çarpıyor. Haşdi Şabi yetkililerine göre Irak’taki nüfus oranları göz önüne alındığında, Saddam sonrası Irak’ın “normalleşmesiyle” birlikte, bu durum normal.
Konuştuğum Haşdi Şabi üyesi bir milletvekili de bu görüşte ve Haşd içindeki Şii oranının yüksek olmasını ülke nüfus profilinin bir yansıması olarak görüyor.
Gerçekten de Haşdi Şabi sadece Şiilerden oluşmuyor. Sünni, -az sayıda da olsa- Kürt, Ezidi, Şabak, Hıristiyan da var ve bunlar daha çok kendi bölgelerinde Haşd’ın bir parçasını oluşturuyorlar.
Haşd IŞİD’in Musul’a girmesi ile birlikte zayıflığı ortaya çıkan Irak ordunun “açıklarını kapatmış.” El Mühendis “biz birbirimizi tamamlayan parçalarız” diyor. El Mühendis Irak ordusunun kendileri olmadan, kendilerinin de Irak ordusu olmadan başarılı olamayacaklarını belirtiyor.
Nitekim silah durumuna bakıldığında bu görülüyor. Tank birliği yapılanma içerisinde “top, tank birlikleri” sorumluları var ama Haşd ağır silahlara sahip değil. Buna karşılık Irak ordusu da IŞİD gibi örgütler ile savaşında Haşd’ın insan gücüne muhtaç. Musul Operasyonu'nda bu görüldü.
Ebu Mehdi El Mühendis silahların büyük bölümünün İran tarafından gönderildiğini belirtiyor: "IŞİD Bağdat kapılarına dayandığında Amerikalılar terk edip gittiler. O günlerde bize sadece İran yardım etti."
Sohbet ettiğimiz bir milletvekili ise “İran bu yardımı Şii olduğu için yapmadı. Eğer Irak’ın tümü Sünni olsaydı da bu yardımı yapardı çünkü söz konusu olan kendi ulusal güvenliği.”
Haşdi ilk oluşturulduğunda İran uçaklar dolusu silah göndermiş, IŞİD saldırıları sonrası Irak ordusunda neredeyse atacak kurşun bile kalmamış çünkü. Bir Haşd yetkilisi “elimizdeki silahların bir kısmı Irak ordusuna ait” diyor, bu silahlar IŞİD’in kaçarken bıraktığı silahlar.
Katıldığı ya da tek başına gerçekleştirdiği operasyonlar ve Irak Parlamentosu’nun kararı ile yasal statüye kavuşan Haşd artik Irak güvenlik teşkilatının yasal bir parçası. Peki Irak ordusu ve içişleri (polis) teşkilatının yanında yeri ne olacak? Bu ikisinin yanında “üçüncü (yasal) güç olarak ortaya çıkan Haşd, Irak güvenlik yapılanması içinde nereye konumlanacak?
El Mühendis “gereken her yerde var olacaklarını” söylüyor. Bir başka Haşd yetkilisi ise "biz şehirlerin dışında kışla istedik, normal zamanlarda şehirlerde olmayacağız” diyor.
Haşd Komutanı El Mühendis, Tillerson’ın sözleri hatırlatıldığında “Tillerson uyuyor” derken Irak’taki saha gerçeğini hatırlatıyor. Haşd artık Irak güvenliğinin bir parçası. Haşd yetkilileri İran’ın Irak üzerinde nüfuz iddialarını ise reddediyor, bağımsız hareket ettiklerini savunuyorlar. Bu gerçekten böyle mi? İki ülkenin güvenlik algılamaları (IŞİD, IKBY’deki gelişmeler) göz önüne alındığında ilişki ortak mücadele ilişkisi olarak tanımlanabilir. Daha güçlü olan İran olduğu için doğal olarak yardımlar oradan geliyor. Ama Irak’ın bağımsız hareket etmeye çalıştığı ortada.
“Dışarıdan” anlaşılmayan, bu bölgenin ve dinamiklerinin kimyası. “İçeriden” bakınca Haşdi Şabi’nin işlevselliği net biçimde ortaya çıkıyor.
Haşdi Şabi’nin şeytanlaştırılması ise tamamen İran ile yaşanan mücadele ile ilgili. Tıpkı Hizbullah’a yapıldığı gibi. Tanımlamalar ülkeye ya da siyasi konjonktüre göre değişebilir ancak Haşd artık bölgede yeni bir dinamik olarak var olacak gibi görünüyor.