Geç bulduk, tez yitirdik
Çağdaş Macar edebiyatının dünyaca tanınan en önemli temsilcilerinden biriydi Péter Esterházy. Yaşayan mühim yazarlardan Nobelli Mario Vargas Llosa onun için “Çağımızın en ilginç ve özgün yazarlarından” demişti, haklı olarak, malumu ilam ederek. Bu sene yayımlanan "Basit Bir Hikâye Virgül Yüz Sayfa" adlı romanı Türkçede yayımlanmadan kaybettik Esterházy’yi.
Péter Esterházy diye bir adam yaşadı ve biz tam onu tanıyorken, metinlerine inanamıyorken gidiverdi. 1950 doğumlu bu acayip adam, 66 yaşında, bu senenin 14 Temmuz’unda öldü.
Çağdaş Macar edebiyatının dünyaca tanınan en önemli temsilcilerinden biriydi Esterházy; aristokrat bir aileye doğmuş, matematik okumuş ve bu sahada çalışmış, ardından edebiyat üretmeye başlamıştı. Kendi atalarının Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nda yükselişini mesele ettiği Harmonia Caelestis isimli epik romanı 2000 yılında yayımlanmış ve bu tuhaf yazarı uluslararası üne kavuşturmuştu. Ardından ülkesinin en önemli edebiyat ödülü Kossuth ile taltif edilmiş, eserleri 20’den fazla dile çevrilmişti. Yaşayan mühim yazarlardan Nobelli Mario Vargas Llosa onun için “Çağımızın en ilginç ve özgün yazarlarından” demişti, haklı olarak, malumu ilam ederek.
Esterházy’nin Türkçedeki macerası 1990’ların ortasında başlıyor. Bu meyanda, Türkçede erken keşfedildiğini ama bir şekilde ihmal edildiği tespitini yapabiliriz. Maceranın ilk kitabı Bir Kadın adıyla çevrilen romanı; Berrak Yedek tarafından tercüme edilmiş, Telos tarafından yayımlanmış. Birbirinden farklı 97 kadını anlatıyor yazar ve “futbol” bağlamı giriyor devreye. Ardından 1998’deki Hrabal’ın Kitabı tercümesi geliyor. Gene Telos’tan çıkan bu kitabın (ilk kitapla beraber) baskısına ulaşmak kolay değil (ya “Nadir Kitap” olmasaydı?). Tercümanı ise tanıdığımız, sürpriz bir isim: Karin Karakaşlı. Telos’un kitap bülteninde, yazarımızın matematikçiliğinin yanı sıra, futbol oynadığı detayını da öğreniyoruz böylece ve ilk kitaptaki futbol bahsine dair ipucumuz sarihleşiyor. İnsan Camus’yü ve Camus’nün futbol –bilhassa kalecilik– üzerine söylediklerini hatırlamadan edemiyor. Hrabal’ın Kitabı’nda, sonradan kazacağı, kazdıkça derinleştireceği Tanrı meselesine girişiyor Esterházy.
2011 yılına dek (aslında dünyada tanındığı zamanlar es geçilmiş oluyor böylece), Türkçede pek bir ses çıkmıyor yazarımıza dair. Bahsi geçen yılda Profil Kitap’tan, Okşan Ayrolu çevirisiyle Sanat Yok romanı yayımlanıyor. Bu kitap, sonradan çevrilecek Kalbin Yardımcı Fiilleri’nin sonrasının romanı esasen, zamandizim olarak. Çünkü gene futbola başvuran yazarımız, dünyanın en güzel kitap isimlerinden biri olan Kalbin Yardımcı Fiilleri romanında annesiyle hesaplaşmış, bizi kimin konuştuğunu anlamaz halde ortada bırakmış, anlatıcılar arasında baş döndürücü bir becayiş yaptırmış ve aslında ölen annesi üzerine konuşan bir çocuğu anlatıcı kılmıştı. Bu kitapta, yani Sanat Yok’ta, tırnak içinde öldürdüğü annesini yaşama döndürüyor (edebî [ebedî değil] baba var da, edebî anne neden olmasın?) ve roman yazma aşamasında annesini masaya, karşısına oturtup onunla konuşmaya başlıyor. Yani, son zamanlarda örneklerine sıkça rastladığımız, roman yazdığını bildiren ve bunun farkında olan anlatıcının bir üst-kurmaca unsuru olarak romanın içinde yer alması durumunu, hakikaten “ustaca” kullanıyor.
Ardından, 2015 yılına varırız, yazarımız halen hayattadır ve ahbabı olan bir çevirmen tarafından Türkçeye kazandırılır. Kitabın adı Kalbin Yardımcı Fiilleri’dir, çevirmenin adı Gün Benderli’dir, kitabı yayımlayan Everest Yayınları’dır. Kalbin Yardımcı Fiilleri’nin en dehşet verici tarafı, büyük harflerle yas’ın tecrübesidir. Barthes’ın Yas Günlüğü’ndeki oğul figürünün (aslında o kitap için Barthes gibi yapan Barthes’ın) uzağında bir anlatıcı oğul vardır ama yüzleşme aşamaları birbirini andırır. Biri hatıralarla yüzleşir (Esterházy), ötekisi hatıraların ağırlığını bertaraf etmek için ülke değiştirir, seyahat eder, kendini bile isteye ezer. Esterházy’nin yas tutan anlatıcı oğulu (“oğlu” değil bu yüzden), metnin sonuna doğru, sesini bile unutur, karıştırır ve zihninin içinden annesini konuşturmaya başlar. Bir cümle oğul, bir cümle anne, iki cümle oğul, beş cümle anne. Takip edememeye başlarız ama okumaya devam ederiz. Başı sonu belli bir hikâye anlatmak değildir niyeti zira.
Ve nihayet, bu sene yayımlanan Basit Bir Hikâye Virgül Yüz Sayfa üst başlıklı romanı. Alt başlığı “Markos Versiyonu”dur; çevirmeni Gün Benderli’ye bizzat iletmiştir en çok bu kitabı tercüme etmesini istediğini. Ne yazık ki, “Geç bulduk tez yitirdik” diye başlığa çıkardığım kısım burayı ilgilendiriyor. Kitap henüz Türkçede yayımlanmadan kaybettik Esterházy’yi.
Markos İncili’nin Károly çevirisinden yararlanan ve 100 bölüm başlığında cümleler kurarak “basit bir hikâye” anlatan bir İncil çekişmesi bu kitap. Kardeş, ağabey, anne, baba, nine ve İsa var içinde. Basit bir hikâye denilen şeyin, insanlığın en basit olmayan meselesi, inanç ve aile meselesi olduğu kontrastını bilmem söylemeye hacet var mı? 36 biterken şöyle diyor anlatıcı: “Bir hikâyeyi sadece – bilmiyorum.” 37’nin başı da şudur: “– bir hikâyeyi sadece onu anlatabileceğine inanan anlatır.”
Bu “basit” hikâye gerçekten sadece Esterházy tarafından anlatılabilirmiş. Bunca afaki bir şeyin, bunca enfüsi anlatılabilmesi ve bu dilin bunca güzel çevrilmesi. Nereden bakılırsa bakılsın, şans addedilmeli.
Esterházy’yi seviniz, istirhamımdır.