YAZARLAR

Sanayi 4.0 ve 'V' tipi toplum

Uzmanların çoğu kalkınmanın yolunun robotik teknolojinin yaygınlaştığı “Sanayi 4.0 devrimini” yakalamaktan geçtiğini iddia ediyor. Öte yandan robotik teknolojinin yaygınlaşmasıyla düşük ücretli işler, yüksek ücretli işlerin yerini almaya başlayacak.

Sanayi 4.0, inovasyon, robotik teknoloji, nesnelerin interneti ve yapay zeka. Bu terimler genellikle olumlu çağrışımlarla ve “ortak iyiyi” temsil ettiği düşünülerek kullanılıyor. Popüler tabirle, hepimizin “aynı gemide” olduğu ve olacağı varsayılıyor. Hatta “kalkınma” denilen duruma ulaşmanın yolunun “Sanayi 4.0 devrimini” yakalamaktan geçtiğini iddia edenler çoğunlukta. Bu yazıda, akıllı robotların üretim sürecinde giderek daha fazla kullanılması anlamındaki robotik devrimin, “herkes için iyi” sonuçlar üretmeyeceğini vurgulayacağım.

Zira üretim sürecinde robotik teknolojinin kullanılabilecek olması, bu teknolojinin tüm işlerde kullanılacağı anlamına gelmiyor. Bu olanağın varlığı ile bunun kullanılması arasındaki ilişki karlılık ile kuruluyor. Çoktan etkilerini görmeye başladığımız robotik devrimin hedefinin, düşünüldüğü gibi vasıfsız emek değil, işçi sınıfının görece yüksek ücretli kesimleri ya da ABD’de kullanıldığı şekliyle “orta sınıflar” olduğuna dair kanıtlar artmakta.

ROBOTİK DEVRİM VE KRİZİN EVRİMİ

Robotik devrim, distopya filmlerinde yer alan bir tema olmayı çoktan aştı. Artık dünya ekonomisinin güncel işleyişi üzerindeki etkilerini izleyebiliyoruz. Bunun çarpıcı bir örneğini, 2008 krizinin evrimini takip ederek görebiliriz. Dhaval Joshi, kriz sonrasında ekonomilerin neredeyse tam istihdama seviyesine gelmesine rağmen enflasyonun bir türlü toparlanamamasında, yeni yaratılan işlerin düşük ücretli ve daha vasıfsız olmasının etkisi olduğunu ileri sürüyor. Joshi’ye göre bunu mümkün kılan, rutin işlerin otomasyonunun çoktan başlamış olması.

Bunun anlamı şu: istihdam artışı zorunlu olarak enflasyon artışını getirmiyor. Bunun nedenlerinden biri, robotik devrim ile emek piyasasının yapısal olarak değişmeye başlamış olması. Yani, 2008 krizi sonrasında yaratılan istihdam, öncesine göre niteliksel olarak farklı. Daha düşük ücretli ve daha az vasıf gerektiren işlerin istihdamı artıyor. Kısacası robotik devrim, sanıldığı gibi toplumun geneli için daha yüksek bir vasıf düzeyi gerektirmiyor, aksine emek piyasasındaki kutuplaşmayı hızlandırıyor.

EMEK PİYASASININ KUTUPLAŞMASI

Dijitalleşme ve robotik devrimin düşük ücretli ve düşük vasıf gerektiren işleri ortadan kaldırabileceği, bazı araştırmalarda ortaya çıkan bir sonuç. Bu argüman, teknolojik yeniliklerin emek piyasasına etkisi tartışmasında da yaygın olarak kabul görmüş durumda. Ancak Zsofia L. Barany ve Christian Siegel’in 2017 tarihli bir çalışması, 1950-2007 döneminde ABD’deki emek piyasası verilerine dayanarak robotik devrimin sonuçlarının bu yaygın görüşün dışında şekillenebileceğini ileri sürüyor. Yazarlara göre emek piyasası giderek kutuplaşıyor. Kutuplaşmanın bir yanında yüksek vasıf gerektiren yüksek ücretli işler yer alırken, diğer kutupta düşük vasıf gerektiren düşük ücretli işler yer alıyor. Bunun anlamı, orta sınıfların giderek erimekte olduğu.

Teknolojik gelişme, düşünüldüğünü gibi toplumun genelinin bilgi ve beceri düzeyinin gelişkin olmasını gerektirmiyor. Aksine, robotik devrim, emek piyasasındaki vasıf düzeyinin “V” harfi şeklinde yeniden oluşmasını teşvik ediyor. “V” harfinin sol kutbunda vasıflı emek ihtiyacı, sağ kutbunda da vasıfsız emek ihtiyacı var. Bu iki tarafın ortasında kalan kesim olan geleneksek işçi sınıfı ( ya da ABD’deki tabiri ile orta sınıflar) ise, bu sürecin kaybedeni.

