Demet Evgar güzelliği ve ‘Aile Arasında’
Evgar’ın beline uzanan eller hepimize uzanıyor. Her derin fotoşop darbesiyle yağmur ormanlarında bir ağaç devrilmiyorsa da kendimiz kalarak güzel olma şansımızı bir parça daha yitiriyoruz. “Gerçek” olma şansımızı... İşte bu nedenle konu etrafında dönen tartışmaları çok isabetli buldum. Kadınlar ve erkeklerin “Demet’ime Dokunma” minvalli çığlıklarını sahici ve kendine özgü güzelliğe hâlâ değer verildiğinin göstergesi biçiminde yorumlayarak mutlu oldum.
Kadınlar ve erkeklerin güzellik algıları birbirinden oldukça farklı. Kadınların çok sevdiği bazı erkekler, erkeklerin mühim kısmına kolayca “siz hiç anlamıyonuz bu işlerden yav” dedirtebiliyor. (Mesela caanım Brad Pitt, Kıvanç Tatlıtuğ.) Aynı şekilde erkeklerin bayıldığı pek çok kadına da kadınlar takılmadık kulp bırakmıyor. Kadınlar daha sert hatlı, iddialı kadınları güzel bulmaya erkeklerden daha meyilli olabiliyor vs.
Bu kargaşada arada bir tüm cinslere hitap eden güzeller de çıkıyor. Demet Evgar bu konuda aklıma ilk gelen yerli örneklerden biri. Kendisi hem kadınlar hem erkekler hatta muhtemelen kedi, çiçek ve böcekler tarafından güzel ve tatlı bulunuyor. Nadir rastlanan iyi bir bileşime sahip: Güzel, komik, seksi, yetenekli.
Günün acımasız güzellik standartlarından azade, “ağzı böyle, burnu şöyle, diz kapağı şu şekil” değerlendirmelerini aşan bir güzelliği var Demet Evgar’ın. Büründüğü her karakteri bir yandan “komşu kızı” kadar yakın, ulaşılabilir, sahici bir yandan da akan su, yanan ateş gibi ele avuca sığmaz, cazip, “ideal” kılan o tuhaf malzemeye, star kumaşına sahip. Ekranda ya da perdede belirdiği anda gözünüzü ondan alamıyorsunuz. Gözümüzün önünde kendini hep yeniden kuran, hareketli, kendinden ışıklı bir güzellik.
İşte modacı Cengiz Abazoğlu geçtiğimiz günlerde bir fotoğraf hilesiyle bu güzel olduğu kadar da doğal kadını Jessica Rabbit’e çevirdi! (Hileli fotoyu gördüğüm anda aklıma gelen buydu ama aynı espriye sosyal medyada birkaç yerde daha rastladım.) Olay şu şekilde gelişti: Demet Evgar, “yılın komedisi” olarak lanse edilen, gösterime girdiği ilk günler itibarıyla da büyük beğeniyle karşılanan “Aile Arasında” filminin galası için bir Abazoğlu tasarımı seçmişti. Elbise provasında kendi Instagram hesabından öyle inceltmesiz-hilesiz doğrudan paylaştığı fotoğraf, çok da beğenilmişti. Cengiz Abazoğlu aynı fotoğrafı, üstünde ileri ‘fotoşok’ teknikleriyle çalıştıktan sonra kendi hesabından paylaştı gala öncesinde. Modacı, Demet Evgar’ın belini ve bacaklarını inceltmiş, göğüs dekoltesini dolma kaşığıyla oyup biçimlendirmiş, arkadaki duvarı bile yamultmuş, hızını alamayıp uzay-zamanı bükerek güzel bir kadını bir çizgi kahramana çevirmişti.
İki fotoğraf da kabak gibi ortada olunca sosyal medyasal adalet gerçekleşmekte gecikmedi. Kadın güzelliğini belli standartlara hapseden çağcıl zorbalığın bir temsilcisi halini alıverdi bir anda Abazoğlu.
Modacının niyetinin Demet Evgar’ı anahtar deliğinden süzülebilecek kıvama getirmektense elbiseyi kağıt üstünde mükemmelleştirmek olduğu yönünde yorumlar da okudum ki mümkün. Bir noktada çığırından çıkmış iyi niyetli bir filtreleme operasyonu gibi görünüyor durum. Elinin altında program olan modacı, ameliyat masasındaki cerrah misali Tanrı’yı oynamaya kalkmış ve işte karşınızda Jessica Rabbit.
