YAZARLAR

'Ne gazetelerde ne de radyoda'

“Ölüm ilanı” deyip geçmeyin, tutarı öyle böyle değil… Üşenmeyip sordum. Türkiye’nin tamamında çeyrek sayfa bir ölüm ilanının ederi 48 bin TL. Demek ki altı tam sayfa ölüm ilanının ederi kabaca 1 milyon 200 bin TL. Bu tür bir ilanın sadece bir gazeteyle sınırlı kalamayacağını da hesap edersek, önümüze çıkacak miktarı varın siz hesaplayın… Gazetelere ödenen bu kadar yüklü (ve anlamsız) parayla neler yapılmaz?

Bunca hırgür arasında sırası mı bunun?” diyeceksiniz belki ama ben yine de hatırlatacağım:

Hürriyet gazetesi okur temsilcisinin (Faruk Bildirici) köşesinin “Okurdan kısa kısa” bölümünde gazetenin haberciliğine ilişkin şöyle bir mesaj okudum: “Büyük virtüöz Tanburi Necdet Yaşar’ın ölüm haberini web’de ve gazetede göremedim. Sonra sadece gazetede cenaze töreni haberini verdiniz. Bu tavrınız ciddi bir habercilik eksiği:

Okur, Bildirici’nin cevaplamadığı (ne diyebilirdi ki?) eleştirisinde haklıydı tabii ki.

Ülkenin yakın zamana kadar Türk müziğiyle tanışık hemen herkes tarafından bilinen değerli bir müzisyeninin kaybı tek santimlik bir haber değeri bile taşımıyordu artık…

“Olabilir, bu dünyadan göçenlerin gazete haberi olduğu dönemleri çoktan geride bıraktık, şimdi gazeteler var gücüyle ‘geleceğe’ yönelik bir habercilikle meşgul” diyebilirsiniz. Ancak bu tür bir tespit doğru olmasa gerek, çünkü gazete sayfalarının (sırasında) neredeyse yarısı kaybedilen insanlara tahsis ediliyor. “Ölüm ilânları”ndan söz ediyorum tabii ki…

Sizi bilmem ama ben “medeni dünya”da yayınlanan hiçbir gazetede böyle bir uygulama ile karşılaşmadım. Bu dünyanın gazeteciliğinde sayfalarının neredeyse yarısını “parası ödenmiş” ölüm ilanlarına ayırmak akıldan bile geçmez. (Onlar bu duyurulara “avis de deces” diyorlar ve bu duyuruları –tabii ki- son derece mütevazı tutuyorlar.) Vefat ilanları verilen kişilerin sevenlerinin kalplerindeki hatıralarını incitmem istemem, ama bence bu sayfalarca tutan “ölüm ilanları” haddinden fazla abartılıdır. Doğru hatırlıyorsam, gazete (Hürriyet), yazının başında sözünü ettiğim “okur mektubu”nun yayınlandığı günkü sayısının yedi sekiz sayfasını bir işadamının vefat ilanına tahsis etmişti.

Ölüm ilanı” (hele de Hürriyet’te!) deyip geçmeyin, tutarı şöyle böyle değil… Üşenmeyip onu da sordum. Türkiye’nin tamamında çeyrek sayfa (bir fotoğraflı) bir ölüm ilanının ederi 48 bin TL. Demek ki altı tam sayfa ölüm ilanının ederi kabaca 1 milyon 200 bin TL: Bu tür bir ilanın sadece Hürriyet gazetesiyle sınırlı kalamayacağını da hesap edersek, önümüze çıkacak miktarı varın siz hesaplayın…

Gazetelere ödenen bu kadar yüklü (ve anlamsız) parayla neler yapılmaz? Vefat eden kişinin adını taşıyacak bir “burs başvuru merkezi” öğrenimine devam imkanı bulamayan kaç öğrencinin yardımına koşabilir?

Gazetelerde hemen her gün karşımıza çıkan bu abartılı ölüm ilanlarından birisini özellikle hatırlıyorum. Birkaç ay önce TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun annesi (Allah rahmet eylesin) vefat etmişti. Tahmin ettiğiniz gibi bu kayıp hemen ölüm ilanlarıyla duyuruldu. Ama ne ilan bolluğu, anlatamam. Günlerce (haftalarca?) süren bir ölüm ilanı kampanyası gibi bir şey yaşanıyordu. Bu ilgiyi gerçekten anlamlandıramamıştım; TOBB üyelerinin neredeyse tamamı merhumeyi bu derece yakından mı tanıyor ve seviyorlardı? Benim tahminim sürecin şöyle geliştiği yolundaydı: İlk başsağlığı ilanı gazetede yayımlanınca, TOBB’un diğer şubelerinin tamamı kenarda kalmamak için hemen devreye girmişlerdi. Bilmiyorum tabii ki, ama benim tahminim, iyi bir eş ve anne olarak hayatını geçirmiş olan hanımefendinin de bu derece aşırı ilan parası ile en az yüz iki yüz öğrenciye burs bağlanmasını tercih edeceği yönündeydi. Öyle bir tabloydu ki, TOBB Başkanı’nın bugün “yüzde yüz yerli otomobil” üretimi için bir araya getirmeye çalıştığı “babayiğitler” vefat ilanı için sıraya girmişlerdi.

Bitirirken “ölüm ilanları” konusunun kıyısından Turgut Uyar’ı hatırlayalım:

(…)

ne gazetelerde ne de radyoda

ölümüm kimseye dert olmamalı.

kim tanır zaten beni dünyada.

insanlar hergünkü gibi şen şakrak

tabutum Merkez Efendiye giderken

üç beş kişinin omzunda gıcırdayarak

birkaç kişi başlarını eğsinler,

sonra ardımdan bakıp acıyarak

- Bir garip ölmüş desinler...