SORUN ROBOTLAR DEĞİL, KAPİTALİZM

Yakınlarda robotik devrim ile ilgili yazdığım bir yazıda şu argümanı ileri sürmüştüm: “Sorun robotlar değil, kapitalizm”. Bunun nedeni, teknolojik gelişmenin kamusal fayda için değil, daha fazla kar amacı doğrultusunda gerçekleşmesi. Sürece böyle bakınca, görece yüksek ücretli işin ortadan kaldırılması için dizayn edilmiş bir teknolojik devrim ile karşı karşıya olduğumuzu ileri sürebiliriz. Amaç daha fazla kar olunca, üretim maliyeti içinde önemli bir kısmı oluşturan görece yüksek ücretli emek gücünün otomasyon ile tasfiyesi rasyonel hale geliyor.

Ancak bu rasyonalite, yaratılan değerin kökeninde emek gücü olmayı sürdürdükçe aynı zamanda kar oranlarının düşme eğilimini de hızlandırıyor. Ancak robotik devrimin şekillendirdiği emek piyasasındaki “V” formasyonu, düşük ücretli ve vasıfsız işleri de teşvik ettiğinden, robotik devrim otomatik olarak ve kendi başına kar oranlarının düşmesini gerektirmeyebilir. Zira emek piyasasındaki kutuplaşma, kar oranlarının düşmesine karşı eğilimleri de harekete geçirebilir.

ÇARE ELEŞTİREL REALİZM

2030 yılına kadar, Türkiye’deki mevcut işlerin yüzde 16’sının otomasyon ile ortadan kalkacağı tahmin ediliyor. Süreç tabi ki Türkiye’ye özgü değil, hatta Çin ve Hindistan gibi yükselen güçlerin robotik devrimden bu anlamda daha olumsuz etkilenecekleri tahmin ediliyor.

Ancak yukarıda değindiğim güncel araştırmalara göre robotik teknolojilerin uygulanması ile ortadan kalkacak işler sadece vasıfsız ve düşük ücretli olanlar değil. Hatta bu tip işlere oranla daha hızla ortadan kalkacak iş tipleri, görece yüksek ücretli ve vasıflı işler. Bir başka ifadeyle robotik teknolojinin yaygınlaşmasıyla düşük ücretli işler, yüksek ücretli işlerin yerini almaya başlıyor.

Yazının başına dönersek, robotik devrimi ve olası sonuçlarını anlayabilmek için ihtiyacımız olan altı boş bir iyimserlik değil, verilerle desteklenmiş bir eleştirel realizmdir.


Ümit Akçay Kimdir?

Doç. Dr. Ümit Akçay, 2017 yılından bu yana Berlin Ekonomi ve Hukuk Okulu’nda (Berlin School of Economics and Law) ders vermektedir. Akçay lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde, yüksek lisans ve doktora eğitimini Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kalkınma İktisadı ve İktisadi Büyüme programında almıştır. Güncel olarak, büyüme modellerinin ekonomi politiği, merkez bankacılığı ve finansallaşma, yeni otoriterliğin ekonomi politiği konularıyla ilgilenmektedir. Daha önce İstanbul Bilgi Üniversitesi, ODTÜ, Atılım Üniversitesi, New York Üniversitesi ve Ordu Üniversitesi’nde çalışmıştır. Akçay, Krizin Gölgesinde En Uzun Beş Yıl: Türkiye'de Kriz, Devlet ve Siyaset (İstanbul, Doğan Yayınları, 2024), Para, Banka, Devlet: Merkez Bankası Bağımsızlaşmasının Ekonomi Politiği (İstanbul: SAV, 2009) ile Kapitalizmi Planlamak: Türkiye’de Planlamanın ve Devlet Planlama Teşkilatının Dönüşümü (İstanbul: SAV Yayınları, 2007) kitaplarının yazarı; Finansallaşma, Borç Krizi ve Çöküş: Küresel Kapitalizmin Geleceği (Ankara: Notabene Yayınları, 2016) kitabının ortak yazarıdır. Akçay’ın Cambridge Journal of Economics, Contemporary Politics, Globalizations, Internaltional Journal of Political Economy, European Journal of Economics and Economic Policies ve Journal of Balkan and Near Eastern Studies gibi dergilerde uluslararası yayınları bulunmaktadır.