Meydandaki büyük sütun
Akıl ve özgür iradeyle çoğulcu bütünlük kuramadığın için, zorla yapıştırılacağın herhangi bir bütünlüğe ve birilerinin seni buraya doğru gütmesine mahkûm, güdülürken yatıştırılmaya muhtaç olursun. O birileri de işlerini aklına seslenerek görmedikleri için, sana diyebildikleri şudur: Al bu aynayı, meydandaki büyük sütunun önünde kendine bak! Hileli ayna…
“Kompleks”, birçok dilde “karmaşık” anlamı taşıyan bir kelime. Bizdeyse, herkesin kendi dışındakilere musallat olduğuna inandığı illet. Her fert başkasındaki varlığından emin olduğuna göre demek herkesin yaşantısına yön veren illet. Herkesteki ayrı parçaları irtibat halinde, bir araya gelip bir “büyük resim” oluşturan, derindeki varlığın adı. Evet, o bir canlı olmalı. Hurafeye düşkünseniz, içinize girmiş şeytan veya onun temsilcisi, acımasız yaratıklardan kabul edebilirsiniz onu. “Akıldan bilimden başkasını tanımam” diyen biriyseniz, kimyasalların, elektrik enerjisinin işe karıştığı bir sürecin ürünü sayabilirsiniz. Her hâlükârda, cismi olmayan bir canavar, işte. Duygularımızı, tavırlarımızı şekillendirebiliyor. Bazı duygularımızın aşırı gelişmesine, kaynağından ayrışmasına, sapkınlaşmasına yol açabiliyor. Kararlarımızı akılla mantıkla almamızı önleyebiliyor. Yani olduğu yerde sözü başkasına bırakmıyor. Soruları o soruyor, kararları o veriyor.
Yetişkin haliyle gelip içimize girmiyor. Doğuyor, serpiliyor. Büyüyor, yerleşiyor. Ürüyor, üretiliyor.
Kimyasallar, elektrikler bir yana, şu ya da bu şekilde ruhumuzda (orası neresi?) yer etmiş hatıraların, özellikle travmalar barındıran, kötü hatıraların kompleks üretimindeki yeri hayatî. Bunlar kompleksin hammaddeleri arasında en önde gelenler. Kendimize atfettiklerimiz de öyle. Mühim hammadde kaynakları. Öngördüğümüz, varsaydığımız aidiyetler, öyle sandığımız konumlarımız, rollerimiz, bu üretimin vazgeçilmezleri.
İşin kötüsü, ayrı ayrı kaynaklardan, yanlış hatlarla bağlanmış olarak, uyumsuz bir akış içerisinde, curcuna ve keşmekeş halinde bir arada aynı potaya hücum eden ne varsa sonunda tehlikeli bir bütünlük oluşturuyor. Bir yandan sert, kolay dağılmıyor, dirençli, düzeltilemiyor, sağaltılamıyor. Öbür yandan bir araya yapışmış parçaların uyumsuzluğu, bütünlüğün derme çatmalığı, aslında pekâlâ kırılabilirliği, yıkılabilirliği, paramparça olup etrafa saçılabilirliği biliniyor, bu bilgi, başlı başına, yapıştırıcı, tutturucu bir unsur olarak bütünlüğe ekleniyor; onu içten kırılgan, dağılmaya aday kılıyor, sürekli tehdit algısı altında var ediyor.
Kompleks büyüyor, gerilim artıyor; hem içte hem dışta.
İDEOLOJİ Mİ ÖTEKİ Mİ?
Günümüz Rusya’sı ve onun, muhaliflerini öldürdükçe etraftaki hayranları artan külyutmaz ajan, bilge devlet adamı, kurt politikacı, kararlı komutan, genç dinç güçlü kuvvetli karizmatik erkek, silahşör, güreşçi, vücutçu lideri Vladimir Putin hakkında düşünen, yazan-çizen insanların çoğu, bir aşamada bu “kompleks” kavramını evirip çevirmeye başlıyor. Liderin değil, koca ülkenin şahsiyetinin parçası olarak. Veya arızası olarak. Veya hastalığı olarak.
Her hâlükârda, özellikle Rusya’nın dış politikasına yön veren güdü olarak.
