YAZARLAR

Rıdvan Dilmen ile yeşil sahalardan, yeşil parkalara...

Acaba programdan sonra birileri Deniz Gezmiş’in, yeşil parkası olmadan da Deniz Gezmiş olduğunu anlattı mı ona? Kimi, kiminle yüceltmeye çalıştığını? Neden sağ kanattan da sol kanattan da kimseleri memnun edemediğini?

“Ben, Tayyip Erdoğan’ı (çok iddialı olacak, belki kafa yapacaklar ama) parkeli... parkesiz... yeşil parkesiz Deniz Gezmiş olarak görüyorum. Demokrat, sol görüşlü bir insan görüyorum. Baktım Deniz Gezmiş’e... Filistin’e gitmiş, kampa gitmiş. Çünkü onun için. Amerika’yla savaşıyor Deniz Gezmiş. Sosyal demokratlar, Amerika’ya hep ‘emperyalizm’ filan diyor. NATO’da iki kişiden bahsedildi. Bir ulu önder, büyük Atatürk’ten... Düşman! Bir de Recep Tayyip Erdoğan’dan. Eğer orada kim düşmansa, bilin ki, Türkiye’ye büyük hizmetler veriyordur.”

Bu cümleler, cuma gecesi, Habertürk’te “Akılda Kalan” programının konuğu Rıdvan Dilmen’in ağzından dökülüverdi. Bu kadar cümlenin içinde, herkesin net olarak kavrayabildiği tek şey, kendisinin “parke” derken, aslında “parka”yı kastettiğiydi. Yeşil parka. Herkesin (Rıdvan’ın bile) iyi tanıdığı bir sembol.

Eski futbolcu, şimdiki futbol yorumcusu Rıdvan Dilmen... Siyaset, tarih, felsefe ya da coğrafya yorumcusu olması beklenmeyen, bu konularda bir şey söylemesi dahi gerekmeyen bir insan.

Stadyumlarda siyasetin yerinin olmadığını, spora siyaset karıştırılmasına ne kadar karşı olduğunu söyleyip dururken, geçen ay, “%100 Futbol - Recep Tayyip Erdoğan Özel Yayını” yapmış bir insan.

Seviyorsa, gitmiş konuşmuş demek ki. Olabilir.

“Siyasi anlam” taşıdığı için, tribünlerde İzmir Marşı’nın söylenmemesi gerektiğini düşünen ama kendi programına, siyasi anlamlı cümleler sıkıştırabilen, methiyeler yağdırabilen bir insan.

Belki 35 yıldır üstüne yapışmış olan “Şeytan” lakabını değiştirmek, onun yerine “federasyon başkanı” gibi yeni lakaplar almak istiyordur artık. Olabilir.

Rıdvan, “Türkiye, hangi yarımkürededir?” sorusuna hiç cevap verememiş, “Türkiye, kaç coğrafi bölgeden oluşur?” sorusuna da “Dört” diye cevap vermiş zamanında.

Coğrafya ya da genel kültür alanlarında yorumcu olmayacaksa, bunları bilmemek kendi tercihidir. Olabilir.

Hepsini anlayabiliyorum yani. İçinden Tayyip Erdoğan’ın, Deniz Gezmiş’in, Atatürk’ün, parkanın, emperyalizmin, demokrasinin, sol görüşün, Amerika’nın ve NATO’nun aynı anda geçtiği bir konuşmayı, bir türlü anlayamıyorum ama. (İşin kötüsü, kendisinin de anladığını hiç sanmıyorum.)

Rıdvan Dilmen bu cümleleri kurarken, karşısında oturan Veyis Ateş’in yüz ifadesine bakarsanız, onun da hiç anlamadığını ve “Ne diyor acaba bu?” bakışıyla baktığını görebilirsiniz.

Deniz Gezmiş’in kim olduğunu, neler uğruna savaştığını, neler yaptığını ve ona neler yapıldığını bilmediği belli. Tarih bilmediği de belli. Emperyalizm, demokrasi gibi konularda, kafasının fazlasıyla karışık olduğu da belli.

Belli olmayan tek şey, bu konuşmanın amacı... Uzmanlık alanı futbol olan birinin, bu kadar hassas ve derinlikli alanlarda aniden coşmasının ve gözü kapalı koşmasının nedeni ne? Rıdvan nereye koşuyor?

Programdan sonra, ona teşekkür edeceğini düşündüğü birileri varsa, o teşekkürü hiç duyamayabilir çünkü. “Federasyon başkanı” lakabı yerine de sadece fırça gelebilir mesela.

Acaba programdan sonra birileri Deniz Gezmiş’in, yeşil parkası olmadan da Deniz Gezmiş olduğunu anlattı mı ona? Kimi, kiminle yüceltmeye çalıştığını? Neden sağ kanattan da sol kanattan da kimseleri memnun edemediğini?

Biz yine de bu konuşmayı hiç unutmayalım. Rıdvan Dilmen’e pek yaramasa da bizim işimize yarayacak. Bir gün çocuklarımız “talihsiz beyanat”, “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak”, “kaş yapayım derken göz çıkarmak” ya da “abesle iştigal” gibi sözlerin anlamını sorduğunda, örnek vermek için lazım olacak.

Rıdvan Dilmen: Erdoğan parkasız Deniz GezmişRıdvan Dilmen: Erdoğan parkasız Deniz Gezmiş


Reyya Advan Kimdir?

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun oldu. 13 yıl, İstanbul’da çeşitli uluslararası reklam ajanslarında, reklam yazarlığı yaptı. Çocuk hikâyeleri ve masallar yazdı. İstanbul’un trafiğine ve nem oranına daha fazla dayanamayarak, Ankara’ya geri döndü. 2009’da, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim görevlisi oldu. Reklamcılık, yazarlık, sunum teknikleri gibi alanlarda dersler veriyor. Kurbağalara olan abartılı ilgisi dışında, normal bir insan.