Atatürk, Kürtler, Erdoğan
Ne kadar az sözü alt alta yazarsak başımızı altına sokacağımız sundurma o denli geniş olmaz mı? “Sadece” demokratlar, sadece hukuk devleti isteyenler, sadece eşit anayasal yurttaşlık diyenler en azından şimdilik Türküyle, Kürdüyle yan yana dursa fena mıdır? Badireyi atlatana dek. Yoksa cumhuriyetin cenaze namazında mı yan yana dizilmek evladır?
Süslü bir cümle kuralım: Herhalde siyaset de, diplomasi gibi, makulu mümkünde aramak olmalı. Bunun tercümesi eyyamcılık yahut idare-i maslahat değil. İkinci süslü cümle, bir Hint atasözüydü sanırım, “gideceği limanı bilmeyen yelkenliye hiçbir rüzgardan hayır gelmez”. Devam edelim: İngilizce’de “having a vision” vizyon sahibi olmak demek malum. Çoğul yaptığımızda ise, “having visions” sanrılar görmek demek oluyor. Bir de Amerikalılar “düşündüğün her şeye inanma” veya “her düşündüğünü gerçek sanma” derler.
Diplomasi müzakere işi. Her müzakere bir alışveriş. Bülent Ortaçgil’in klasikleşmiş şarkısının sözleri gibi “Aşk bir dengesizlik işi/Sensiz olmaz, sensiz olmaz”. Alışveriş için, müzakere zemini için hem gücünüzün hem karşı tarafa verecek bir şeylerinizin olması lazım. Güç bilinir, karşı tarafa gösterilmesine gerek yoktur. İnançlıysanız, “almadan vermek Allah’a mahsus” da diyebilirsiniz. Yine diplomasi konuşursak, “bayrağı diktim, bir adım geri atmadım” olsa olsa avcı palavrasından ibarettir.
Acaba başlığa “ve biz” diye bir ek mi yapmalıydım? Biz kimiz? “Biz” var mı, kaldı mı? Ortak tarihimizin öyküselleştirilmesinde pek anlaşamıyoruz. Cumhuriyeti Kürtler ve Türkler birlikte Müslüman “milleti” (Osmanlı millet sistemini kastediyorum) olarak kurmuşuz. Ama kurduğumuz cumhuriyet laik. Sonra tekçilik girmiş içine. Bu o dönem için modern bir yaklaşım belki. Orada da Selanik milliyetçiliği (Moiz Kohen/Munis Tekinalp) ile Tataristan esintili milliyetçilik (Yusuf Akçura) yaklaşımlarının karşılaştırmasına, üzerine 1930’ların yükselen Avrupa faşizminin etkilerine de bakmalı.
Çocukken okuduğum Jean Bruce’ün OSS-117 serisinden bir kitabın başlığı “Les secrets font la valise” (“Sırlar Bavul Dolusu”) idi. Bizim de dolabımızdaki iskeletler pek çok değil mi? Ramin Matin’in güzel “Kusursuzlar” filminin Barış Diri’ye ait eğlenceli özgün müziğinde “Günahları yaz da kitap olsun/Bu geceyi en başa koy güzelim/Hikayemiz best-seller olsun” diyor. Hiç düşündünüz mü, bir yönüyle Türklerin ve Kürtlerin ortak vatanın temel harcını birlikte koydukları söylenebilecek 1919 Erzurum Kongresi, 1915 Ermeni Soykırımı’ndan hepi topu dört yıl sonra toplanmış. Bu tarihsel bağıntıyı düşündürten değerli anayasa hukukçusu Dinçer Demirkent’in Ayrıntı Yayınları’ndan yeni çıkan “Bir Devlet, İki Cumhuriyet” kitabını ayrıca hararetle öneririm. Başlığı dahi zihniyet kilitlerimizden bazılarını açmak için yeterli bence.