Stalin’in kendinden önceki saf haliyle tanımlanmasını, kavranmasını ve yaşanmasını imkânsız hale getirdiği bir komünizm adına iddialı hedefler ilan etmiş Sovyetler Birliği yöneticilerinin aklını, ruhunu da bu meşum gizilgüç mü tutsak almıştı? Yoksa kapitalist dünyanın sağcı propagandacılarının dillerine pelesenk ettikleri deyimle “sıcak denizlere ulaşma” arzusu mu yakıyor, muazzam Avrasya ülkesinde her iktidar sahibi olanın yüreğini? Veya bu propaganda motifinde sıcağın, denizin önemi yok, yalnız arzunun mu kıymeti harbiyesi var? Arzular, hele tatmin edilmemişleri, komplekslerin üretildiği dehlizlere pek uzak değil, haliyle.
Arzu, henüz elinde olmayana uzanışın adı. Tatmin edilmemişi, sahibinin bütünlüğünü bozuyor. Bir yerde bütünlük bozuldu mu, kompleks “ekibiyle” gelir, “bütünlük benim!” der ve o yeri tutar.
Kompleksin üretmeyen, çalışmayan tayfası, ideoloji imalatçılarının, düşünce terzilerinin yerini alabilir mi? Onları kovup yerlerine yerleşebilir mi? Tek ferdinin dünyaya bedel olduğunu ilan eden topluluk, ideolojik bir bildirimde mi bulunuyordur yoksa kompleksi dayanamamış, dile mi gelmiştir?
İç bütünlüğünü kuramamış olmanın yarattığı müzmin dengesizlik, gerçekle sonsuz güreşme-dövüşme hali olarak mı dışa vurur kendini? Ne istiyorsun? Neyin peşindesin? “Şurayı alalım.” Niye? Ne yapacaksın alıp? “Şunlar şurada rahat yüzü görmesin.” Niye? Onlara rahat vermeyince sen rahata mı eriyorsun?
Kompleks bir kuvvet, aynı zamanda. Başlı başına kuvvet. Seni oraya itmekle, buraya çekmekle kalmıyor, gözünü kapatabiliyor, kulağını tıkayabiliyor. Zihnini dumura uğratıyor. Yarattığı neyin bağımlılığı? Bilmiyoruz. Tıp henüz çözemedi. Alternatif arayışlardan da sonuç alınamadı. İşin içinde bir çarpık ayna var, bildiğimiz. Bazı sahte bilgiler, yoldan çıkaran efsaneler. Kimse görmeden varolmuş, herkes bakarken kaybolmuş yücelikler, büyüklükler. Şimdi şöyle alıcı gözle bakınca ufacık kalmış büyüklükler.
Topluluğu topluluk halinde tutmakta çıkar görenler, sürü haline sokup gütme peşindekiler, meydana dikilmiş, hep beraber tapınılan Büyük Kompleks’in yetersizliğinin farkındadırlar. Tesiri bir aradaykendir, meydandaykendir. Herkes köşesine çekildiğinde, kompleksin yoğurmadığı duygular, o şekilsiz kütleye değmeden geçip gelen algılar, kurulu cendereden çıkış yolları arayan akıllar, sofu adamın rüyasına üşüşmüş baştan çıkarıcı periler gibi sahneye fırlarlar. Ve kim bilir kimi çeker, nereye sürüklerler? Bu yüzden meydana dikili Büyük Kompleks yetersizdir. Açık bırakır, bütün tehlikelere kapatamaz topluluğun manevî âlemini.
Kompleks bir bütünlüktür, ama topluluk, aslında değildir. Onu bütün kılmak gerekir. İdeolojin, düşüncen, karmaşık dünya işlerini halletmeni sağlayacak aklın fikrin yoksa senin ilahın kompleksindir.
Akıl ve özgür iradeyle çoğulcu bütünlük kuramadığın için, zorla yapıştırılacağın herhangi bir bütünlüğe ve birilerinin seni buraya doğru gütmesine mahkûm, güdülürken yatıştırılmaya muhtaç olursun. O birileri de işlerini aklına seslenerek görmedikleri için, sana diyebildikleri şudur: Al bu aynayı, meydandaki büyük sütunun önünde kendine bak! Hileli ayna…
Siyasî söylem, tavır ve hareketleri, toplumsal ilişki ve davranışları, koca koca devletleri yönetenlerin gündelik tutumlarına, eylemlerine yön veren saikleri, koca koca devletlerin dış politikalarını kompleksten hareketle izah etmeye kalkmak ne saçma! Böyle izah edilemiyor. Fakat nasıl oluyorsa anlaşılıyor. Sanırım hissediliyor.
Putin mi? Güya bizim buradan bahsedecektim.