Yazının bu noktasında bir miktar sinire dokunuyor olabileceğimin farkındayım. Ülke ne haldeyken nelerle uğraşıyorum. Ama her şeyin bir şeyi var işte. Evgar’ın beline uzanan eller hepimize uzanıyor. Her derin fotoşop darbesiyle yağmur ormanlarında bir ağaç devrilmiyorsa da kendimiz kalarak güzel olma şansımızı bir parça daha yitiriyoruz. “Gerçek” olma şansımızı... İşte bu nedenle konu etrafında dönen tartışmaları çok isabetli buldum. Kadınlar ve erkeklerin “Demet’ime Dokunma” minvalli çığlıklarını sahici ve kendine özgü güzelliğe hâlâ değer verildiğinin göstergesi biçiminde yorumlayarak mutlu oldum. Demet Evgar kendisidir, özeldir ve güzeldir; sıkma belli bir çizgi karakter değil.
Evgar’ın başrollerini Engin Günaydın’la paylaştığı, senaryosu Gülse Birsel’e ait, yönetmenliğini Ozan Açıktan’ın yaptığı “Aile Arasında” da güzel ve özel bir film. Yeşilçam filmlerinden Hollywood filmlerine ve eski yerli dizilere değin pek çok kaynaktan beslenen özlediğimiz bir komedi anlayışını günümüze taşıyor. Toplumsal ve kültürel zıtlıklarla tatlı tatlı dalgasını geçen, evrenini böyle bir fay hattına kurarken varlığını borçlu olduğu zemini de ayakkabısının topuğuyla ezip parçalamaktan kaçınan bir film bu.
Orta yaşlara adım atmış iki insanın, enerji küpü pavyon şarkıcısı Solmaz’la (Demet Evgar) takıntılı, hastalık hastası avizeci Fikret’in, (Engin Günaydın) epey şamatacı ve tatlı bir genç aşkın gölgesinde yeşeren aşklarını anlatıyor film. Hayatın ikinci yarısına popolarında birer tekmeyle giren bu zıt ikili, kapaklandıkları yerde göz göze gelip birbirine tutunuyor. Solmaz’ın çılgın kızı Zeynep (Su Kutlu), Adanalı köklü bir ailenin oğluyla (Fatih Artman) evlenmeye kalkınca “Emniyet Müdürü baba” rolünü oynamak Fikret’e düşüyor. Trans birey assolist Behiye (Ayta Sözeri) ve çatlak güzellik uzmanı Leyla’nın (Derya Karadaş) da katılımıyla kurulan bu düzmece aile, düğün için Cihangir’den Adana’ya doğru düşüyor yola. Sonrası bolca zıtlık, yanlış anlaşılma, rezalete evrilen türlü komik durum içeren, toplumsal ikiyüzlülüğümüzün bildik ama komik açılardan röntgenini çeken bir komedi.
Hâliyle bildik bir temadan yola çıksa da kendi ayakları üstünde durmakta hayli başarılı, iyi yazılmış, iyi çekilmiş, şahane oynanmış çok eğlenceli bir film “Aile Arasında.”
Gülse Birsel toplumsal zıtlıkları, “geleneksel-modern”, “Doğu-Batı” türünden ikilikleri gözlem gücü, mizah duygusu ve iyi bir komedi zamanlamasıyla harmanlayarak yeni karakterler yaratmaktaki hünerini ilk sinema filminde de ortaya koymuş. İyi bir “dar alanda çığırından çıkan işler” filmi olan “Silsile”sini çok beğendiğim Ozan Açıktan, çok dengeli bir rejiyle senaryoyu köpürtmüş, aydınlık, komik ve renkli bir evren kurmuş. Demet Evgar ve Engin Günaydın muhteşem. Adanalı kebapçı kayınpeder Haşmet rolünde Erdal Özyağcılar ve kayınvalide rolünde Devrim Yakut’tan başlayarak tüm yan karakterler iyi oyunculuklarla parlıyor. Behzat Ç.deki tatlı hafif tombişliğiyle tanıyıp sevdiğimden giderek incelen yüzüne hâlâ tam alışamasam da Fatih Artman genç aşık rolüyle yıldızlaşıyor. Filmin en nevi şahsına münhasır karakterlerinden olan “hapçı yenge” rolünde Devin Özgür Çınar, esrik bir baş sallama marifetiyle bile gülümseten oyunculuğuyla her zamanki gibi çok iyi. Evlerden ırak, bencillik doktoralı nemrut eski eş rolünde Gülse Birsel’i de sevdim ben. Onlarınki de dahil tek tek sayamadığım bütün oyunculuklar iyiyken çatlak Leyla ve çılgın Zeynep’in kostüm ve makyajını abartılı buldum. “Fiziki komediden de kusur kalmayıp genel seyirciyi sevindirelim” duygusuyla yola çıkılmış biraz o karakterlerin tasarımında. Bu ve üst üste yaratılan çatışmalı durumlarla biriken komedi malzemesinin çözümünün finale giderken yarattığı bir parça “gürültüye gelme” hissine rağmen çok iyi ve tatlı bir komedi filmi var karşımızda.