1921 âdemimerkeziyetçi anayasa, 1923 Lozan, 1924 merkeziyetçi anayasa, 1925 Şeyh Sait isyanı, 1926 Musul’u Irak’ta bırakan Ankara Anlaşması. Ben de bu kadarını bilebilip, tarihçeyi yan yana dizebiliyorum. 1934 Edirne Fortuna, 1938 Dersim Tertele diye uzatılabilir de. Bilmeyelim, okumayalım, öğrenmeyelim, konuşmayalım da demiyorum. Sorum, tam da 10 Kasım günü, 2017 Türkiye’sinde birincil öncelikli meselemiz 1938’de vefat etmiş Kemal Atatürk’ün Kürtlere ne fenalıklar ettiğini tartışmak mıdır? Hemen komşumuzdaki Irak ve Suriye’nin ne halde olduğu, IŞİD vahşeti ortadayken hem de.
Bakınız o arada Sayın Cumhurbaşkanı “Bir büyükşehrimizde (Bursa) CHP'li ilçe belediyesi (Nilüfer), mahalle komiteleri için yapılacak seçimde beşte bir oranında eşcinsel kotası koyabiliyor. Allah şaşırtmasın. Şu hale bak.” buyurdular. LGBTI bireyler bu ülkenin yurttaşı değil mi? LGBTI bireyin rahat ettiği bir ülkede, tüm yurttaşlara iyi gelen bir hukuk devleti, çoğulculuk ortamı hâkim olmaz mı? Hepsini geçtim, Sayın Cumhurbaşkanı inançlı biri, eşcinselleri yaradandan ötürü sevmez mi?
Yine Sayın Cumhurbaşkanı 10 Kasım vesilesiyle CHP seçmenine konuşmalarında çeşitli çiçekler attığı gün, “Müslüman kadınların hassasiyetine güveniyorum. Türkiye'deki terör örgütü bu konuda çok hassas. En az 10, 15 çocukları var.” dedi. Yok sanmam, “Kürtler çok çocuk yapıyor, etnik nüfus dengesi değişecek bu gidişle” demiş olamaz. “Bunlar öldürmekle bitecek gibi değil” de dememiştir. Ben öyle anlamadım yahut ne dediğini tam olarak anlayamadım. Pekiyi, Kürt yurttaşlarımız hepimizin Cumhurbaşkanı’nın söz konusu ifadelerinden ne anlamıştır acaba?
Geçenlerde muhalefet içinden keza sair muhalefete yönelik “kendilerine ‘sadece demokratlar’ diyenler türedi” yollu bir siyasal tutum eleştirisi gördüm. Eyvallah da, ne kadar az sözü alt alta yazarsak başımızı altına sokacağımız sundurma o denli geniş olmaz mı? “Sadece” demokratlar, sadece hukuk devleti isteyenler, sadece eşit anayasal yurttaşlık diyenler en azından şimdilik Türküyle, Kürdüyle yan yana dursa fena mıdır? Badireyi (“fortuna”?) atlatana dek. Yoksa cumhuriyetin cenaze namazında mı yan yana dizilmek evladır?
Buraya kadar sabredebildiyseniz bu yazıyı bir pazar günü sayıklaması sayın. Sosyal medyada daha önce paylaşmıştım, hayatımda gördüğüm en güzel araba yazısına Denizli taraflarında karayolunda rastladım: Aksesuarlı bir Doğan’ın arka camında büyük harflerle tek kelime “OLMUYOR” yazıyordu. Sadece demokrat sıfatımla acizane hayıflanıyorum, hakikaten olmuyor galiba.
Aydın Selcen Kimdir?
1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.
Kürt yurttaşların derdine Diyarbakır'dan bir bakış 06 Ekim 2021
Soçi'nin ardından dış politikada dağınıklık sürüyor 03 Ekim 2021
Almanya seçimlerinden bize bakan sonuçlar 29 Eylül 2021
Erdoğan'ın görkemli New York seferi 26 Eylül 2021 YAZARIN TÜM YAZILARI