YAZARLAR

Ruhiye ve Reza’nın ‘bankadaki karşılaşması’

Türkiye’nin gerçek bölünmüşlüğünü temsil eden iki figür, tarihsel bir cilveyle, ‘banka önünde’ karşılaşıyor: Grafiklere sığmayan rüşvetler silsilesiyle, vergi cennetleriyle zenginleşenler ve ayağındaki tarla çamuruyla banka şubelerine girmekten çekinenler…

Bu yazıya iliştirilmiş olan fotoğraf, bu yılın 6 Kasım günü, Ankara Beypazarı’ndaki bir kamu bankasının güvenlik kamerasından alındı. Görüldüğü üzere, yaşı ilerlemiş bir kadın, banka şubesine, ‘çamurlu’ ayakkabılarını dışarıda çıkarıp çoraplarıyla giriyor.

Bu kadın 64 yaşındaki Ruhiye Güngör’dü. 64 yaşındaydı ama hâlâ tarlalarda geçici işçi olarak çalışıyordu. Ve o 6 Kasım günü, bankanın mesai bitimine dakikalar kala, kocasından kalan ‘dul maaşı’nı çekmek üzere, ıspanak söktüğü tarladan direkt bankaya gelmişti. Aslında ayağındakiler ayakkabı bile değil, bir çift kara lastik idi. Kara lastikler 50 lira yevmiye karşılığında bütün gün ıspanak söktüğü tarlanın çamuruna sıvanmıştı. Kendisine ‘dul maaşı’ adı altında birkaç gıcır banknot verecek olan bankaya karşı ‘korkulu bir saygı’ duymaktan, belki de azarlanmaktan çekindiğinden çamurlu cızlavetlerini kapıda soydu ve aslen ‘sokağın devamı’ olan banka şubesine çoraplarıyla girdi. Yedi yıl önce ölen eşinden kalan bu Bağ-Kur aylığını da ev alan oğlunun kredi borcuna yatıracaktı.

Çok tipik bir Anadolu alt sınıf hikâyesi. 64 yaşına rağmen çalışmaya devam eden, temel geçim araçları ve baş sokulacak bir ev için, kış günü akşam saatlerine kadar çamurlu tarlalardan ıspanak sökmekten öte bir ‘yol’ bilmeyen; hükümet daireleri, asker-polis karakolları ve içinden bir şekilde ‘para’ geçen tüm binalara, yani egemenlik merkezlerine karşı, neredeyse bir ‘gelenek’ olarak, korkulu bir mesafe, tedirgin ve zorlama bir ‘saygı’ duyan bir emekçi…

AKP’nin ortalama yüzde 60 civarında oyu olan (son referandumda yüzde 60.7, 1 Kasım 2015’te yüzde 59.9, 2014 CB seçiminde yüzde 63.64) Beypazarı’nda yaşıyor Ruhiye Güngör. Muhtemelen oyunu AKP’ye veriyor. Öyle olmasa bile, AKP’nin 15 yıldır ‘temsilcisi’ olduğunu söyleyegeldiği bir kesimin, ülkenin kaynaklarından ve zenginliklerinden uzak tutulmuş, yoksul kalabalıkların tipik bir üyesi. Belki mitinglere taşınmış, belki ‘kapı kapı gezen’ seçim makinesine gönül indirmiş. 50 liraya gün boyu ıspanak sökmekten ve mesai saati bitmeden bankaya yetişip dul maaşını çekerek öteki krediye yatırmaktan daha önemli bir meselesi yok; ama belki bazen ‘milli bir mesele’ var sanarak sandığa koşmuş. Ve parlak möblelerle donatılmış, eline birkaç banknot sayılacak banka şubesini görünce çamurlu lastiklerini soymaktan vazgeçmemiş.

Ruhiye hanımların oylarıyla yaratılan, inşa edilen iktidar, Reza beylerin ifşaatlarıyla meşgul ve tedirgin şu aralar biraz. Daha önce benzer siyasi krizler ‘niyaz’ ve ‘bağış’ ekonomisinin olanaklarıyla aşılmıştı. Ama bugün, ekonomik koşullar giderek kötüleşirken, adsız adalardan uçuşan vergisiz paraların ya da bir Amerikan mahkemesinde itirafnameye dönüştürülen dağıtılmış milyonlarca Euro, Dolar vs. cinsinden rüşvetin bilgisine sahip olmasa da; tüm bunlar, zapturapt altına alınmış medya sayesinde önemli bir kesimin karşısına bile çıkmasa da; eşitsiz bir zenginleşmenin, bir ahbap çavuş kalkınmasının gündelik sezgisine, görüsüne sahip oluyor insanlar. Bu, en zorlama anlarda bile maddi yaşamın her bir köşesinden başını kaldıran, bir tür ‘sınıf’ görüsüdür. Bankaya girerken, kendisine ‘efendilik’ eden finans kapitalin bir tür ‘semt karakolu’na girdiğini bilen; bu yüzden komşusunun bahçesine girer gibi teklifsiz, rahat ve içten olamayan; son noktada o bankaya ya da bir başkasına, kendisi ya da işte mesela oğlu borçlu olan, hiçbir şeyden değilse bile o borçtan, onun faizinden, ipoteğinden, haczinden korkan birinin toplumsal yaşama değin içgörüsü…

AKP’nin uzunca bir süredir ‘millet ve monşerler’, ‘bizimkiler ve Geziciler’, ‘milli iradeci yerliler ile kökü dışarıda terörist kumpasçılar’ olarak dilimleyip servis ettiği toplumsal tablonun; aslında sermaye sahipleri ile çalışanlar, 30 yaşında on milyonlarca lira rüşvet dağıtarak ekonomi bürokrasisini utanç verici bir durumda teslim alan Rezalar ile 64 yaşında gün boyu ıspanak sökerek yaşamaya çalışan Ruhiyeler tablosu olduğu giderek daha çok görünür hale geliyor.

Türkiye’nin gerçek bölünmüşlüğünü temsil eden iki figür, tarihsel bir cilveyle ‘banka önünde’ karşılaşıyor: Sayıp dökmekle bitmeyen, grafiklere sığmayan rüşvetler silsilesiyle kamu bankaları üzerinden zenginleşenler ve ayağındaki tarla çamuruyla o bankaların şubelerine girmekten çekinenler. İlkini ‘şehit kanıyla renk almış’ bayrağın önünde kahraman ilan edip ikincisinden hamaset ve bağışla siyasal rıza devşirmenin olanakları düne göre çok daha az.


Hakkı Özdal Kimdir?

1975 yılında doğdu. İTÜ Malzeme ve Metalurji Mühendisliği'nden mezun oldu. 1996'dan itibaren, Evrensel Kültür dergisinde, Evrensel, Referans ve Radikal gazetelerinde editörlük ve yazarlık yaptı. Halen Yeni E dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yapıyor.