“Aile Arasında”, gösterime girdiği ilk hafta çok sevildi, geniş bir izleyici ilgisiyle karşılaştı. Laf ola “gülmekten karnıma ağrılar girdi,” dense de komedi sıklıkla sadece kıkırdatır aslında. Bu, bolca kahkaha garantili filmlerden.
Filmin farklı kesimlerden insanlar tarafından bu kadar sevilmesinde, aile kavramını güncel bir anlayışla sorgulamasının da payı var bana göre. Beş yaşından başlayarak dayatılan “aile kurma” misyonunda başarısız olmuş insanların hayatta yeni bir şansının olabileceğini gösteriyor. Dışlanmış bireyleri, yalnızları, “öteki”leri, dostları, arkadaşları, komşuları da içeren adil ve güncel bir aile tasarımı sunuyor.
En güzeli de tüm bunları oldukça dürüst biçimde, koldan sürükleyip odalara kapatmalı buram buram eril bir dünya kurmadan ve otuz saniyede bir kahkaha efekti misali küfür patlatmadan yapmayı başarması. Komedi sermayesi küfre yüklenmediği için var olanlar da bir güzel güldürüyor. Bir trans birey içerdiği, bu durumun yarattığı komediyi de güzelce köpürttüğü, bolca Adana şivesine başvurduğu, ortada silahlar cirit attığı halde etnik, yöresel ya da cinsiyetçi bel altı vuruşlar da yok filmde. Finaldeki namus konulu ters köşenin sonunda bile kıyametler kopmuyor. Kadını, erkeği, transı, Adanalısı, Cihangirlisi, evlisi-bekarıyla bir grup farklı insan birbirinin gözünü oymadan anlaşmanın bir yolunu buluyor. Tıpkı Türkiye için hayal ettiğimiz gibi… Bizi ‘aynı gemide’, olmak isteyeceğimiz bir gemide tutacak o hassas dengeyi tatlı biçimde hatırlatıyor “Aile Arasında”. Bu anlayışa sahip daha çok komedi filmi görmek, doya doya gülmek dileğiyle…
Zehra Çelenk Kimdir?
Senarist ve yazar. Şiirleri erken yaşlarda Türk Dili, Yeni İnsan, Mavi Derinlik, Broy gibi dergilerde yayımlandı. Üniversitede okurken çeşitli dizilerin yazım ekiplerinde yer aldı. Dizi yazarlığının yanı sıra reklam metinleri, müzik videoları, tanıtım filmleri kaleme aldı. Senaryo seminerleri verdi. Lisans ve yüksek lisansını tamamladığı Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon, Sinema Bölümü'nde 2007-2014 yılları arasında Televizyon Yazarlığı dersini verdi. 2007- 2008'de TRT 1'de yayınlanan Yeni Evli adlı 175 bölümlük günlük komedi dizisinin proje tasarımını, başyazarlığını ve süpervizörlüğünü yaptı. 2011'de, öykü ve senaryosunu yazdığı Hayata Beş Kala adlı dizinin yapımcılığını üstlendi. Seyyahların İzinde ve Anadolu'da Zaman gibi TV belgesellerinde de yapımcı olarak görev aldı. Öykü ve senaryosunu yazdığı, 2014'te Fox TV'de yayınlanan Ruhumun Aynası adlı dizisi, 2015'te Artemis'ten aynı adla yayımlanan ilk romanına ilham oldu. Türkiye'de bir diziden romana uyarlanan ilk eserdir. İstanbul'da yaşıyor, TV- sinema işleri ve edebiyatla uğraşıyor.
Dünyayı değiştirirken kendi yaralarını da sarmak mümkün mü 16 Ekim 2024
Doğumdan ölüme eril tahakküm ve artan şiddet 06 Ekim 2024
Kadınların mutluluğu ve mutsuzluğu 24 Eylül 2024
Melek değil katledilmiş bir kız çocuğu: Narin’e ne oldu? 10 Eylül 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI