YAZARLAR

Beyefendinin adı: Türkiye Erdoğan mıdır?

Siyaset bilimi derslerinde öğretilen hükümet ve devletin ayrı şeyler olduğu, ‘Yeni Türkiye’de geçerli değildir. ‘Yeni Türkiye’ Erdoğan’dır. Peki Erdoğan devlet midir? Türkiye’de partinin devletleşmesi, devletin kişiselleşmesi olarak tarif ettiğim süreci özetleyen hukuka değil, beyefendiye sadakat ilkesinin sonucu, siyaset biliminin bir kavramı olan modern devletin ilgasıdır.

‘Eski Türkiye’nin retorik sorusu ‘Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti midir?’ sorusuydu. Bu sorunun sorulma amacı, devletin açık, anayasal organlarının ya da karanlık, yasa ötesinde kurulmuş faaliyetlerinin sorgulanmasının ve teşhir edilmesinin zeminini göstermekti. Cumhuriyet hükümetleri -kendilerini açıkça demokratik meşruiyetin ve hukuk devleti ilkesinin dışında konumlandıran askerî rejim dönemlerini ve kuvvetler ayrılığının fiili olarak bulunmadığı tek parti dönemini bir kenara koyarsak- anayasa ve yasaların varlığını dikkate almak zorunda kalmıştı. Türkiye’de devlet olarak örgütlenmiş yasal ve yasa dışı kuvvetler, anayasal sınırları aşma eğiliminde olsa ve suç işleyerek aşsa dahi hesaba çekilecekleri, eleştirilecekleri, teşhir edilecekleri zemin olarak hukuk devleti ilkesi bir gösterge olarak var kaldığı oranda bu retorik soru da varlığını sürdürdü. Kuvvetler ayrılığının bir biçimiyle olduğu, devlet içindeki reel güçlerin birbirini dengelediği bir dönemde herkes için son merci olarak hukukun varlığı bir güvenceydi. Cumhuriyetin tarihi, yurttaşların temel haklarına karşı işlenmiş ihlallerle dolu olsa da, devletin bir yüzünün hep karanlık olduğunu bilsek de hukuku bilen ve onun gücünü tanıyan, varlığını ona borçlu bir bürokratik akıl eksik, gedik var olagelmişti. Türkiye’de hükümranlık sorunu olarak görülen meselelerde, devlet hep gayrimeşru ve illegal yollara saptı; fakat aynı devletin her bürokratı için bu yolların anlamı biliniyordu. Dolayısıyla hukuk devletine ilişkin soru, hukuk dışına çıkmış, yurttaşlara karşı suç işleyen ya da onların haklarını ihlal eden devlet ajanlarını hukuka çağırmanın bir yoluydu. Demokratik muhalefet güçlü olduğu ölçüde güçlü, zayıfladığı ölçüde zayıf bir yol.

‘Yeni Türkiye’de hukuk devleti sorusuna paralel olarak sorulabilecek retorik soru ‘Türkiye Cumhuriyeti hâlâ bir devlet midir?” sorusudur. Bu da elbette retorik bir sorudur; fakat anayasasızlaştırılmış, yaşam hakkı dahil en temel yurttaş haklarının ilan edilen hükümranlık rejimiyle ortadan kaldırıldığı, devletin üç temel işlevi olan adalet, güvenlik ve barışın sağlanması işlevlerini yerine getiremeyen ‘Yeni Türkiye’ye özgü bir retorik soru. Bu retorik soru güncel bir örnek üzerinden açıklığa, anlamına kavuşturulabilir.

BEYEFENDİNİN ADI

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 28 Kasım tarihli son grup toplantısındaki “Beyefendi cumhurbaşkanı böyle istiyor sözü bürokratik oligarşinin yeni bir şifresi haline dönüşmüştür” ifadesi, geliştirmeye çalıştığım soru bakımından semptomatiktir. Rejimin en açık ifadelerinden biridir. Devamında söylenenlerle birlikte okunduğunda daha da açık hale gelir: “şahsımın adı kullanılarak kurallar kaideler dışında iş yapılmasına rıza gösteremem … benden bir telefon almıyorsanız bana sorun ve bunu teyit etmiyorsam bu insanları lütfen gönderin.” Bu sözler, Türkiye’de 2010’dan beri inşa edilen rejimin, bürokrasinin, yargının, belediyelerin, medyanın, akademinin tüm bir organizmanın temel ilkesini ortaya koymaktadır. Bu ilke hukuka değil, artık hangi adla çağırmak isterseniz, reise ya da beyefendiye sadakattir.

‘Yeni Türkiye’de bütün ödül ve ceza mekanizmalarını belirleyen şey bu sadakattir. Sermaye transferlerinden kadro tahsislerine, siyaset ve ticareti birleştiren özgül formülün göstergesi beyefendiye sadakat ilkesidir. Bugün bir müfettişin inceleyeceği sermaye grubunun belirlenmesinden; bir medya kuruluşunun hangi haberleri hangi sırayla vereceğine kadar; bir yargıcın vereceği karardan, akademik üretimin sınırlarına kadar her şeyde ödül ve cezaları belirleyen ilke; hukuka değil, Erdoğan’a sadakat ilkesidir.

ERDOĞAN DEVLET MİDİR?

Amerika’da Amerikan yasalarına göre açılmış bir davanın Türkiye’ye kumpas olarak görülmesi, Erdoğan ailesinin yurt dışına para transferi yaptığı iddialarının yine Türkiye’ye kumpas ile ilişkilendirilmesi, bu formül içinde anlamlıdır. Siyaset bilimi derslerinde öğretilen hükümet ve devletin ayrı şeyler olduğu, ‘Yeni Türkiye’de geçerli değildir. ‘Yeni Türkiye’ Erdoğan’dır. Peki Erdoğan devlet midir?

Türkiye’de partinin devletleşmesi, devletin kişiselleşmesi olarak tarif ettiğim süreci özetleyen hukuka değil, beyefendiye sadakat ilkesinin sonucu, siyaset biliminin bir kavramı olan modern devletin ilgasıdır. Tarihsel bir momentte, dünyanın belirli bir coğrafyasında ortaya çıkan modern devleti belirleyen özellik, devletin kişisellikten kurtarılması, temsili bir hukuki makineye dönüşmesidir. Bunun ilk somut tarihsel göstergesi, hükümdarın hazinesi ile devletin hazinesinin ayrılması olmuştur –Kurulan Varlık Fonu’nun işlevleri de bu açıdan semptomatiktir.-

Hükümdar ve devletin ayrışmasını, devletin sürekliliğini sağlayan yasa ile çerçevelenmiş bir bürokrasinin gelişmesi, ardından devlet organları arasındaki ayrışmanın uzlaşmaz iki anayasal ilkeyi; temsil ve demokrasiyi burjuva devrimleri aracılığıyla bir araya getirmesi izlemiştir.

TÜRKİYE ERDOĞAN DEĞİLDİR!

‘Yeni Türkiye’nin retorik sorusunun amacı, Türkiye’de bir zemin olarak hukuk devletini değil, hukuk devletinin zeminini geri çağırmaktır. Bu ise yeni bir anayasa, bir anayasal düzen çağrısıdır. Türkiye birden büyüktür ve yeni bir anayasaya yönelecek kudreti siyasal topluluğumuz içinde yer alan çatışmalı ve çoğul kuvvetlerde bulacaktır.


Dinçer Demirkent Kimdir?

1983 İzmir doğumludur. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Anayasa Kürsüsü’nde çalışmakta iken 7 Şubat 2017’de KHK ile ihraç edildi. Doktora derecesini aynı fakülteden, “Türkiye’nin Anayasal Düzeninde Cumhuriyetin İki Kuruluşu ve Dinamik Cumhuriyet Kavramı” başlıklı tezi ile almıştır. Doktora tezinden üretilmiş, Bir Devlet İki Cumhuriyet adlı kitabı Ayrıntı Yayınları’ndan, Murat Sevinç ile birlikte kaleme aldıkları Kuruluşun İhmal Edilmiş İstisnası kitabı İletişim Yayınları’ndan basılmıştır. Anayasa tarihi, cumhuriyetçilik, kurucu iktidar, siyasal temsil konuları üzerine çalışmalarını sürdürmektedir. Ayrıntı Dergi ve Mülkiye Dergisi yayın kurulu üyesidir; 2018-2021 yılları arasında Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanı olarak görev yapmıştır. İnsan Hakları Okulu Derneği'nde akademik koordinatörlük görevini sürdürmektedir. Çeşitli dergilerde yazmaya, dersler hazırlamaya devam etmektedir.